-4 yıl önce 18 Kasım
Bayan Lee ve Minho akşam yemeklerini yeni yemiş, etrafı topluyorlardı. O akşam Bay Lee ve Minho'nun abisi eve geç geleceklerini söylemişlerdi.
Birkaç saat sonra annesi ve Minho izledikleri dizini son bölümünü de bitirmiş oldu.
Minho annesine düşkün bir gençti, annesi de onu canından daha çok seviyordu. Hatta Minho onu sadece annesinin sevdiğinden bile emindi ama bunu ona söyleyip üzülmesini sağlamak istemiyordu.
Yine kendi kendine düşüncelere dalmışken kapı çaldığında koşarak kapıya gitti. Annesini kaldırmak istemiyordu. Kapıda babası ve Suho vardı, yani abisi. Minho aralarında beş yaş olmasına rağmen ona abi demeyi sevmiyordu bu yüzden ona ismiyle hitap ediyordu.
Minho kapının kenarına çekilerek içeri girmeleri için onlara yer açtı. Dirseğinden parmak uçlarına kadar sargılı olan sol eli kapının koluna dediğinde sessizce inledi.
Babası üstünü değiştirmeden önce Bayan Lee'ye selam vermek için salona yöneldi. Suho da aynısını yaptı. Minho tam arkalarından gideceği sırada kolundaki yaranın yeniden kanadığını fark edince doğruca banyoya ilerledi. Kolundaki saygıyı çıkarıp kanayan kısma doktorun sürekli yaraya uygulaması gerektiğini söylemesine rağmen sadece iki kere kullandığı kremi sürmeden önce kanayan yeri pamukla sildi ve kremi de sürüp yeni bir sargı bezini koluna geçirdi.
Kore'de o yıl kış ağır geçiyordu. Her gün yağan yağmur zemini de kaygan hale getirmişti, Minho da yağmurun azizliğine uğrayanlardan biriydi. Ayağı kaydığı için kolunun üstüne düşmüş olan genç sol kolunu feci bir şekilde yaralamıştı ama kırık veya çatlak yoktu.
Banyodan çıkıp salona geri döneceği sırada salonda büyükçe bir gürültü koptu. Minho koşarak salonun kapısına gittiğinde ilk gördüğü şey kandı. Gözlerini yavaşça yukarı çıkardığında yerde yatan babasını gördü, sonra da babasının yanına oturmuş ağlayan ve Suho'ya küfürler savuran annesini. Ne olduğunu anlamaya çalışmasına gerek yoktu aslında, çok da iyi anlamıştı ama inanmak istemiyordu.
Sessizce mutfağa yöneldi, sadece Suho'yu tehdit etmek amaçlı eline bir bıçak alacaktı. Suho durduğunda ise polisi ve ambulansı arayacaktı. Sadece bir dakikadan az bir sürede ne yapacağını kafasında tartan genç her bir düşündüğünü uygulamak zorundaydı. Eline aldığı kocaman ağır bıçakla koşarak salona gitti. Babasının tam kalbinden vurulduğunu gördüğünde çok geç kaldığını fark etti. Annesi onu içeriye girmemesi konusunda uyarıyordu ama Minho kararlıydı. Ya biricik annesinin başına da bir şey gelseydi!
Minho elindeki bacağı arkasına gizleyerek abisinin tam karşısında durdu. Bu bir abi ve kardeşin son yüzleşmesiydi.
Sol elindeki bıçağı iyice sıktı elinde. Daha sonra Suho'ya bağırmaya başladı. İçkinin etkisi altına olduğu çok belli olan çocuğa bağırıyordu. Annesinin ağlaması içini acıtıyordu ve ne kadar onu sevmese de yerde yatan babasıydı. İçinde çok büyük bir nefret besledi abisine o an.
Annesinin her bir hıçkırığı sanki kulaklarına değil direkt olarak kalbine saplanıyordu. Minho bağışların arasında sağ eliyle Suho'nun yakasını tutup onu geri ittiğinde tek amacı onu annesinden uzak tutmaktı.
Ama Suho düşündüklerinden daha hızlıydı. Tek bir hamlede silahı Bayan Lee'ye doğrultup saniyesinde onu da kalbinden vurmayı başardı. Minho annesinin önüne atlamıştı ama Suho çoktan her açıyı hesaplamış olacak ki bu onun için zor olmadı. Minho var gücüyle onu duvara itti.
