Minho gözlüklerinin üzerinden bakmaya devam ediyordu, camlar ardındaki gözleri yukarı kaymış şaşkınlıkla kıpırdıyordu. Yıllar önce annesinin ısrarlarıyla cenazesine katıldığı insan karşı apartmanın önündeydi; Jae.
Jae abisinin arkadaşıydı ve yıllar önce, daha Suho bile hayattayken intihar ederek kendini dünyadan soyutlamış, huzura ermişti. Ya da herkesin öyle sanmasını istemişti, hatta en yakın arkadaşı olan Suho'nun bile...
İlk gördüğünde evinin yüksek katlarda olmasından dolayı yalnızca bir göz yanılması olduğunu düşünse de hafızası kuvvetliydi ve gördüklerinden emindi. En azından merakını gidermek için bu olayın peşine düşecekti. Bir süre daha pencereden aşağıya bakmaya devam ederken düşüncelerini bölen Jisung'un ellerini belinde hissetmesiydi.
---
Birkaç saat sonra Jisung evden çıkmıştı ve Minho yeni komşusunu biraz olsun izlemek istiyordu, bu yüzden hızlıca evden çıktı. Kapının önündeyken gözlüğüne dokunarak derin bir nefes aldı, Jae'nin kendisine büyük bir problem yaratacağını hissediyordu. Fakat bu kez hislerine güvenmek istemiyordu.
Jae bu sırada kapının önündeki arabasıyla ilgileniyordu, belli ki araba çalışmayı reddediyordu. Minho Jae'nin değişmemiş olmasına şaşırıyordu, elbette yüzünde ve vücudunda değişiklikler vardı fakat onu tanıyan biri hâlâ aynı olduğunu söyleyebilirdi.
Olabildiğince sessiz bir şekilde yürüdü sokağın karşısına doğru, Jae ile konuşmak istiyordu. Yıllarca evine girip çıkan bu adamın neden herkesi öldüğüne inandırmak istediğini merak ediyordu. Hafifçe ıslık çalarak arabasının kaputuna eğilmiş adamın yanına yaklaştı. "Merhaba?"
Jae kafasını arabasından kaldırdı ve ellerini kaputa dayayarak kendisine seslenen kişiye döndü, şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Derince bir nefes aldı ve "Minho?" dedi sorgulayarak, Minho'yu yıllar sonra gördüğüne inanamıyordu, yıllar önce öldürüldüğünü sandığı Minho'yu...
"Lee Minho?" diye tekrar etti Jae, karşılık olarak da kendi adını ve soyadını almayı beklemiyordu. "Joon Jae?" Her zamanki gibi saygı sıfatı kullanmamıştı Minho, saygı duyulmayacak biriyle konuştuğunu düşündüğünde saygı ifadesi kullanmıyor olmaktan çekinmiyordu. "Hey, neden bu kadar şaşırdın?" derken yapmacık bir ses tonuyla konuşuyordu Minho. "Senin öldürüldüğünü sanıyordum." diyebildi yalnızca, Minho'nun beklemeye niyeti yoktu "Ben de senin cenazene katılmıştım oysaki."
İkilinin diyaloğuna gergin bir hava dahil olmuştu ve kimse tek kelime etmiyordu, Jae soğuk terler dökerken Minho sadece onun tepkilerini izliyordu. Bir elini sürekli kulaklarına değdirip çekiyordu, bu yalan uydurma sürecindeki birinin tepkilerinden başka bir şey değildi.
