Hayat herkesin yaşadığı fakat yaşamaktan hoşlanmadığı bir fim şeridinden ibaret.
Hayat ne kadar tuhaf değil mi ? Dünyaya yeni bir hayat getirdiğinde mutluluktan ağlıyorsun ama dünya ya bir hayat gözünü yumduğunda üzüntüden ağlıyorsun. Kim isterdi ki küçük yaştasın ve annen ölmüş , üç kardeşinle baş başa sın ve ne yapacağını bilemiyorsun . Maalesef insan anne rahmine düşmeden annesini , babasını ve doğacağı evi seçemiyor . Bizim doğduğumuz ev kaderimizin yazıldığı evdir .
O an annemi ceset torbasına koyup fermuarı kapattıktan sonra sanki beni diri diri içine koyup fermuarı kapatmışlar gibi hissettim . Nefes almak için çırpınıyorum ama alamıyor gibiydim . Her nefes almayı çalıştığımda beni boğuyorlardı . Gece Ayşe abla bizimle kalmıştı ama sabah uyandığımızda yanımızda yoktu . Kardeşlerimi de kaldırıp hazırlandık. Bugün annemin cenazesi vardı. Hazırlanırken kapı çaldı . Kapıya baktığımda Ayşe abla gelmişti .
" Nereden geliyorsun? Ayşe abla " diye sordum .
" Annenizi yıkadım " dedi . O an o cümle kafamda yankılanıp durdu . Annenizi yıkadım , annenizi yıkadım , annenizi yıkadım diye .
" Annem nasıldı ? " diyerek sordu Özde .
Ayşe abla " anneniz sanki uyuyordu. Uyuyor gibi duruyordu ama her şeyden habersiz günahsız bir çocuk gibi yatıyordu .
"Keşke bizi de götürseydin " dedim .
Ayşe abla " sizi götürmeyi bende istiyordum ama bunu kaldıramazdınız yaşınız daha çok küçük neyse hadi toparlanın annenizin cenazesine gidiyoruz " dedi .
Ceketlerimizi giydik ve evden çıktık . Dışarıda öyle bir hava vardı ki ; bulutlar gri , hafif yağmur atıştırıyor git gide artarak , birazda sisli gibi ve tam bir kötü gün havasıydı. Mahallemizin camisine varmıştık . Herkes annem için caminin önündeydi . Cami avlusuna adımımı attım . Her adımımda kalbim parçalanıyordu . İlk adımımı attıktan sonra adımlarımı yavaş yavaş sebepsiz saymaya başladım . Bir , iki , üç , dört , beş ve altı . Altıncı adımı atıktan sonra anneme koşmaya başladım . Annem orda,tabutun içine musalla taşının üstüne yatırmışlar duruyordu .
" Anne ! " diyerek sarıldım tabutuna .
Kardeşlerimde benimle birlikte tabuta sarıldılar . Biz çırpınıp ağladıkça herkes tabuttan ayırmaya çalışıyordu ama ayıramadılar . Biz ağlarken annemin cenaze namazını kıldılar . Sonrasında hoca " hakkınızı helal ediyor musunuz " diyerek sordu .
Herkes , " helal olsun" dedi .
Sonra bir daha sordu hoca " hakkınızı helal ediyor musunuz? "
Herkes ," helal olsun "
ve bir daha " hakkınızı helal ediyor musunuz? "
" helal olsun " diyerek cevap verdiler . Ve annemin tabutunu omzuna attılar . Ağabeylere amcalara yalvarıyorduk .
" annemi bırakın ne olur " " bırakın annemi " diyorduk ama hiç biri dinlemediler ve mezarlığa kadar peşinden koştuk . Sonra annemi yere, toprağın üstüne bıraktılar . Yanında da boyumu geçecek kadar derinlikte yer eşilmişti . Annemi tabuttan çıkarıp toprağın altına bıraktılar .
O an Doruk " annemi oradan çıkarın yoksa üşüyecek " diyordu .
Dayanamayıp yere dizlerimin üstüne, annemin başına yere çöktüm . Bir yandan ağlıyordum bir yandan da yüzüme doğru yağan yağmur damlaları yüzümdeki yaşları temizliyordu . Annemin üstüne tahtaları dizmişleri ve sonrada toprak atmaya başlamışlardı .
" Hayır yapmayın ! " diyerek bağırıyordum .
Arkamızda bekleyen ablalar ve teyzeler bize hakim olmaya çalışıyorlardı ama biz o kadar acı çekiyorduk ki kalbimiz kanıyordu nasıl sakin olabilirdik ki ? Annemin artık üstü tamamen toprakla kapanmıştı ve bir tahta dikmişlerdi başına .
Üstünde " Feriha Ayman, doğum tarihi 05/30/ 1979 , ölüm tarihi 27/11/2009 " yazıyordu . Herkes dağılmıştı artık başımızda bir tek Ayşe abla ve kocası Mehmet ağabey vardı . Biz annemin başında ağlıyorduk. Onlar bizi eve götürmeye çalışsa da . Ferda birden annemin toprağının üstüne yatarak " anne ölme ! " diyerek ağladı . İçim çok tuhaf olmuştu. ben, Ferda küçük olduğu için daha hiç bir şey anlayamıyor zannediyordum fakat hiç de öyle değilmiş . Her şeyin farkındaydı annemin öldüğünü de biliyordu hepimizin neden bu kadar üzüldüğünü de biliyordu .
Mehmet ağabey , " hadi ama artık çok yağmur yağıyor hastalanacaksınız eve gidelim " dedi . Bizde mecbur kalkıp gitmek zorunda kaldık . Eve gittiğimizde bahçemizin önünde tüm komşular vardı . Polisler evin içinde araştırma yaptıkları için biz hariç hiç kimseyi evin içine almıyorlardı . Dışarıdan içeri adım atana kadar herkes başınız sağ olsun diyordu . Bizler küçüktük fakat başımız sağ olsun diyorlardı . Bizler küçüktük fakat anneniz artık öldü diyorlardı . Bizler küçüktük fakat artık kanadımız kırık dolaşacaktık .
Eve girdiğimde hâla annemin kanı halının üzerinde duruyordu . Evde hâla annemin kokusu vardı. Üstümüz hem çamur olmuştu hem ıslanmıştı o yüzden kıyafetlerimizi değiştirdik ve kanepede boş boş oturduk . Hayatın ne kadar zor olduğunu her defasında acılarımızı yaşadıkça ve hatırladıkça görüyoruz . Bazıları derin bir iç çekerek hayat işte diyerek geçiyor , bazıları hayatta sinir krizleri tramvalar geçirerek bu acıları atlatıyor ve bazıları da bir şekilde benim gibi kanatları olmadan havada güçlü kalmaya çalışıyor . Fakat yaşamımız, hayatımız bazen elimizden alınabiliyor. Artık ne yapmam gerekiyor, nasıl yaşarım ben, ben onsuz yapamam gibi cümleler kurabiliyoruz . Ama insan istese de, istemese de umudu yok oluyor ve hayat seni bu acıları kabullendirmeye zorluyor değil mi ? İşte hayat dedikleri bu demek ; herkesin yaşadığı fakat yaşamaktan hoşlanmadığı bir film şeridinden ibaret.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN BATIMI
RomanceOn, dokuz, sekiz... Nil bilemediği bir karanlığın içinde idi. Ya o karanlıkta ışığı bulacaktı ya da o da o karanlığın içinde kaybolacaktı. Yedi, altı, beş... Zaman daralıyor. Farklı insanlar, farklı hayatlar ve altında kaldığı o enkazlar... Her bir...