'Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin'Güneş'in Anlatımıyla
Kürşat'a olanlar hepimizi kötü etkilemişti özellikle de Anıl ve Efnan'ı. Anıl içinde yaşadığı şeyleri gizliyordu. Kendisi yıllardır güçlü olmak için çaba gösteriyordu. Ailesinin yapamadıklarını elinden geldiğince yapmaya çalışıyor, o günden beri vicdan azabı çekiyordu. Ben ise elimden geldiğince umut veriyordum onlara. Söylediklerime inanıyor ve onlarında inanmasını istiyorum çünkü Kürşat'ın bizi duyduğunu ve hissettiğini biliyordum. Kürşat'ın ameliyatı hepimizi oldukça germişti. Anıl ise aklı buradayken karakola dönmek zorunda kalmıştı ama biz bir an olsun onu habersiz bırakmamıştık. Zor ama iyi geçen bir ameliyattan sonra Kürşat derin uykusuna devam ediyordu. Ben ise günlerdir uykusuz ve aç ola Efnan'ı eve göndermeyi başarmıştım. Kürşat uyandığında ona iyi gözükmeliydi. Böyle yorgun ve uykusuz bir şekilde Kürşat'ın karşısına çıkarsa buna üzülecekti ve Efnan onun üzülmesini istemezdi. İkisi de birbirlerini gerçekten seviyordu, birbirleri için her şeyi yapabilirlerdi. Bu Anıl ve ben içinde geçerliydi.
Anıl'ın hislerinden emin değildim, o da hislerini düşünmeye vakit bile bulamamıştı. En azından böyle düşünüyordum ama ben ona olan hislerimden oldukça emindim, onu seviyordum. Her zaman yanında olacaktım. Biz süper dörtlü olacaktık, birbirimize değer verip koruyacak ve ne olursa olsun her zorluğu birlikte aşacaktık.
Tek olması gereken Kürşat'ın gözlerini açması ve bize geri dönmesiydi. Efnan'ı içim rahat bir şekilde eve bırakmıştım. Kürşat iyi oldukça o da iyi oluyordu, birlikte iyileşiyorlardı. Efnan'la sıkıca sarılmış, o eve girene dek kapının önünden ayrılmamıştım. Kürşat eninde sonunda gözlerini açacak ve her şey eskisi gibi olacaktı. Katiller ise olması gerektiği gibi tutuklanıp cezalarını çekecekti. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı fakat bu olaylar bana güzel bir dostluk ve aşkı getirmişti. Bu yüzden hâlimden ve onlarla birlikte olmaktan çok memnundum. Hepimizin mükemmel gözüken ama yaralı hayatları vardı, kimin yoktu ki?
Işıltı, mutluluk saçan bir hayatı olduğunu sandığımız kişilerin içlerinde saramadıkları, kapanmayan derin yaralar vardır ve o yaralar ancak başka yaralarla kapanabilirdi, ya da sahte bir maske ile.
Neredeyse iki gün olmuş ama Efnan ne aramalarıma ne de mesajlarıma geri dönmüştü. Resul'ün, Eren'in hatta Anıl'ın telefonlarına bile cevap vermemişti ve hepimiz oldukça meraklıydık. Kürşat henüz uyanmamıştı, uyandığında ise ilk soracağı şey Efnan olabilirdi. Belki yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacı vardı ama Kürşat bu haldeyken en azından birkaç mesaj atar ya da arayıp sorardı. Bu durum beni oldukça endişelendiriyordu. İntiharın eşiğinden dönmüş bir halde bulmuşken onu bu düşüncelerin esiri olmak fazlasıyla canımı yakmaktaydı. Bugün Anıl ile Efnan'ı ziyarete gidecektik. Onu anlayabilecek nadir kişilerdendi Anıl. Bu yüzden onunla gitmek istiyordum.
Aklımda böyle şüpheler olsa da başına kötü bir şey geleceğini yada intihar edeceğine inanmak istemiyordum. Kürşat iyi bir durumdayken ve uyanmasına günler kalmışken ölmeyi istemezdi. Âşık olduğu insanı kaybetmekten korkup günlerdir uyku uyumayan kız şimdi onu kazanırken ölmek istemezdi, bu kulağa mantıklı gelmiyordu. Resul ve Eren birkaç saattir hastanede yoktu. Bugün Kürşat ve Anıl'ın annesi Yeşim gelmişti. Anıl'a söylememiştim çünkü onu ya da babasını hastanede istemiyordu fakat bir anne, baba olarak buraya gelmeye hakları vardı. Burada kalmamdan hoşnutsuz olan Yeşim teyzeye aldırış etmeden eşyalarımı alarak hastaneden çıkmış ve bahçeye inmiştim. Temiz havayı ciğerlerime çekerken bu boşlukta Anıl'ı arayıp Efnan'a gitmeyi hatırlatabilirdim.
