Smut warning!
Bu bölüm kurgusal karakterler arasında tensel yakınlaşma içerebilir, temastan hoşlanmayanların rahatsız olması büyük bir olasılıktır.Hava yeni kararıyor, güneş batıyordu. Her yirmi dört saatte iki kez gerçekleşen o savaş yine başlıyordu ama nasıl sonuçlanacağını herkes biliyordu. Nasıl sonuçlanacağı bilinen bir savaş çoktan kaybedilmiştir.
"Sence her gün güneş batmak zorunda olmasaydı ay onun istediği kadar gökyüzünde kalmasına izin verir miydi, yoksa güneşe artık gitmesi gerektiğini mi söylerdi?" Jisung yarı sarhoş, sesi hafif mayhoş, konuşması ise biraz peltek bir şekilde Minho'ya yaslanmış gökyüzünü izliyordu, ayık da değildi sarhoş da değildi ama üstünde hafif bir rehavet vardı.
"Gerçekten bazen neyi merak edeceğini tahmin bile edemiyorum." Minho yalandan söylendikten sonra nasıl bir cevap vereceğini düşündü çünkü Jisung'un gerçekten bir cevap beklediği çok açıktı. "Ne olurdu bilmiyorum ama ay ve güneşin aşkı efsanelerine inanmıyorum." Jisung oturduğu yerden kalkmadan yüzünü Minho'ya çevirdi, "Bir kez daha aynı fikirdeyiz sanırım. " dedi. "Ben de inanmıyorum onların aşkına.
Jisung şarabının son yurdumunu da içtikten sonra kadehini sehpaya bıraktı. Minho ise yavaş içmeyi sevdiğinden hâlâ yarısına kadar dolu olan şarabını dudaklarına götürürken Jisung'un bu kadar hızlı içmesine olan şaşkınlığını saklama çabasında değildi. Jisung koltukta bir türlü rahat edemediğinden oflayarak hareket etti, aklınakini yapıp yapmamak arasında karar vermeye çalışırken belindeki eller yine aklını okumuş gibi onu tutup kucağına çektiğinde Jisung bir süre afallasa da iyice yerleşti.
Sevgilisinin göğsüne yaslanırken bir eli Minho'nun pantolonuyla oynuyor, diğer eliyle ise küpelerini çıkarmaya çalışıyordu. Minho bir kez daha şarabını yudumladıktan sonra kadehini Jisung'un bacağına yasladı, Jisung da bacağının üstündeki kadehi alıp doğrudan dudaklarına götürdü. Tekrar Minho'nun eline dönen kadeh bu kez tamamını onun dudaklarında tüketti. Boş kalan kadehi de diğerinin yanına koyduktan sonra Minho'nun yüzüne bakmak için ayağa kalktı ve bu kez yüzü ona dönükken tekrar aynı şekilde oturdu Jisung.
İkisine de birkaç saniye gibi gelen dakikalar boyunca birbirlerini ilk defa görüyorlarmış gibi baktılar. Minho Jisung'un yanaklarını tutup kendine çektiğinde küçük bir öpücük de beraberinde gelmişti. Hemen ardından gelen öpücük diğerine kıyasla daha uzundu ve ikisi de sanki birbirlerine olan aşklarını tek bir öpücüğe sığdırmak istiyormuşçasına öpüyordu bir diğerini.
Bu esnada şarabın baskın tadı arasına eklenen kan tadı yüzünden küçük bir inleme bıraktı Jisung.
Kan ve şarap...
Minho geri çekilirken dudağından akan bir damla kanı yaladı ve Jisung'un çok daha koyu görünen kahvelerine baktı, izin ister gibi bakıyordu. Jisung sesli bir cevap vermek yerine tekrar Minho'nun dudaklarına eğildi, az önce kanayan yere parmağıyla dokunduktan sonra bir damla daha kanın küçük yaradan sızdığını görünce dilini hafifçe oraya değdirdi ve yeni bir öpücüğü başlattı.
Birbirlerinden nefes nefese ayrıldıklarında ikisinin de bakışları o kadar derindi ki Minho bir anlığına kucağındaki adamın bakışlarını tanıyamadı.
Jisung biraz hareket edip Minho'nun kolyesine uzandığında bu kez mızmızlanma sırası Minho'daydı. Jisung ne yaptığının farkına vardığında anlamamış gibi daha çok hareket etmeye başladı. Minho elbette sevgilisinin ne zaman ne yapacağını, neyi düşüneceğini bildiğinden Jisung görmese bile gülümsedi fakat pek de masumiyet akan bir gülümseme değildi bu. Minho'nun kolyesiyle oynayan Jisung boynundaki dudaklar yüzünden anlık bir şokla nefesini tuttu, daha sonra Minho'yu omuzlarından kendine daha çok bastırdı, mümkün olmasa da daha yakın olabilmeleri için sürekli kıpırdıyordu ve bunu bilerek yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood & wine - minsung✓
FanfictionMinho'nun hayatı boyunca onu seven tek insan annesiydi, o soğuk ve fırtınalı kasım gecesine kadar... Abisi Minho'nun elinden annesini aldı o gece, Minho da abisini kopardı hayattan gözünü bile kırpmadan... Sonra oldu her şey ilk cinayetini lisenin 3...