"Ülkeden ayrılmak zorundaydım, bunun bir önemi yok. Peki ya sen aile katliamından nasıl sağ çıktın?" Jae tuzak soruyordu, fakat Minho'nun her zaman bir cevabı vardı. "Mezarında olman gereken zamanda benim ailem hakkında bu kadar bilgiye sahip olmayı başardıysan, o gün evde olmadığımı da biliyor olman gerekirdi." Jae kısa bir süre gergince etrafına bakındı, "Eve gitmem gerekiyor, biriyle buluşacağım." dedikten sonra arabasının kaputunu kapattı ve Minho'ya yapmacık bir gülümseme sunarak önünde bulunduğu apartmanın kapısını açtı. "Burada mı yaşıyorsun?" Minho'dan gelen soru onu durdurmuştu, "Evet, dün gece taşındım." diyerek yanıtladı ve tekrar arkasını döndü.
Minho merak ettiği sorulardan birinin yanıtını alabilmişti; Jae artık yeni komşusuydu.
---
Aradan geçen uzun saatler ve Minho'nun elindeki kırmızı şarap gününü bedenen olmasa da metal olarak yorgun geçirmiş olduğunu açıklıyordu.
Bütün gün oturduğu yerde olabilitesi yüksek teoriler üretmişti fakat teorik düşüncelerinin altından kalmadığını fark ettiğinde biraz ara vermeye karar vermişti. En azından bugün için yeterliydi.
Her insanda olduğu gibi Minho da ara sıra kendi kafasında ürettiği spekülatif düşüncelerin gerçek olup olamayacağını sorgulamıştı bu zaman zarfında, lakin sonunda saçmaladığına karar vermiş ve kendine bir kadeh şarap hazırlamıştı.
Dinlenmeye karar verdikten birkaç dakika sonra Jisung'dan bir iyi geceler mesajı almıştı ve mesajını yanıtladıktan sonra aşkı konusunda düşüncelere dalmıştı. Son zamanlarda kendini enayi olarak adlandırıyordu; aşkının enayisi olmuştu.
Aklına ve davranışlarına hükmedebilen insanların en büyük zayıflıkları olurdu sevgileri. Minho da bunu bildiğinden hayatı boyunca kalbine duvarlar örmüş ve sonsuza dek bir mezarın içine gömmüştü. Fakat Jisung hayatına girdiği günden itibaren o mezarı dağıtmış ve duvarlara çekiçlerle vurmaya başlamıştı, en sonunda ise o duvarları yıkmış ve yıllarca duvarları ardından saklanan o kalbe sahip olmuştu.
Minho halinden hiçbir zaman şikayetçi olmamıştı, Jisung'un o duvarları yumruklamaya başladığı ilk günden itibaren her şeyin farkına varmış olmasına rağmen bunu engellemek için ondan uzaklaşmak yerine daha da yakın olmak istemişti. Belki sonlarının bu denli güzel olacağını tahmin edememişti ama onu içten içe sevmeyi çok uzun zaman önce kabullenmişti.
Başlarda açılmayı düşünmemişti, hatta içinde tutmanın arkadaşlıklarına zarar vermeyeceğini düşünmüştü fakat sonlara doğru Jisung'un da hisleri olduğunu sezmişti, yine de emin olmak için ilk adımı ondan beklemişti. Jisung'dan gelen adım onları bu sevginin içine çekmişti.
Jisung bomboş bir sokağa tek başına attığı tek bir adımın ardından arkasında Minho'yu hissetmişti, daha sonrasında ise ellerini Jisung'unkine kenetleyen Minho birlikte yürümeyi teklif etmişti. Aldığı olumlu yanıtla da başlarda boş olan o sokağın çeşitli köşelerinde güzel çiçekler açtığını görmüştü. Belki de bu uzun sokağın tamamını birlikte yürüyüp köşedeki evi birlikte bir yuvaya dönüştüreceklerinden haberleri yoktu. En azından şimdilik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood & wine - minsung✓
ФанфикMinho'nun hayatı boyunca onu seven tek insan annesiydi, o soğuk ve fırtınalı kasım gecesine kadar... Abisi Minho'nun elinden annesini aldı o gece, Minho da abisini kopardı hayattan gözünü bile kırpmadan... Sonra oldu her şey ilk cinayetini lisenin 3...