chapter 3

1.3K 145 84
                                    

Yine sabahın köründe Rosé'nin aramasıyla uyandı Minho.  Bugün dersi yoktu bu yüzden alarmını da kapatıp uyumak istemişti ama Rosé yine buna izin vermiyordu. Aslında ismi Roseanne Park olan bu kıza Minho kısaca Rosé diyordu ve o da bu ismi seviyordu.

Minho yatağının başındaki telefona uzanıp çağrıyı yanıtladı. Rosé okulun bir kamp gezisi düzenlediğini söylüyordu. Minho her ne kadar okulların düzenlediği saçma salak gezilerden nefret etse de en yakın arkadaşının bu hevesini kıramadı.

Rosé onun soğuk ve duygusuz olduğunu düşünmeyen üç kişiden biriydi. Kendisiyle lisenin son döneminde tanışmışlardı ve kısa sürede yakın arkadaş olmuşlardı. Minho kötü insanlara karşı ne kadar acımasızsa Rosé'ye karşı da o kadar yumuşaktı.

Rosé'nin Jisoo adında bir sevgilisi vardı, Jisoo onlardan bir yaş büyüktü ve bu dönem edebiyat fakültesinden mezun olacaktı. Jisoo ve Minho da çok iyi anlaşıyorlardı ama Rosé'nin yeri Minho için her zaman ayrı olacaktı.

Jisoo bir üst sınıf olduğu için onlarla gelemeyecekti ama Rosé Minho'yla beraber o kampa gitmek istiyordu. Minho akşam buluşup daha iyi konuşabileceklerini söyleyip telefonu kapattı ve tekrar uyumaya çalıştı.

Bu sırada alt kattan sesler geldiğini fark etti ve duraksadı. Bağrıma sesleri o kadar yüksekti ki binanın kalın bir yalıtımı olmasına rağmen ses odasına kadar geliyordu.

Minho sese dikkat kesildi. Alt komşusunun eşiyle kavga ettiğini anladı. Adam, kadına küfürler yağdırıyor ve hakaret ediyordu. Minho gittikçe sinirlenirken kadına bir zarar gelmemesi için tanrıya yalvardı.

Birkaç gün içerisinde adam intihar edecekti, daha doğrusu Minho öyle planlamıştı. Yine de ona bir şans vermek istedi çünkü alt komşusunun kocasını ne kadar sevdiğini biliyordu. Minho iyi bir gözlemciydi.

Seslere göz yummaya çalıştı. Yapamıyordu. O kadını oradan kurtarmak ve adamın suratını dağıtmak istiyordu. Öfke yine gözünü kör etmeden evden çıkmak istedi. Kısa bir duşa girip çıktı, sonra hızlıca üstünü değiştirip gözlüğünü komodininden alıp taktı ve telefonuyla anahtarını cebine atarken evden çıktı.

Asansörü değil merdiveni tercih etmişti 8. katta oturmasına rağmen. Alt katın zilini çalıp kaçacaktı, böylece adam afallayacak ve ne dediğini unutup sinirle evden çıkacaktı. Kadını korkumanın başka bir yolunu bulamamıştı. Düşündüğü gibi de yaptı. Alt kata geldiğinde derin bir nefes aldı, zemin kata koşarak inmesi için yetecek kadar nefese ihtiyacı vardı. Tereddüt etmeden zile asıldı, birkaç saniye boyunca elini zilden çekmedi. Sonra ayak seslerini duyduğunda koşarak aşağı indi.

Zemin katta durmuş, adamın ne tepki vereceğini bekliyordu nefes nefeseyken. Tam da tahmin ettiği gibi adam küfredip kimin zile basıp kaçtığını sorarak sinirle apartman boşluğuna bağırdı. Sesi yankılanıyordu duvarlarda. Minho yine haklı çıkmasının ardından kendisiyle gurur duydu çünkü adam anahtarlarını alıp evden çıkmıştı.

Minho 2. katta olan asansörün 7. kata çıkmasıyla fark etti bunu da. Daha sonra sakinliğini koruyarak kendini dışarı attı.

Bu adam sürekli eve içkili geliyordu ama ilk defa bu kadar büyük bir kavga etmişlerdi karısıyla. Kadın artık bıkmış olsa gerekti. Minho ona çok zaman tanıdığının farkındaydı. Bir sonraki kavgalarından hemen sonra onun intihar etmesini sağlayacaktı. Yani o öyleymiş gibi davranacak ama aslında onun cinayetinden sorumlu olacaktı.

