Ayla'nın Anlatımıyla
-Mehlika, çabuk in o ağaçtan!
Kıkırdayarak beni azarlayan babama bakmıştım, ikizim Kerem ise salya sümük ağlayarak babamın bacağına sarılmış beni izliyordu. Önce topunu ağaca kaçırmış sonrasında onu almam için iki saat tepemde ağladıktan sonra şimdi de ağaçta kaldığımı düşünerek babama ispiyonlamış ve tekrar ağlamaya başlamıştı. Bu çocuğa iyilik yaramıyordu gerçekten de, oysaki erkek çocuğu olan oydu. Ağaçlara çıkıp bir yerlerden atlayıp zıplaması gereken yerde en ufak şeyde ağlayarak bana geliyordu. Ben de kıramıyordum onu, hiçbir zaman kıramazdım. Babam beni hep Mehlikam olarak severdi, ismim Ayla olsa bile ay gibi parlak, güzel bir yüzüm olduğunu söylemişti, o yüzden bana doğduğum ilk günden beri öyle seslenmişti. Zaten sadece annem, babam ve Kerem bana öyle seslenirdi, çok özeldi benim için, Ayla isminden bile daha çok severdim bu ismi.
O gün topu alana dek inmemiştim o ağaçtan, en sonunda da düşerek kolumu kırmıştım. Yediğim azarları, annemin korkusunu çok iyi hatırlıyordum o günden sonra da ağaçlara çıkmamı yasaklamışlardı, ben de çok iyi bir ders almıştım zaten. Kerem ve ben kavga etmeden sakin sesiz bir çocukluk geçirmiştik, yani arada sırada birbirimizi kızdırmıştık elbette ama her zaman koruyup kollamıştım onu. 12. Yaş günümüzü kutlamaya giderken yaptığımız kaza sonucu annem de babamda olay yerinde ölmüştü, babam polisti, işine de çok aşık bir adamdı ve onun hakkında hiçbir şeyi unutmamıştım.
Annem ise çalışmaz, tüm gün Kerem ve benim peşimden koşuştururdu. Anne ve babamız öldükten sonra Kerem daha çok içine kapanmış, benimle bile konuşmaz olmuştu. Babaannemiz büyütüp 18 yaşına dek getirmişti, bu süreçte Kerem çok değişmişti. Artık benimle vakit geçirmiyor, evdeyken odasına kapanıyordu, onunla konuşmaya çalıştığımda ise sonu kavga ile bitiyor ve günlerce gelmiyordu eve bu yüzden de onunla tartışmayı bırakmıştım. Ta ki o güne kadar, bir gece alelacele gelmişti eve ben ise duyduğum seslere uyanıp kalkmıştım, çantasına eline ne geçtiyse atarken yakalamıştım onu, yüzünde korku ve endişe vardı her ne kadar gizlemeye çalışsa da kardeştik biz, tanıyordum ben onu.
Kerem'i durdurmak için yapmadığım şey kalmamıştı, yalvarmış yakarmıştım ama görmezden gelip çekip gitmişti. Zaten yaşlı ve hasta olan babaannem gözü gibi baktığı torununun kaçıp gittiğini öğrendiğinde üzüntüden ölmüştü. Artık tamamen yapayalnız kalmıştım, annem ve babamın gitmesi yetmiyormuş gibi kardeşim de kayıp gitmişti ellerimden. Hemen sonrasında ise bana hem anne hem de babalık yapan babaannemi hayat çekip almıştı benden, daha 18 yaşındayken yaşamıştım tüm bunları. O günden sonra her yerde aramıştım Kerem'i fakat bulamamıştım, bu beni pes ettirememişti. Kendi ayaklarımın üzerinde durup hem çalışmış hem de okumuş ve en sonunda polis olmuştum, bu dört yıl boyunca ise Kerem'den hiçbir haber alamamıştım, o da hiç gelmemişti zaten.
İlk iş günümdü, babamın aşkla yaptığı o meslek artık benimde mesleğim olmuştu, kardeşimi aramaya devam edecektim ve ne pahasına olursa olsun bulacaktım onu.
Heyecandan sabahı zor ettiğim gecenin ardından erkenden kalkıp hazırlanmıştım, en sevdiğim renklerden bir kombin yapmıştım kendime. Kırmızı tonların hâkim olduğu bir kazak ve bir kot pantolon giyinmiş, bakır rengi saçlarımı ise salık bırakmış kırmızı küçük tokalarla süslemiştim. Çok abartılı olmayan bir makyaj yaptıktan sonra çantamı alarak çıkmıştım odamdan. Odamdan çıkmamla ayaklarıma sürünen turuncu tüylere sahip olan kedim Tarçın'ı kucaklayıp öpücüklere boğmuştum.
-Günaydın güzeller güzeli kızım.
-Acıktın mı?
Miyavlayarak cevap verdiğinde gülerek Tarçın'la birlikte mutfağa geçmiştim, çok büyük bir ev değildi hatta bir kedi ve bir insan için yeter de artardı. Babaannem öldükten sonra bu evden hiç ayrılmamıştım. Olurda Kerem geri dönerse burada onu bekleyen birisinin olduğunu görmesi için hiç gitmemiştim. Babaannem de varını yoğunu Kerem ile bana bırakıp gitmişti, fakat ben şu an tek başımaydım, canımı en çok yakanda buydu zaten. Tarçın'a mamasını verdikten sonra kendime papatya çayı hazırlamıştım, yanında atıştırabileceğim ne varsa çıkartmıştım. Bünyem oldukça zayıftı, kolay kolay hasta olabilirdim bu yüzden de beslenmeme dikkat etmeye özen gösterirdim.
