18 • 𝐎𝐥𝐝 𝐅𝐫𝐢𝐞𝐧𝐝

594 54 30
                                    

Avengers Base, September-2016

Stella Campbell ve Steve Rogers, bitki çayı içerek kitap okuyordu.

Sonbahar için bile oldukça büyülü bir sabahı yaşıyorlardı. Sarışın kadın ve mavi gözlü adamın anıları gittikçe tazeleşiyor, kabuslar sürekli artıyordu. Artık ayrı odalarda kalmalarına rağmen ikisi de bu durumdan memnun değildi. Çığlıklar içinde uyandıklarında, yan odalardan birinde ya da Friday'in haber verdiği birinin gelip onları kontrol etmesini istemiyorlardı.

Karanlık geçmişlerini gömmeyi çözüm sanıyorlardı.

Birkaç saat sonra Matthew Murdock ile karşılıklı oturacak ve iki eski dost gibi felsefik sohbetlerinden birini gerçekleştireceklerdi. Aylar olmuştu. Foggy'i fazla hatırlamasa da Matt'i çok net hatırlıyordu. Onlara bir sözü vardı.

"Puding yapalım mı?" Dedi boğuk sesiyle Bucky Barnes. Geceleri uykusuz kaldığı için gündüzleri, herkes etraftayken, uyuyordu. Kabus görmemesine yardımcı olmak yerine zararı dokunuyordu ancak bu üs, onu yeterince sıkarken, insanları ve kabuslarını umursayacak durumda değildi.

Stella cam mavisi gözlerini ona çevirdi. Uzun süredir aklında olan bir fikri sormak için en uygun zaman olduğundan emindi. "Elbette. Hadi Mükemmel Bucky, bana yardım et." Diyerek ayağa kalktı. Steve onların bu haline gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Gözünde geçmişleri canlanıyordu. "Bana da ayırın," dedi gülümseyerek.

İkili onu onayladı ve görebilecekleri en geniş mutfağa ilerlediler. Puding olmasını ikisi de beklememesine rağmen çikolatalı ve vanilyalı buldular. Muhtemelen, Clint Barton ve Sam Wilson'un tatlı krizleri için olan bir erzak deposunu patlamıştılar.

"Seninle konuşmak istediğim bir şey var aslında." Dedi sarışın kadın gergince. Konu açmakta hiçbir zaman iyi olmamıştı. Tencereyi karıştıran mavi gözlü adam irkilerek ona döndü. Tamamen dalmıştı ve onun, dediklerini duyduğunu düşünmüyordu kadın. Bu yüzden tekrarladı. "Seninle konuşmamız gerekiyor."

"Kötü bir şey mi oldu?" Dedi içten içe panik olarak.

"Hayır, Jamsey." Dedi gülerek. Küçükken taktığı lakabı hatırladığından beri bunu söylemekten hiç çekinmiyordu. Adam ilk başlarda ona yalandan kızsa da bir zaman sonra bunu bırakmıştı. "Kabuslar hakkında da konuşmayacağım. Ama üs hakkında konuşabiliriz."

"Burayı sevemiyorum." Dedi nefesini seslice verirken. "Steve üzülmesin ve sen de güvenli yerde kal istiyorum ama olmuyor. Onlara baktıkça, bu, tanrılara-"

"Fazlalıkmış gibi hissediyorsun."

"Kutsal bir amaca hizmet edenlere ihanet ediyormuş gibi hissediyorum. Onları kirletiyor gibiyim. Fazlalığım ve burada olmamalıyım gibi geliyor."

"Babama söyledin mi?"

"Hayır," dedi burukça gülerek. Sonra fark ettiği ayrıntı ile muzipçe ona döndü. "Sen de iyi alıştın amca ve baba demeye, ha."

Gülüştüler. "Eskiden ne kadar güzel bir aile olduğumuzu düşününce, kimseyi üzmeye ve kırmaya hakkım yok. Hem amca olmak da sana ayrı bir karizma kattı." Dedi. Dudaklarını büzerek heyecanla öne atıldı. "Acaba, sakal mı bıraksan?"

"Ne?" Dedi kahkaha atarak. Tenceredeki pudingi kontrol etti. Olduğunu fark edince altını kapattı ve demir eliyle kulpu tutarak kaselere boşaltmaya başladı. "Bana yakışmaz bence. Hem saçlarım da uzun, saçı sakalı karışmış ve orta yaş krizi geçiren bir erkek olmak istemiyorum."

"Olsun. Bence yakışır. Babama da söyleyeceğim. İkiniz de hem saçlarınızı hem de sakallarınızı uzatın." Dedi heyecanla Stella. "Hem beğenmezseniz, söz, kendim keseceğim."

Bahar Askeri GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin