Kaşlarımı çatıp ''asıl senin burada ne işin var?'' diye sert bir ses tonuyla konuştum.
Koca bir kahkaha attı ve saçlarını terliyormuşcasına arkaya attı, bir anda gözlerinin dolduğuna şahit oldum, gözlerinin dolduğunu anlamamamız için arkasını dönüp bir elini beline koydu.
''Kumsal b-ben anlayamıyorum...'' dedi, boğuk bir sesle.
''Neyii?''
''B-beni böyle bir zamanda böyle bir dönemde nasıl yalnız bırakabildin?''
''Anlayamıyorum, seni Gökçee?!''
''Diyorum ki benim arkadaşım, kardeşim gibi olan Mert, senin kocan olan o adam öldürülürcesine dövülmüş''
''N'ee? deyip bir adım atıp çoraplarımla dışarıya çıktım, bu sırada Gökçe bana önünü dönüp gözleriyle, beni boydan aşağı süzdüğünde yanaklarındakı göz yaşlarının ıslaklığını gördüm.
Bir anlık da olsa Deniz'in yüzüne baktığımda sıkılmışcasına bir tavır gördüm, ona göz devirip Gökçe'ye ''Ş-u an iyi mi? Evde m-mi? Durumu nasıl'' diye sorunca Gökçe elini saçlarına götürüp bir bana, bir Deniz'e baktı ''Eve gidince göreceksinn...'' diye mırıldandı.
Başımı olumlu anlamda sallayıp aceleyle Deniz'e döndüm, Deniz kaşlarını çatıp ne diyeceğimi bekliyormuşcasına beklerken, yutkundum ve ardından ''Benim Mert'e bakmam gerekiyor'' diye mırıldandım.
Deniz bir süre, suratıma ifadesiz bir şekilde baktıktan sonra olumlu anlamda başını salladı, ardından ''Git...'' diye mırıldandığında sesinde adeta hayal kırıklılığı vardı.
Deniz'e cevap vermeden ayakkabılarımı alıp giydikten sonra Gökçe'ye dönüp ''Hadi gidelim'' dedim ve birlikte arabaya doğru yürümeye başladık.
Arabaya bindiğimizde Gökçe'yi incelemeye başladım, upuzun kızıl saçlarınnı, sarıya boyatmıştı, gözlerinde mavi lens takmıştı ve üzerinde siyah, bol ve uzun kollu bir elbise vardı.
Arabayı sürmeye başladıktan sonra "Ne var? Yiycekmiş gibi bakıyorsun" deyip kahkaha atmaya başladı, cevap vermedim.
Bir süre sonda ''Kumsall...?'' Deyince ''Efendimm'' diye mırıldandım.
''Senin o doktorun evinde ne işin vardı?''''O bana yardım etti'' deyip bir süre sonra ''sadece bu'' diye devam ettim.
''Aranızda birşey olmadığına emin misin? Sen evlisin Kumsal'' deyimce yutkunup, bir cesaretle, soğuk bir sesle ''bu kimseyi ilgilendirmez'' dedim.
Gökçe hem bana bakıp hem önüne bakmaya çalışarak araba kullanmaya çalışırken ''şu arabayı düzgün sür bana bakmayı kess!'' Diye kükrercesine bağırdım.
Gökçe bana bakmadan son sürat arabayı sürmeye başlayınca miğdemin bulandığını hissettim ''yavaşşş'' diye bağırınca, Gökçe kahkahalar atmaya başlamıştı ve bu benim fazlasıyla sinir olmama yetiyordu.
Bir süre sonra gözlerimin karardığını hissettim, ''Gökçeee sana diyorum yavaş sür, iyi değilim araba tranvam hala geçmediii!'' Deyince Gökçe hızını azaltıp önüne bakmaya devam etti.
Araba durduğunda eve geldiğimizi anladım ve arabadan inip eve doğru koşar adımlarla yürüdüm.
Kapının önüne geldiğimde Gökçe'ye ''Çabuk ol!'' Diye seslenince Gökçe koşarak yanıma geldi ve çantasından anahtarı çıkartıp anahtar yuvasına soktu ve ve kapıyı açtı.
İçeriye aceleyle girip oturma odasına girdim, ve pisman oldum oturma odasında kimse yoktu, oturma odasından çıkıp yatak odasına girdiğimde Mert yatakta uzanır pozisyonda telefona bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMLARIN ACISI
Genç KurguKumsal'ın çocukluktan ruhunda yaraları olan bir kızdır, Kumsal'ın nişanlısı Mert Çetin'in Kumsal'ı aldatmasıyla Kumsal'ın ruhunu parçalayan acılar ortaya çıkar ve Kumsalın ruhunu ve geçmişini tamamen alır.