chapter 22

507 75 43
                                    

"Minho neden durdun?" diye soran Seungmin arka koltuktan Minho'ya doğru eğilmişti, bu sırada direksiyon başındaki Minho ve Jisung hareketsiz bir şekilde önlerine bakıyorlardı. Jeongin de yerinde hareketlenip öne eğildiğinde karanlık yüzünden hiçbir şey göremiyor olmaktan şikayetçiydi.

Saat 02.28; iki genç ön koltuklarda, gördükleri karşısında şok olmuş gibi bakarken diğer ikili arka koltukta içinde bulundukları ormanı görmeye çalışıyorlardı.

Minho birkaç saniye sonra kendine gelip direksiyonu sola kırdığında saniyeler önce gördüğü cesetleri aklından çıkarmaya çalışıyordu.

Halka açık, isteyen herkesin girebileceği bir yerde dört ceset yan yana dizilmiş öylece duruyordu ve eğer Minho fark etmeseydi arabasıyla üstlerinden geçecekti. Olayın şokuyla birkaç saniye kadar gördüklerini sindirmeye çalıştıktan sonra hızlı manevralarla bulundukları ormanın çıkışına sürmeye başlamıştı. Jisung ise oturduğu koltuğa sinmiş, şok olmuş bir ifadeyle yola bakıyordu. 

Ormanın denizi gören kısımlarından gölge olan bir yere oturmuş sohbet ediyorlardı ki zaman hızlı geçmiş, güneş batmıştı. Güneşin gidişinden sonra karanlığa bürünen gökyüzü zaman kavramını unutmalarına neden olmuştu ve uzun saatler boyunca bulundukları alanda sohbet etmeye devam etmişlerdi. Nihayet uykusunun geldiğini hisseden Jeongin'in saate bakmasıyla neredeyse sabah olduğunu fark edip apar topar arabaya binmişlerdi ve tek istedikleri şey evlerine gitmekti, fakat orman manzaralarını bozan kırmızılık deniz kadar güzel kokmuyordu.

Ormanın çıkışına ulaştıklarında çok uzaklardan hayal meyal bir ses çalındı kulaklarına; siren sesleri...

Arka koltuktaki ikili hiçbir şeyi görmediğinden olsa gerek duydukları siren sesini umursamıyorlardı fakat ön koltuktakilerin hemfikir olduğu bir konu vardı; eğer daha hızlı gitmezlerse o soluk bedenler için açılacak faili meçhul davanın baş şüphelileri olacaklardı.

Hafifçe görünmeye başlayan kırmızı-mavi ışıklar ormanın dışındaki seyrek ağaçlara çarpmaya başlamışken kaç kilometre hızla gittiğini şoför koltuğundaki Minho bile bilmiyordu. Olabildiğince hızlı bir şekilde kaçmak zorunda olduğunu düşünmekten kendini alamıyordu.

---

Saniyeler, dakikalar geçti; evlerine uzak olan, belki de normal zamanda kullansalar saatler sürecek o yol yaklaşık yirmi dakikada son bulmuştu. Seungmin ve Jeongin'i bıraktıktan sonra daha yakın olduğu için Jisung'un evine gitmeyi tercih etmişlerdi.

İkisi de kendilerini koltuğa bırakırken olanlar düşünmemeye çalışıyorlardı ama yine de gözlerinin önünde canlanan anları yakın gelecekte de anımsamaya devam edecekleri aşikardı.

Koltukta daha fazla dik duramayacağını anlayan Minho vücudunu serbest bırakırken düşeceği yerin sevgilisinin kucağı olduğunu biliyordu. Küçük bir kıkırtı kulaklarına çalındığında ise kendini tüm günün yorgunluğundan arınmış hissediyordu. Olduğu yerde iyice yayılıp kafasını koyduğu bacağa sarılırken kıpırdamak planları arasında değildi.

"Kalk hadi, bir an önce uyuyalım." diyen Jisung'un gülümsemesini gözleri kapalı olmasına rağmen görebiliyordu, "Biraz daha duramaz mıyım?" derken oldukça ciddi olmasına rağmen Jisung'dan aldığı yanıt yine güzel bir gülümsemeydi. Boşa uğraştığının farkına vardığında istemeden de olsa gözlerini araladı ve saçlarıyla oynayan adamı izledi, saniyeler süren bu an onun için hayatının en güzel anları arasındaydı. Jisung nihayet gözlerini Minho'ya çevirdiğinde aralarında sessiz bir diyalog geçiyor gibiydi.