İşleri yüzünden bunu unutmuş olabilirdi. O gelmezse bile ben Efnan'a gidecektim, daha fazla bekleyemezdim.
Telefonumu çıkartıp Anıl'ı aramıştım fakat açmamıştı. Birkaç mesaj attıktan sonra işinin olduğunu düşünüp üstelemeyerek sakin adımlarla yürümeye başlamıştım fakat merakıma yenik düşerek tekrar Anıl'ı aramıştım. Kısa bir süre sonra telefon açıldığında heyecanla gülümseyip neşeli bir şekilde konuşmuştum.
"Neden açmadın telefonu Anıl, birlikte Efnan'ın evine gidecektik hâlâ bir haber yok"
Anıl bir süre sesiz kalmıştı. Bu sessizlik istemsizce kaşlarımı çatmama neden olurken konuşmak için dudaklarımı araladığımda sesini duymamla dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
"Bizim mahalleye yakın olan mahallede bir ceset bulduk."
Anıl'ın söylediği şeyle kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırıp merakla konuşmuştum.
"O yüzden mi gelemiyorsun? Sorun değil ben Efnan'ı alıp hastaneye gelirim."
Duyduğum derin nefesle yutkunup aklımdaki kötü düşünceleri kenara ittirmiştim. Duyduğum titrek ve ağlamaklı ses boğazımda yumru oluştururken Anıl'ın sesi kulaklarımda yankılanmıştı.
"Efnan'a benzeyen bir ceset bulduk ve bileğinde Kürşat'ın bilekliğini bulduk. Güneş, Efnan ölmüş olabilir."
Duyduğum şey kulaklarımda yankılanıp duruyordu. Sanki bir kâbusun içerisinde gibiydim ve herkes yavaş yavaş gidiyordu elimden. Neden böyle olmuştu?
Sevdiğini bekleyen birisi intihar edebilir miydi? Ya öldürülmüşse o zaman ne olacaktı?
Kürşat'a ne diyecektik biz. Ben ne olacaktım, bizim dostluğumuz ne olacaktı?
Her şeyin güzel olacağını umut ediyordum. Buna herkesi inandırmak için bir çaba gösteriyordum ama kandırıyor muydum?
Gözlerimden akan yaşlar önümü görmeme engel oluyordu. Sanki tüm dünya üzerime yıkılmıştı. Telefondan hıçkırıkları duyulan Anıl ağlamamın artmasına neden olurken ayaklarımın bedenimi taşımayı reddettiğini hissetmiştim. Yere otururken boş gözlerle asfalta bakıyordum. Küçük damlalar düşüyordu gökyüzünden. Acımızı duyup o da mı ağlıyordu yoksa bu ağlayan Efnan mıydı?Öldüğü için bizden özür mü diliyordu?
Yağmur şiddetini arttırırken asfalt giderek ıslanıyordu. Gök gürültüsü sanki şehri sarsar gibi yüksek bir sesle gürlüyordu. Efnan'la böyle bir havada tanışmıştık, o zaman korkudan ağlıyordum. Beni tanımamasına rağmen yardım etmişti, görmezden gelmemişti.
İki gündür başına ne gelmişti, korkmuş muydu?
Aklında neler vardı bilmiyordum, kendi ellerimle ölüme mi götürmüştüm ben arkadaşımı?
Bilmiyordum ve bu bilinmezlik canımı yakıyordu. Her şeyin yeni başladığını düşünmüşken, bir sürü hayaller kurmuşken nasıl hayat bu kadar acımasızca karşılık veriyordu bize?
Hayatım boyunca canımın en çok acıdığı andı bu. Böyle derin bir yarayı nasıl bir yara kapatabilirdi ki?
Bu yarayı aşk bile kapatamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI
Teen Fiction"Neden bana Çoban Yıldızı diyorsun?" Kürşat'ın yüzündeki tebessüm büyürken elimdeki çiçekleri alıp gözlerime bakmıştı. "Çünkü Çoban Yıldızı'nın diğer adı Venüs'tür. Venüs, güneş yönünde ters dönen tek gezegendir, farklıdır tıpkı senin gibi."