Kahvaltımı yapar yapmaz Tarçın'la vedalaşıp çıkmıştım evden, yağmur çoktan durmuştu ve buna aldanarak üzerime hırka dahi almamıştım. Karakola adımlarken çoktan burnum akmaya ve hapşırmaya başlamıştım bile, hasta olmamak için dua ederken çantamda çalmaktan olan telefonu aramakla meşguldüm. Tam o esnada bir bedene çarpmıştım.
Çok hızlı çarpışmamış olmamıza rağmen dengemi koruyamayıp gerilerken tam da düşeceğim esnada beni kendisine çekmişti, ilk o an göz göze gelmiştik. Koyu kahve gözleri gözlerimde geziniyor, eli sıkıca belimi sararken kollarımı boynuna sarmıştım sıkıca. Yeni yeni çıkmış sakal ve bıyıkları yüzüne ayrı bir sertlik katmış, dağınık saç tutamları alnına düşmüşken bir an olsun gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Kendisine has, tarif edemediğim bir kokusu vardı. Rüzgâr saçlarımı dağıtırken kokusunu burnuma dek yayıyordu, iliklerime kadar üşüsem de umursamıyordum bu soğuk havayı çünkü adeta içim yanıyordu. Kalbim delicesine atıyor, sanki nefes alamıyordum. Geri çekildiğinde kendime gelirken hızlıca gözlerimi kaçırmıştım, uçuşan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken yutkunmuş, soğuktan kuruyan dudaklarımı yalayarak gergince ve biraz da heyecanla mırıldanmıştım.
-Çok özür dilerim, tamamen benim hatam önüme bakmıyordum.
Başımı kaldırıp meraklı gözlerle onun yüzünü incelerken başını sallamıştı hafifçe.
Önemli değil, ben de çok dikkatli değildim zaten.
Sesini duymak bile heyecanlanmama neden olurken gözlerimi kırpıştırmıştım, bana göre fazla sakindi ya da ben çok fazla belli ediyordum. Onu incelemeye devam ederken duyduğum sesle hızlıca bakışlarımı karşımdaki adamdan çekmiştim. 1.63 boylarında bir kadın gelmişti, o da oldukça güzeldi ve bunun farkında olduğu da ortadaydı. Saçlarını dağınık bir şekilde kalem ile toplamıştı fakat saçının çoğu yüzüne düşmüştü.
-Komiserim, yeni iş arkadaşımızla tanışmışsınız bile. Ayla ismi, artık bizimle çalışacak.
Meraklı gözlerim bu defa karşımdaki adamı bulurken o ise kısaca beni süzüp başını sallamıştı, onunla burada aynı yerde çalışacak olmak da oldukça heyecan vermişti bana. Ben konuşmak için dudaklarımı araladığım esnada o yanımızdan geçip giderken arkamı dönüp ona bakmıştım merakla, o da çok geçmeden durup bize döndüğünde yüzündeki gülümsemeyi kontrol edememiştim. Kendime bu yüzden kızardım hep, duygularımı gizlemekte oldukça beceriksizdim.
-Ben olay yerine gidiyorum, abime haber ver o direkt hastaneye geçsin onunla konuşmam gerek.
Yanımdaki kız başını hafifçe sallarken onunla tekrar göz göze geldiğimizde kendimi tutamayıp uzun uzun süzmüştüm onu, arkasını dönmeden hemen önce yanımdaki kıza dönmüştü tekrar.
-Üşümüştür, içeri girince bir kahve yap ona.
Söylediği şeyle dudaklarımı birbirine bastırırken hafifçe tebessüm etmiştim, bu kadar düşünceli ve yakışıklı nasıl olabilirdi ki? Şu zamana dek onun gibi birisiyle hiç karşılaşmamıştım, onun özel birisi olduğunu tam göz göze geldiğimiz o an hissetmiştim.
Yanımdaki kız koluma girerken içtenlikle gülümsemişti, ben de hızlıca kendime gelmiştim. O ise arabasına binip çoktan uzaklaşmıştı.
-Kürşat komiser çok iyidir, o da yeni başladı sayılır hatta yaşıtsınız da eminim iyi anlaşırsınız.
Yüzümdeki gülümseme büyürken temiz havayı derince çekmiştim içime. En son böyle heyecanlandığımda belki de 10 yaşındaydım, babam bize sürprizler yaparken bu kadar heyecanlanırdım. Uzun zamanın ardından bu hissi bana tattırmıştı Kürşat. Biz içeriye girerken kız bana dönmüştü.
-Ben de Bengü, burada yıllardır çalışıyorum, Anıl komiserimizin ekibindeyim ama sen muhtemelen Kürşat ile aynı ekipte olacaksın.
İsminin Bengü olduğunu öğrendiğim kıza bakarken heyecanla gülümsemiştim.
-Sizinle çalışmak için çok heyecanlıyı komiserim.
Ben etrafı incelerken düşündüğüm tek şey Kürşat haline gelmişti, gözleri, sesi, kokusu şu an burada olma sebebimi unutturuyordu bana fakat ben yıllar sonra ilk defa Mehlika gibi hissetmiştim, sanki kanatlanıp uçabilecekmiş gibi olan, hayattan zevk alıp sevgi gören o küçük Mehlika bu Çarpışma ile geri gelmişti. Kürşat sadece bana beni geri vermemiş, kalbimin uzun zaman sonra bu kadar hızlı çarpmasına neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI
Novela Juvenil"Neden bana Çoban Yıldızı diyorsun?" Kürşat'ın yüzündeki tebessüm büyürken elimdeki çiçekleri alıp gözlerime bakmıştı. "Çünkü Çoban Yıldızı'nın diğer adı Venüs'tür. Venüs, güneş yönünde ters dönen tek gezegendir, farklıdır tıpkı senin gibi."