---

Akşama doğru Rosé'nin evine gitmeye karar verdi. Bu kez uzun olan yolu tercih etmişti çünkü daha önce o yolda canına kıydığı adamı hatırlamak istemişti. Rosé ile paylaşmadığı tek şey kendinin profesyonel bir seri katil olduğuydu.

İnsanların el yazılarını taklit edebiliyor olduğundan birkaç kurbanını yine intihar süsü verdikten sonra yazılarını taklit ederek intihar mektubu bile yazmıştı.

O yolda kulaklığıyla sakince yürürken bir hafta önce az kalsın ayağını kıracak olan ama son anda kurtulan Jisung'la karşılaştı. Aralarında kısa ve samimi olmayan bir tanışma geçtiğinden beri konuşmamışlardı. İkisi de buna gerek bile duymamıştı.

Jisung Minho'nun geçtiğini gördüğünde şaşırdı. Onu ilk defa bu yoldan geçerken görüyordu. Elinde anahtar, kulağında kulaklıkla evine giden birini andırıyordu Minho. Ama kendi evine değil Rosé'nin evine gidiyordu.

Jisung dikkatle ona baktı, yüzü gerçekten bir heykeli andırıyordu tüm duygusuzluğu ve güzelliğiyle. İkisi de aynı yoldan gidiyordu aslında ama Minho'nun hızlı adımları Jisung'un önüne geçmişti.

Jisung arkasından nereye gittiğine bakıyordu. En yakın arkadaşı Seungmin'nin ablasının yaşadığı eve girmek için anahtarını kullandığını fark etti. Bu onu daha da şaşırtmıştı çünkü Seungmin'in ablası Jisoo, sevgilisiyle yaşıyordu. Aklına başka ihtimal gelmiyordu. Ne yani Jisoo bu kadar sevdiği sevgilisini aldatıyor muydu? Hem de Minho'yla!

Jisung bir çırpıda telefonunu çıkardı ve sessiz olarak Seungmin'i aradı. Seungmin açtığında çok fazla soru sormadan Minho diye birini tanıyıp tanımadığını sordu. Seungmin "evet" dediğinde onun şu anda ablasının evine anahtarıyla girdiğini söyledi. Seungmin kahkahalarla "sakin ol Jisung o ablam ve Roseanne'in arkadaşı. Roseanne burada ablamdan önce de yaşadığı için onda anahtar var hepsi bu. Hatta ben de onunla çok iyi anlaşıyorum" dedi. Seungmin hâlâ gülerken Jisung olayı yeni anlıyordu. Seungmin'e sadece merak ettiğini söyleyip telefonu kapattı. Seungmin merakını ve korkusunu anlayışla karşılamış hatta bunun için teşekkür etmişti.

Jisung şaşkındı. Nasıl bir insan bu kadar duygusuz birine güvenip anahtarını verirdi aklı almıyordu. Minho aynı zamanda çok ürkütücü duruyordu. Jisung tekrar bunu düşündüğünde bir önceki gün kendisine nasıl yardım ettiğini ve görevli gelene kadar yanında beklediğini hatırladı ve kafası karıştı. Bu adam iyi miydi kötü müydü bilmiyordu ama ondan ürktüğü kesindi.

Onu daha önce de okulda Roseanne ile takılırken gördüğünü anımsadı. Aslında onu sürekli kütüphanede de görüyordu. Yine ürkütücü tavrı ve boş gözleriyle kitapları çok hızlı bir şekilde okuyor ve hızlı notlar almasına rağmen çok güzel yazıyordu. Bunu da bir keresinde notlarından birini kütüphanede unuttuğunu görmüştü. Anladığı kadarıyla elektronik hesap okuyordu. Gözü sayfanın en altına çizdiği bir anime gözüne kaymıştı o gün. Minho'num resim yeteneği de oldukça iyiydi.

Bu sırada Minho çoktan eve girmiş hatta Rosé'nin yaptığı kekten yemeye bile başlatmıştı. Diğer elindeki şarabı yudumluyordu Rosé ona bir kez daha o kampa gitmeyi teklif ettiği sırada.

Minho dayanamayıp kabul etti. Saçma salak ve gereksiz olan bu etkinliğe Rosé için 3 gün katlanabilirdi. Seungmin de o akşam oraya gelmişti ve dördü gece geç saatlere kadar oturmuşlardı. Minho kalkmaya karar verdiğinde Seungmin de onunla birlikte evine geri dönmek için kalkmıştı.

---

Minho eve döndüğünde kendine bir kadeh şarap daha doldurdu. Onun için kırmızı çok mükemmel bir renkti, kan ve şarap…

blood & wine - minsung✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin