"Ben seninle, ellerinle hayaller kurarken
Geri çevirme
Sen yine de beni düşünme
Her nefeste bana yenilme"
Herkes zamanın iyi bir ilaç olduğunu söyler. Gözlerinin önünde sevdiğin kişi vurulsa bile zaman her şeyin ilacı mıydı?
Günlerdir uyanmayan Kürşat her geçen dakika umutlarımızı tüketiyordu. Yaşıyor olması bile bir mucizeydi.
Artık o uzun, güzel saçları yoktu. O güzel gözleri neredeyse bir haftadır hiç açılmamış, ismim dudaklarından dökülmemişti. O uyanmadıkça benim içimdeki ölme isteği artıyordu. Onu bir daha göremeyecek, gülümsemesini, gözlerini, kokusunu, sesini tamamen kaybedecektim. Buna dayanamazdım."Efnan, artık eve gitmelisin. Bak ben buradayım, annem burada. Sabah tekrar gelirsin."
Donuk bakışlarım ezberlediğim beyaz fayanslarda geziniyordu. Nefret ettiğim o hastane kokusu bile umurumda değildi. Düşündüğüm tek şey Kürşat'ın vurulma anıydı. Bana söylediği son sözleri, gözlerime son defa bakışı...Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken sessiz hastane koridorlarında yankılanan hıçkırıklarım ağlamamı şiddetlendiriyordu. Anıl kollarını bedenime sıkıca sarmıştı. O elbette benden daha kötü durumdaydı fakat bunu gizliyordu tıpkı Kürşat gibi."Efnan, Kürşat senin ağladığını görürse çok üzülür bu yüzden ağlama."
Anıl'a sıkıca sarılırken bize doğru hızla ilerleyen Resul ve Eren'le Anıl'dan ayrılmıştım.
"Hâlâ uyanmadı mı?"
Resul endişeyle cama bakarken bakışlarım hiç kıpırdamadan yatan bedeninde gezinmişti. Ona böyle yatmak yakışmıyordu. Gülümsemesini görmek ve tekrar onun Çoban Yıldızı olmak istiyordum.
"Artık içeriye girmek istiyorum, hâlâ izin vermiyorlar mı?"
Anıl Eren'in sorusuna başını olumsuzca sallayarak yanıt vermişti. Hepimiz bitmiş halde odanın önünde öylece duruyorduk. Kantine ineceğini söyleyen Güneş bile yarım saattir ortalıklarda yoktu.
"Güneş hâlâ gelmedi, Anıl gidip baksan mı?"
Anıl dalgınca başını kaldırıp bana bakıp iç çekmişti.
"Güneş eve gitti, sabah gelecek. Efnan artık sen de eve git, günlerdir buradasın."
Bakışlarım tekrar odaya kaydığında titrek bir nefes vermiştim.
"Gitmek istemiyorum. Söz verdim onu bırakmayacağım."
Resul yanıma yaklaşıp elini omuzuma koydu.
"Eve git Efnan. Duş al üzerini değiş, bir şeyler ye sonra seni almaya geliriz. Olur mu?"
Hepsi eve gitmem konusunda çok ısrarcıydı. Beni dinlemek yerine gitmemi istiyordu. Resul'ün dediğini yapıp tekrar gelebilirdim. Sadece birkaç saat ayrılacak sonra hemen dönecektim.
Ayağa kalkıp cama ilerlerken gözyaşlarım akmaya devam ediyordu yavaşça."Söz veriyorum geleceğim, gitmeyeceğim... Sen de gitme olur mu?"
Ellerimi cama koyarken gözleri kapalı, başka rüyalara dalmış olan Kürşat'ı izlemiştim uzunca.
"Yaşayacak çok şeyimiz varken gidemezsin."
Resul destek amaçlı kolumu tutmuştu.
"Hadi gidelim, seni eve bırakacağım."
Başımı hafifçe sallarken ellerimi yavaşça camdan çekmiştim. İçimdeki acıyı ancak Kürşat dindirebilirdi ama o burada değildi.
Ne hissettiğimi bilmiyordum, tek bildiğim iyi olmadığımdı. Kürşat olmadıkça ben iyi olmayacaktım. Bir çıkmaz sokaktaydım ve orada takılıp kalmış, çıkamıyordum. O çıkmaz sokaktan, kaybolduğum karanlıktan beni Kürşat kurtarabilirdi.
