Aradan iki gün geçti, Minho zorla da olsa valizini hazırladı ve okulda Rosé ile buluştu. Seungmin de gelmek istedi ama Onlarla değil Jisung'la takılacağını söyledi. Minho Jisung lafını duyduğunda bu çocuğun son zamanlarda sürekli karşısına çıkmasından rahatsız oldu. Yine de Seungmin'e takılmadan onu onayladı ve Rosé ile uzak bir köşeye oturdular.
Gidecekleri kamp alanında öğretmenler onlara eşlik etmeyeceği için Minho daha rahat hissetti. Çünkü bu tür gezilerde öğretmenler sürekli öğrencilerin canını sıkıyordu. Onları almak için sabahın erken saatinde okula gelen tur otobüsü durdu ve herkes sırayla bindi. Hiç kimse tanımadığı birinin yanına oturmak istediğinden kimi sevgilisinin, kimi arkadaşının koluna girmiş beraberce yürüyordu.
Rosé de bu karmaşa alanın da Minho'dan başkasının yanına oturmak istemediğinden olsa gerek onun koluna girdiğinde Minho ona dönüp gülümsedi. Jisung ve Seungmin ise hemen önlerindeydi. Rosé de Minho da sürekli kendilerini insanlardan soyutlamak istiyorlardı, yine öyle yapıp en arkadan sakince yürümeye karar verdiler.
Herkes yerleştiğinde ikili koltukardan boş olan bir tane buldular. Rosé'nin cam kenarında oturmayı sevdiğini bildiği için Minho ona minik bir centilmenlik yapıp oraya oturabileceğini söyledi. Rosé gülümserken cam kenarına kuruldu ve kulaklıklarını çantasından çıkardı. Telefonuna Bluetooth ile bağlandıktan sonra sağ kulaklığı Minho'ya uzattı. Villain dies dinliyorlardı.
Minho bunun kendisine bir gönderme olduğunu düşündü sadece bir saniyeliğine, daha sonra Rosé'nin gülümseyen yüzüne baktı. Hayır. Rosé hiçbir imada bulunmuyor, yalnızca müzik dinliyordu. Minho son zamanlarda kendini daha çok gizleme ihtiyacı duymaya başladığından bunu bile bir anlığına tehdit olarak algıladı. Sonradan fark etti Minho, o bir zalim sayılmazdı. Günahkâr olan bir azizdi o yalnızca.
---
Minho'ya tanıdık olan yolda ilerliyorlardı. Son kurbanlarından birini bu çevreye yakın bir yerde öldürmüştü, onun el yazısıyla onun ağzından bir mektup da kondurmuştu bedeninin yanına.
Düşüncelerinden sıyrıldı. Rosé'ye karşı açık vermek istemiyordu, en değer verdiği insanın ondan korkması son isteyeceği şey bile olamazdı.
Şoför durduğunda herkes yavaşça ayaklandı. Minho da kalktığında Rosé elindeki çantayla onu takip etti. Minho Rosé'nin çantasının ağır olduğunu düşündüğü için ondan aldı ve kendi omzuna taktı.
---
Herkes çadırını kurduktan sonra yemek yedi ve saçma kamp oyunlarını oynadı. Saat gece yarısını gösterdiğinde çoğu öğrenci uyudu. İkisi de uykusu olmadığından çok da yakında olmayan göle gittiler.
Gölün kenarına oturmuş sohbet ediyorlardı ki Seungmin'in sesini duydular. Kahkahalarlarından anladıkları kadarıyla çok eğleniyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra onlar sohbet ederlerken arkadan birisi "tişörtünü giy be adam, biz senin sırtını izlemek zorunda mıyız!" diye bağırdı. Bu isyan Minho'ya karşıydı. Minho şaşkın bakışlarla arkasını döndüğünde Jisung ve Seungmin'i gördü. Ona tişörtünü giymesini söyleyen ise Jisung'du.
Minho garip hissetti. Sadece başını sallayıp, soğuk olan yere oturmaması için Rosé'nin altına serdiği tişörtünü çekti ve bir çırpıda giydi. İnsanları rahatsız etmeyi sevmiyordu.
Jisung teşekkür etti ve Seungmin'le beraber oradan ayrıldılar. "Ne istedin tişörtünden anlamıyorum bırak dursun bize ne kardeşim" dedi Seungmin. Jisung hazır olan cevabını Seungmin'e karşı dile getirdi. "Ben nereden bileyim onun Minho olduğunu, zaten korkuyorum ondan bilsem ağzımı açar mıydım ya!" Seungmin bu kez gülerek "neyinden korkuyorsun bilmiyorum ama en büyük gay Jisung bile rahatsız olduysa söyleyecek bir şeyim yok" dedi. "Ben niye söyledim biliyor musun sen! Biz de insanız bu kadar kası olan birinin ortalıkta tişörtsüz gezmesi yasaklanmalı" dedi Jisung, şaka yapar gibi bir ses tonuyla. Ama doğruları söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood & wine - minsung✓
FanfictionMinho'nun hayatı boyunca onu seven tek insan annesiydi, o soğuk ve fırtınalı kasım gecesine kadar... Abisi Minho'nun elinden annesini aldı o gece, Minho da abisini kopardı hayattan gözünü bile kırpmadan... Sonra oldu her şey ilk cinayetini lisenin 3...