"Seni bulamamışken
Ben kayboluyorum
Şimdi gökyüzünde
Kendimi ellerinle
Dans ederken buluyorum"Kulaklarıma dolan tanıdık melodi ve sözlerle başımı yaslamıştım otobüsün camına, yağmur damlaları cama düşerken sakince izliyordum dışarıyı. Saat sabahın sekizi olmasına rağmen otobüs her zaman ki gibi kalabalıktı ve trafik vardı çünkü bugün pazartesiydi yani haftanın başı ve en sıkıcı günü.
Otobüste görmeye alışık olduğum bir sürü yüz, ben ise o yüzler için bir yabancıdan farksızdım.
Her gün bir öncekinin aynısıydı. Okula gitmek, okuldan eve gitmek. Ailesine çok bağlı yakın birisi sayılmazdım. Mükemmel bir aile bağımız olduğu da söylenemezdi.
Annem ve babam ben daha çok küçükken boşanmış, ikisi kendi hayatlarına bakmaya karar vermişlerdi.
Tek çocuk olmanın verdiği yalnızlık hissi ise beni buraya kadar sürüklemişti. Kimseye ayak uyduramama, insanlardan uzak durmak ve çekinmek gibi bir sürü şey ile karşı karşıyaydım. 18 yaşlarımın en başında olmama rağmen birçok insan görmüştüm. Gerçekten mutlu olanları, yalanları yüzünden okunan, kendisini dışarıya farklı yansıtan ve belki de farklı olmaya zorlanan.
Ben herkesten her şeyden farklı olmak istiyordum. Kendi kabuğunda kimsenin dikkatini çekmeden, göz önünde durmadan sakin ve sessizce.
Sabrımı zorlayan ve dakikalar boyunca beni uğraştıran kulaklık kulağımdan tekrar çıktığında sinirden burnumdan soluyacak raddeye gelmiş, pes edercesine kulaklığın tekini çıkartıp şarkıyı durdurmuştum. Otobüsün camlarına çarpan yağmur damlaları adeta tane tane ayrılıp kendilerini bulmuştu.
Yağmur taneleri birleşmezken kar taneleri birbirinden farklı olmasına rağmen birleşebiliyordu. İnsanlarda tıpkı bu kar taneleri gibiydi, peki ya ben?
Kimseyle birleşmeyen, uyum sağlayamayan ben, bir kar tanesi mi yoksa yağmur damlası mıydım?
Üzerimde hissettiğim bakışlar kaşlarımı çatarak baktığım otobüs camından uzaklaşmama neden olurken karşıma oturan dağınık koyu kahve saçları omuzlarının birazcık yukarısında kafasına takmış olduğu siyah beresi olan bir erkek, koyu kahve gözleriyle tamamen bana bakıyordu. Onu daha önce görüp görmediğime emin olamasam da yüzüne kısaca bakarak tekrardan önüme dönmüştüm. Az önce olan tuhaf bakışmaları unutmam birkaç dakikamı almıştı.
Otobüs en sonunda okulun önünde durduğunda çantamı çabucak almış ve sessizce otobüsten inmiştim. Bedenime çarpan sert soğuk ve yağmurla gözlerimi kırpıştırmıştım. Kahverengi saçlarım rüzgarla beraber savrulurken çoktan gözlerime inmiş kâküllerim kendisini rüzgâra teslim etmişti. Adımlarımı hızlıca okula çevirirken iliklerime dek üşüdüğümü hissetmiştim. Soğuktan kızaran burnumu çekip çok kısa bir süre sonra kendimi sınıfa atmıştım. Cam kenarında öne yakın sıraların birinde oturmuş soğuktan dolan gözlerimi silmekle meşguldüm.
Başımı yorgunca masanın üzerine koyarken dışarıyı seyrediyordum. Dışarıda tek tük öğrenci çantasıyla birlikte okula koşuyor bazıları şemsiyesini almış sakince arkadaşıyla sohbet ederek yürüyordu.
Bakışlarım okulun giriş kapısına kaydığında tekrar onu gördüm. Siyah bereli o çocuk, bu defa ona dik dik bakan bendim. Islanmayı umursamadan sakin adımlarla okula ilerliyordu. Görmediğim hiç fark etmediğim bir öğrenciydi.
Kendi kendime olan bu düşüncelerim zilin sesiyle darmadağın olmuştu. Gözlerimi kapatırken derin bir iç çekmiş, kesinlikle zaman geçmek bilmeyecek ve edebiyat dersinin içinde sıkışıp kalacaktım. Uykusuzluktan kapanan gözlerimi ovuştururken içeriye Seda hocanın girdiğini görmüştüm. Sarıya yakın kısa saçları ve her zaman kullandığı çiçeksi parfümünü ezberlemiştim artık. Seda hocanın arkasından sakince ilerleyen hafif yapılı beden dikkatimi çeken son şey olmuştu. Gördüğüm beden şaşırmama neden olurken bakışlarımı karşımda dikilen iki bedende gezdiriyordum ki Seda hocanın sesi sınıftaki tüm fısıltıları kesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI
Teen Fiction"Neden bana Çoban Yıldızı diyorsun?" Kürşat'ın yüzündeki tebessüm büyürken elimdeki çiçekleri alıp gözlerime bakmıştı. "Çünkü Çoban Yıldızı'nın diğer adı Venüs'tür. Venüs, güneş yönünde ters dönen tek gezegendir, farklıdır tıpkı senin gibi."