O an Minho'nun gözlerinden okunan tek duygu öfkeyi. Abisini duvara sertçe yapıştırdığında Suho bu gecenin onun da sonu olduğunu anlamıştı çünkü kardeşinin gözlerinden tabiri caizse alevler yükseliyordu. Minho da onun yaptığı gibi tek bir hamleyle ve acımadan ilk defa sol elinde tuttuğu bıçağı çıkardı ortaya ve Suho'nun boğazına dayadı.
Son kez söylemek istediği tek bir şey bile yoktu Minho'nun. Ama Suho ağzını aralayıp kesik nefeslerle "ah be Minho anneciğinden ayrılmak zor oldu senin için, değil mi?" dedi. Minho onun anne ve babasını hiçbir sebep yokken katlettiğini fark etti o an. Artık o bıçak sadece tehdit için Suho'nun boğazında durmuyordu, Minho'nun hızlı hareketiyle sola doğru kaymıştı ve Suho artık ruhundan ayrılan bedenini taşıyamayacağı için duvarda kayarak yere düşmüştü.
Minho'nun yüzünde en ufak bir pişmanlık yoktu. Sadece bir dakika önce Suho'nun elinden düşen silahı ellemedi. Yine yapacaklarını kafasında kurmuştu bile. Tek farkı bu sefer ağlıyor olmasıydı. Annesi için ağlıyordu…
Sol elinde tuttuğu bıçakta herhangi bir parmak izi kalması imkansızdı çünkü eli, hatta neredeyse tüm kolu sargılıydı. Elindeki bıçağı Suho'nun sol el parmakları arasında sıkıştırdı. Çünkü Suho solaktı...
Minho yine planladığı gibi eline telefonunu alarak dışarı çıktı, birkaç dakika yağmurun altında öylece ıslanmayı bekledi. Hem ağlıyordu hem de tüm kıyafetlerinin ıslanmasını sağlıyordu. Polisi aramak için önce kendini aklaması gerekiyordu...
Üstü tamamen ıslandığında polisi aradı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da konuşuyordu. "Memur bey, dolaşmaya çıkmıştım ve eve geldiğimde herkesi salonda kanlar içinde yatarken buldum" diye bağırdı bir yandan da ağlarken. Polis memuru sakin olmasını söyleyip adresi aldı ve oraya hemen iki ekip ve üç ambulans göndereceğini, olay yerindeki hiçbir şeyin yerini değistirmemesi gerektiğini söyledi.
Minho da öyle yaptı, gömleğindeki kan lekesini de örtbas edecekti. Çoktan vefat eden annesine sarılarak üstüne daha fazla kan bulaştıracaktı...
O gün gelen polisler araştırmalar yaptı tüm evde. Minho çok temiz çalışmıştı. Bir saniye bile annesinin yanından ayrılmadı. O morgda yatarken bile...
Sorgu için kendisini çağıran memura gördüğü her şeyi anlattı. Daha doğrusu kafasında planladığı her şeyi. Memur onu dikkatle dinleyip notlar aldı ve gülümseyerek çıkmasını söyledi.
Sonraki iki gün teyzsesine emanet edildi daha 17 yaşında olan Minho. Teyzesinin yanındayken de bir dakika bile nefes almadan annesi için ağladı. İki günüdür yemek yemiyor, su içmiyordu. Yine teyzesinin onun için hazırladığı odada oturmuş ağlarken kapı çaldı. Teyzesi bakacağını söyleyerek kapıya gitti. İçeri polislerin girdiğini ayak seslerinden anlamıştı Minho. İki polis memuru ve teyzesi...
Teyzesi Minho'yu salona çağırdı. Minho da polislerin geldiğini bildiği için hemen çıktı odasından. Polis memurlarından biri Minho koltuğa oturduğu an konuşmaya başladı.
"Öncelikle başınız sağolsun efendim. Üç ceset var. İkisi silahla göğüslerinden vurularak öldürüldümüş. Diğeri ise kendi boğazını keserek intihar etmiş. Suho'nun psikolojik problemleri olabileceğinden bu davranışları gerçekleştirdiğini düşünüyoruz" dedi daha genç olan polis. Minho yine ağlıyordu, teyzesi onu kendine çekip sarıldı. Polis memuru birkaç şey daha söyledikten sonra evden çıktı.
Minho gerçekten çok iyi yazmış ve çok iyi oynamıştı…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood & wine - minsung✓
FanfictionMinho'nun hayatı boyunca onu seven tek insan annesiydi, o soğuk ve fırtınalı kasım gecesine kadar... Abisi Minho'nun elinden annesini aldı o gece, Minho da abisini kopardı hayattan gözünü bile kırpmadan... Sonra oldu her şey ilk cinayetini lisenin 3...