Resul beni çoktan eve bırakmıştı. Ben arabadan inerken o çalan telefonuyla meşguldü. Yavaş adımlarla kapıya ilerlerken duyduğum sesler gözlerimin dolmasına neden olmuştu."Doktor ilk ameliyattan daha riskli bir ameliyat olabileceğini söyledi çünkü kurşun kalbini çok yakınına isabet etmiş. Sadece Anıl ve ben biliyoruz o yüzden sakın Efnan'a bir şey söyleme."
Duyduklarımın, yaşadıklarımın bir rüya olmasını istemiştim. Onun yerine ben vurulmak, ölmek istemiştim. Onu kaybetmek kaldırabileceğim bir şey değildi.
Gözyaşlarım yanaklarımdan hızla akmaya başlarken cebimdeki anahtarlarla zar zor kapıyı açıp içeriye girmiştim. Işıklar kapalı ve ev sessizdi. Işıkları açarken gözüme çarpan pembe kâğıt parçasıyla bedenimi kahverengi koltuğa bırakmıştım. Kâğıdı elime alıp okumaya başlamıştım."Bunu okuduğunda büyük bir ihtimalle baban ve ben şehir dışında olacağız. Sana haber vermek istedik ama mesajlarımıza ve aramalarımıza bakmadığın için bu notu yazıyorum. Kitapların altında sana birkaç hafta yetecek kadar para var. Dolapta yemek var. Kendine dikkat et...
-Annen ve baban-"Az önce okuduklarım sanki kalbimi parçalamış gibiydi. Onlara sarılmayı ve her şeyi anlatmayı düşünürken küçük bir kâğıt parçasıyla bırakılmıştım. Onlara ihtiyacım olduğu her an tek düşündükleri kendileri ve işleri olmuştu.
Kürşat'ı kaybediyordum. Tekrar o karanlığa ve yalnızlığa çekiliyordum. Gözyaşlarım artık bitmiş gibiydi istesem bile akmıyordu.
Bir süre öylece yeri izlemiştim. Kalbim acıyor, bu acıya katlanamıyordum. Adımlarım beni lavaboya kadar götürmüştü. Elimdeki kâğıdı buruştururken ışığı açarak beyaz dolaba doğru ilerleyerek açmıştım. Karşımda duran ilaç kutusunu alıp kapağını açarak küçük kırmızı ve turuncu renklerinde olan ilaçları avucuma dökmüştüm. Gözlerimden tekrar akan yaşlar hissettiğim acıdan mıydı? Yoksa ölmek istemediğim için miydi bilmiyorum.
Kürşat elimden kayıp giderken ben ne yapacaktım?
Küvete doğru yavaş adımlarla ilerlerken bedenimi küvetin içerisine bırakıp elimdeki ilaçlara bakmıştım. Onun sayesinde ben hayata tutunurken şimdi tekrardan paramparça olmuştum.
Kırılan bir şey yapıştırıldığı zaman eskisi gibi olmazdı. En ufak bir sarsıntı onu tekrar parçalara ayırır, her kırıldığında o parçalar giderek küçülür ve toparlanamaz hâle gelirdi. Kürşat'ın elini tutmak, onunla olmak isterken şu an bu evde tek başıma elimde bir avuç dolusu hapla acınası bir şekilde duruyordum.
Kaybettiklerimizin yerine hayat bize yeni ve güzel şeyler sunardı. Peki ya aşk için bu geçerli miydi?
Avucumda duran bu ilaçlar beni bu çıkmaz sokaktan kurtarıp kavuşturur muydu sevdiğime?
Tıpkı Juliet'in Romeo'su için öldüğü gibi...
![](https://img.wattpad.com/cover/289506888-288-k965657.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI
Novela Juvenil"Neden bana Çoban Yıldızı diyorsun?" Kürşat'ın yüzündeki tebessüm büyürken elimdeki çiçekleri alıp gözlerime bakmıştı. "Çünkü Çoban Yıldızı'nın diğer adı Venüs'tür. Venüs, güneş yönünde ters dönen tek gezegendir, farklıdır tıpkı senin gibi."