Minho o gece çok geç saatlerde Jisung'un evinden ayrıldı. Kendi evine giderken pantolonunun cebinde titreyen telefonunu fark edince arayanın kim olduğuna bakmak için telefonu eline aldı.
O telefonu çıkarana kadar çağrı sonlandı ve ekrana bildirim düştü. Rosé'den dokuz cevapsız çağrı vardı, Seungmin üç defa sesli iki defa da görüntü aramıştı. Bunlar dışında Jisoo'dan da iki cevapsız çağrı vardı.
Cevapsız çağrıları gördüğünde önemli bir günü unuttuğunu düşündü ve tarihe baktı ancak hiçbir şeyi unutmamıştı, sıradan bir gündü. Daha sonra Rosé'yi birden eve gönderdiği için merak edip aramış olacağını, açmayınca da endişelenip herkese haber verdiğini düşündü. Bu daha mantıklıydı.
Rosé'yi daha fazla meraklandırmamak adına önce onu aradı. Zaten Jisoo'yla aynı evdelerdi ve büyük ihtimalle endişelenen Seungmin de oraya gitmişti.
Rosé telefonu ikinci çalışında açtı ve bağırarak küfürler yağdırmaya başladı. Rosé bile küfrediyorsa diğerlerinin söyleyecekleri için kendini hazırlamalıydı.
Rosé en sonunda sakinleşip ona neler olduğunu sordu. Minho da hızlıca 'Jisung evine hırsız girdi sanmış korktuğu için beni çağırdı' yalanını uydurdu. Rosé anladığını belirten mırıltılar çıkarırken Jisoo arkadan "Kes Minho, ne bok yedin!" diye bağırdı.
Elbette söylediklerine Rosé inanırdı ama Jisoo'nun inanmayacağını biliyordu. Sadece bunu dile getirmeyeceğini düşünmüştü. Yeni bir yalan uydurmaya çalışırken Jisoo tekrar söze girdi. "Telefonu Rosé'den aldım ve hoparlör modunu kapattım. Şimdi anlat ne olduğunu."
Jisoo çok daha olgun biriydi. Yaşından bile daha olgundu. Herhangi bir şey olduğunda herkesin fikir aldığı kişiydi. Bu kez de aralarında bir yaş olmasını umursamadan ona bir abla gibi davranıp sorunu çözmek istiyordu.
"Jisoo, şimdi kafam yerinde değil. Sonra konuşalım mı?" dedi Jisoo'dan anlayışlı olmasını bekleyerek. "Hadi ama Minho, anlat ve rahatla. Sen ve benden başka kimse bilmeyecek." dedi onu rahatlatmak istercesine. "Gerçekten Jisung'la birlikteydim, hatta ona da sorabilirsin. Olay bu, ciddiyim." dedi. Jisoo'dan inanıp onu bırakmasını bekliyordu.
"Çok inanmadım ama sorgulamayacağım, bana istediğin zaman anlatabilirsin." dedi Jisoo, Minho ise bunu duyduktan sonra daha da rahatladı ve Jisoo'ya Seungmin'in kendisini birçok kez aradığını söyledi. Jisoo'dan uyuduğu yanıtını aldıktan sonra iyi geceler dileyip çağrıyı sonlandırdı.
Çok geçmeden evine ulaştı, ilk iş olarak hızlıca duşa girdi. Elindeki kan lekesini çıkarmaya çalıştı, sıcak suyla duş almayı sevmediğinden soğuk suyla ellerini yıkamaya çalışıyordu ancak bu onun için zordu.
Lekenin çıkmayacağından emin olduğunda daha fazla uğraşmak istemediği için duştan çıktı.
Üzerini hızlıca giyindikten sonra bir önceki geceden salonda unuttuğu hırkasını giydi ve eve gelir gelmez girişe attığı ceketini ve kazağını aldı.
Elindeki kıyafetleri diğer lekeli eşyaları sakladığı dolabının en üst rafındaki kutuya koydu. Kan lekesi kuruduktan sonra yıkandığında çıkmadığı için ve çöpe atarsa insanların görebileceğini bildiği için bu şekilde saklamak zorunda kalıyordu.
Kıyafetleri kutuya koyduktan sonra koltuğun üstüne gelişigüzel fırlattığı sigara paketini alıp balkona çıktı.
Evin içinde sigara içmeyi sevmiyordu çünkü Rosé kokusundan rahatsız oluyordu. Hırkasının cebindeki çakmakla sigarasının ucunu yaktı ve tekrar cebine attı.
Jisung'un adamı vurduğu ana şahit olması kafasına takılmıştı. Bu durumun aralarını açabileceğini düşünüyordu. Jisung'un o anın şokuyla ve anlık adrenalinle ondan korkmadığını söylemiş olma ihtimalini aklından atamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood & wine - minsung✓
FanficMinho'nun hayatı boyunca onu seven tek insan annesiydi, o soğuk ve fırtınalı kasım gecesine kadar... Abisi Minho'nun elinden annesini aldı o gece, Minho da abisini kopardı hayattan gözünü bile kırpmadan... Sonra oldu her şey ilk cinayetini lisenin 3...