Uzandığı yerden doğrulup yatak odasına doğru yavaş adımlar atarken her şeye rağmen enerjisini ve gülümsemesini kaybetmeyen sevgilisine hayret eden sözcükler sıralıyordu iç sesiyle olan konuşmasında. Jisung ise Minho'nun yorgun olduğu zamanları çok sevdiğini her zaman dile getirdiğinden bu dakikaları eğlenerek geçiriyor olsa da gözlerini kırpıştırdığı bazı anlarda kirli bir manzara ile karşmaktan kaçamıyordu.

Minho üstünü bile değiştirmeden kendini yatağa atarken azar işiteceğinden oldukça emindi fakat uyku onu kendine çekmek için adeta an kolluyordu. Tahmin ettiği gibi Jisung eline geçirdiği kıyafetleri yüzüne fırlatırken zor da olsa gözlerini açıp belki de hayatında yaptığı en hızlı değişimle kıyafetlerinden kurtulup pijamaları giydikten sonra tekrar uzandı ve Jisung'un yanına gelmesini bekledi.

Jisung yanına uzandığında yarı kapalı gözlerle onu kendine çekerken sayılmaktan uzak olan öpücükleri bırakıyordu yüzünün farklı yerlerine. Sonunda yeterince yakın olduklarına inandıkları için birbirlerine iyi geceler dileklerinde bulunup kısa süre sonra uykuya daldılar.

Uykuya dalmadan önce Jisung'un aklından geçenler ise o bedenlerin kime ait olduğu ve kim tarafından oraya getirildikleriydi...

---

Yağmurlu bir güne uyanmanın ne kadar güzel olduğuyla ilgili sayısız kelimeler sıralama potansiyeline sahip iki adam birlikte uyandıkları bir yağmurlu günün hepsinden daha güzel olduğuna inanıyordu.

Dün gecenin ardından neredeyse öğlene kadar uyumuş olmalarına şehre rağmen hissedilir bir serinlik hakimdi. Soğuk değildi, tatlı bir serinlikti bu.

Yine yavaş olan bir kahvaltının ardından ikisi de bugünü boş geçirme konusunda aynı fikirdeydi. Salona geçmiş sohbet ederlerken her zaman olduğu gibi arkada bir film açıktı ama ikisi de bir an olsun kafalarını çevirip filme bakmıyorlardı.

Jeongin'in defalarca araması üzerine üşenmeyi bir kenara bırakıp telefonu açtıklarında heyecanlı bir ses duymayı beklemiyorlardı.

"Roseanne ve Jisoo'nun nikah tarihi aldığını öğrenince Seungmin bayıldı!" diye bağırırken kelimeler arasında duraksayıp kahkahalar atıyordu. Jisung ve Minho da arkadaşlarının mutluluklarını paylaşırken Jeongin'in gülüşü yüzünden ciddi kalamıyorlardı. Jeongin aralarında en hayat dolu gülen kişiydi belki de, kahkahaları en mutsuz anında olan bir insanı bile gülümsetecek cinstendi. Farkında olmasa bile sadece kendi kendine gülmüyordu, etrafındakileri de mutlu ediyordu.

Uzun bir telefon konuşmasının ardından evine dönmek için yola çıkan Minho sevgilisinden kendine geçen alışkanlığı yüzünden yola çıkmadan önce dakikalarını alsa da uygun şarkıyı seçmişti.

Çok da uzun sayılmayacak bir yolculuğun ardından oturduğu sokağa girdiğinde karşısında polis arabaları ve iki polisin kollarından tuttuğu karşı komşunu görmek aklının ucundan bile geçmemiti.

Jae her zaman samimiyetinden şüphe ettiği ve pek de tekin olduğunu düşünmediği biri olmuştu fakat bu manzara karşısında hislerinin haklıydım çığlıklarını işitmek garip gelmişti. Mantığı bu kadarını beklemiyordu fakat hisleri haklı çıkmanın gururunu yaşıyor gibiydi.

Yakınındaki bir polise olayın ne olduğunu sorduğunda alacağı cevabın kendisini saatlerce düşünmeye iteceğinden habersizce arabasını park etmiş Jae'ye çok dikkatli bakamamaya çalışarak sakin bir ses tonu ve düzgün bir üslupla konuşmuştu.

"Büyük ihtimalle duymuşsunuzdur, zaten çoğu haber kanalında yayınlandı; kendisi Gangnam tarafındaki ormanlardan birinde bulunan dört cesetten sorumlu tutuluyor."

blood & wine - minsung✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin