4 Yıl Sonra
Anıl'ın anlatımıyla
Yıllar geçmişti, dile kolay dört yıl geçmişti Kürşat da Güneş de büyümüştü aslında ben de onlarla büyümüştüm. Efnan'ın yokluğu içimizde derin bir yara oluşturmuş olsa da bizim beraberliğimiz o yarayı sarıp sarmalıyordu, asla geçmeyecek olsa bile. Kürşat Efnan'ın ölümünden sonra hiçbir kıza o gözle bakmamıştı, Efnan sanki hala onunlaymış gibi davranmayı bırakmamıştı. Sahile giderken, okula giderken hep Efnan'ın onunla olduğuna inanarak giderdi. Hatta bazen onun öldüğüne bile inanmadığını söyleyip dururdu, ona kızamazdım çünkü aynısını ben Güneş için yaşıyor olsaydım muhtemelen sonum deliler hastanesi olurdu. Güneş tıpkı ismi gibi hayatıma ışık saçıyor, ısıtıyordu kalbimi. En büyük destekçim olmuştu en zor zamanımda yanımda olup beni güldürebiliyordu, ama onun gözlerindeki acıyı da görüyordum sonuçta en yakın arkadaşı ölmüştü ve ölümünden hep kendisini sorumlu tutmuştu.
Yıllar geçerken bizi de değiştirmiş, büyütmüştü. 28 yaşına gelmiştim artık. Güneş ise kendisine küçük bir kafe açmıştı. Liseyi bitirir bitirmez kendisine bir pastane açmıştı, kendi pastalarını yaptığı tatlı bir kafeydi. Efnan öldükten sonra o şerefsiz çete de yakamızı bırakmış, Kürşat vurulduktan sonra hiçbir iz bulamamıştık. Kürşat bu olayın peşini bir an olsun bırakmamaya yemin etmişti fakat Efnan'ın ölümü intihar olarak kapatılması bile yıkmamıştı Kürşat'ı. Şimdi ise Kürşat koskoca adam olmuş, 22 yaşına gelmişti, eskiden severek uzattığı o kahve saçlarını subay tıraşı yapış, hafif olacak şekilde sakal ve bıyık bırakmıştı. Şu an tam karşında polis üniformasıyla çok ciddi bir yüz ifadesiyle yemin ediyordu, eli Türk bayrağının üzerinde yeminini ederken aklıma ilk polis olduğum zamanın anıları gelmişti, çocukluktan beri hayalimdi, ailemin de bana hep inanıp destek çıkacağına inanırdım, onlar destek olmadığı zaman bile önümde duramamıştı kimse ve başarıp polis olmuştum. Şimdi ise canımı gözümü kırpmadan vereceğim, hayatıma belki de anlam katan, canımdan çok sevdiğim kardeşim polis olmuştu. Bu dört yıl içerisinde ona iyi gelen tek şey bu olmuştu, kendisini öldürmeye çalışanların, sevdiği kızın ölmesine sebep olan herkesin cezasını çekmesini istiyordu, en çok da bu yüzden polis olmuştu Kürşat. Her ne kadar şu an oldukça sert ve soğuk gözükse de aslında içinde tam da kalbinin orta yerinde koca bir boşluk olduğunu çok iyi biliyordum. Bu boşluk hepimizde vardı, hikayelerimiz farklı olsa bile bu durum böyleydi.
Kürşat'ın Anlatımıyla.
O günü nasıl unutabilirdim ki? İlk göz göze geldiğimiz o anı, yüzündeki o çocuksu huysuzluğu. Gözlerindeki o belirsiz hüznü, cama bakıp dışarıya izlerken dalıp gitmesini ve o güzel beyaz yüzünü süsleyen çillerini unutmak mümkün değildi. Aradan dört yıl geçmişti, sesini unutmaya başlamak kalbimi diri diri yakıyordu adeta. Onsuzluğa alışamıyordum. Kokusunu, gözlerini, gülüşünü özlemiştim yaşayacağımız o kadar çok şey varken her şey bir anda yarım kalmıştı. Kendimi küçük bir çocuk gibi hissediyordum, heyecanla ve hevesle adlığı bir balonun elinden kayıp gidişini izleyen bir çocuk gibi. Elimden hiçbir şey gelmemişti oysa. O ellerimden kayıp giderken ben sadece izleyebilmiştim, yıllar geçmesine rağmen hala o ilk günkü kadar yakıyordu canımı.
Son defa aynada saçlarımı düzeltmiştim, bir zamanlar Efnan'a hep yanında olduğumu hissetmesi için verdiğim bilekliği ben takıyordum şimdi de ama olmuyordu, onu yanımda hissedemiyordum. Aynadaki yansımama bakmıştım, gözlerimdeki o ışık yoktu artık sebebini bilmediğim bir sertlik belirmişti yüzümde. Saçlarımı olabildiğince kesmiş, sakal ve bıyık bırakmıştım. Eskiden olsa asla yapmam dediğim ne varsa yapıyordum artık. Yorgundum fakat her şey daha yeni başlıyordu asıl intikam şimdi alınacaktı. Herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek ve Efnan mezarında huzurlu bir şekilde uyuyacaktı.
-Kürşat hadi geç kalacağız daha Güneş'i almam gerek.
Abimin sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken üzerime çeki düzen verip çıkmıştım odamdan. Abimle Güneş'in güzel bir ilişkisi vardı, birbirlerini seviyorlardı ve benim tek istediğim artık kimsenin ayrı düşmemesiydi.
-Benim bir işim var, sen Güneş'i almaya git ben de çok geçmeden gelirim peşinizden.
Nereye gideceğimi bildiği için sorma gereği dahi duymamıştı, kapı girişindeki dolabın üzerinde duran araba anahtarımı alırken ayakkabılarımı giyerek çıkmıştım evden. Şu an görmek istediğim tek bir kişi vardı o da Efnan'dan başkası değildi.
Kendimi şu dünyada tek huzurlu bulduğum yere, Efnan'ın yanına atmıştım. Tabii giderken güzel bir çiçekçiden onun için bir buket kırmızı karanfil almıştım. Bize geldiği ilk gün elinde karanfillerle gelmişti bana. Ben de onu her ziyaret edişimde karanfillerle gelirdim. Elimdeki buketi mezar taşına bırakırken burukça gülümsemiş, mezarına düşmüş kuru yaprakları özenle temizlerken dolan gözlerimi isminin yazdığı mezar taşına çevirmiştim.
Efnan Kara...
-Ben geldim Çoban Yıldızı'm, ben geldim biriciğim.
Mezar taşını okşarken gülümsemek için zorlamıştım kendimi, içimde öyle bir boşluk vardı ki yıllarca ağlasam acısı dinmiyordu.
-Bugün yıllarca çabalamamın karşılığını aldığım gün sevgilim, beni gördüğünü biliyorum umarım sen de çok mutlusundur.
Soğuk toprağı okşarken başımı eğmiş, gözyaşlarımın kuru toprağa akmasına izin vermiştim. Efnan'ın bir ümit geri gelmesine inanmak istiyordum hep, onu kaybetmiş olmayı kabullenemiyordum.
-Abim de Güneş de gayet iyiler, hatta biliyor musun? Yakında nişanlanacaklar, birbirlerini çok seviyorlar. Bugün için ikisi de çok heyecanlılar... keşke sen de şu an burada olsaydın, biliyorsun intikamını alacağım bir daha hiç kimsenin canını yakamayacaklar.
Elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken gülümsemiştim.
-Umarım bana her gelişimde aynı çiçeği aldığım için kızmıyorsundur sevgilim.
Esen rüzgâr mezarlıktaki tüm ağaçların yapraklarını sallarken gözlerimi kapatmıştım, keşke rüzgâr onun kokusunu da getirebilseydi bana, sarıp sarmalayabilseydim bir daha hiç bırakmamak üzere. Sesini ve kokusunu unutacak olma korkusuyla geçiriyordum tüm yıllarımı, onu son görüşümde bile güzel yüzünü öpüp okşayamamıştım. Onu buraya gömdüğümüz gün ise dün gibi aklımdaydı. Ailesi ve bizden başka çok kişi gelmemişti, bu olaylar yaşanmasaydı belki de anne ve babasından başka hiç kimse olmayacaktı yanında. Onu ilk gördüğümde de kendisini insanlardan uzak tutan, kendi halinde biri gibiydi.
Mezar taşına biraz daha yaklaşıp öperken sanki kokusunu içime çekiyormuşçasına nefes alıp kapatmıştım gözlerimi.
-Yine geleceğim sevgilim, yalnız bırakmayacağım seni hiç.
Fısıltıyla konuşurken titreyen çenemi sıkmıştım tüm gücümle, acım ilk günkü gibiydi zaman her şeyin ilacı olamazdı bazı konularda. Belki de ölene dek içimdeki bu boşluk, içimdeki bu yara kanamaya devam edecekti tıpkı ilk günkü gibi.
-Tekrar görüşeceğiz Çoban Yıldızı'm...
İstemeye istemeye oturduğum yerden kalkarken rüzgâr şiddetini arttırmıştı, sanki gitme der gibiydi. İzin vermiştim kendime arabaya gidene dek gözyaşlarımı durduramamıştım. Bizim Efnan'la olan hikayemiz yarım kalmıştı, onunla olan hayallerim, yaşamak istediğim her şey hatta kalbim de Efnan'la birlikte o mezarlığa gömülmüştü, ben ondan sonra ne başkasını sevebilir ne de hayaller kurabilirdim. Benim kurduğum bir tek hayal vardı o da en kısa zamanda sevdiğim kız ile bir araya gelmekti, içimdeki bu boşluk bir tek o şekilde dolardı, gözlerim sonsuza dek kapandığında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI
Roman pour Adolescents"Neden bana Çoban Yıldızı diyorsun?" Kürşat'ın yüzündeki tebessüm büyürken elimdeki çiçekleri alıp gözlerime bakmıştı. "Çünkü Çoban Yıldızı'nın diğer adı Venüs'tür. Venüs, güneş yönünde ters dönen tek gezegendir, farklıdır tıpkı senin gibi."