36 • 𝐋𝐢𝐭𝐭𝐥𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬

134 10 5
                                    

Avengers Base, 2017

Ekip, Steve Rogers'ı böyle göreceklerini asla düşünmezlerdi. Ancak kitap okuyan adam onları pek de umursamıyordu. Stella, küçük bedeniyle onun kucağına kıvrılmış uyuyorken kendisi de kitap okuyordu. İlginç bir tablo olduğu kesindi ama Bucky Barnes bile bu görüntüye şaşırmamıştı. Sarışın adamın serum almadan önceki halleri de böyleydi.

"Capcicle, sen ne yapıyorsun?" dedi Tony gülerek. Odaya girdiğinden beri bu garip manzaraya gülüyordu. Steve sessiz olması için gözleriyle uyardı. "Uyuyor, Tony. Sessiz olsana."

"Neden burada uyuyor?" dedi Clint anlamayarak. "Bir odası var sonuçta."

"Uyuyamıyor çünkü. Ninni söylemem gerekti ve bu kesinlikle zorlu bir süreç."

Ninni söyleyen kalkanlı bir Captain America düşünemediler. Çünkü bu gerçekten çok komikti. Hiçbiri kendisini tutamadı ve böylece salon, kahkahalarla inledi. Stella sıçrayarak uyandığında Steve derin nefesler alarak kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Takım arkadaşlarına vurmayı istemiyordu ama onu resmen mecbur bırakıyorlardı.

"Baba," diye mırıldandı kısıkça. Hâlâ uyku mahmurluğu üzerindeydi. Steve onu göğsüne çekti ve tek koluyla ona sarıldı. "Uyumalısın, tatlım."

"Ama o zaman kim Howard'a uçan araba yapamayacağını söyleyecek?"

Duraksadı, kıza gerçekleri söyleme konusunda da emin değildi. "Eminim denklem yığınını görünce çıldıracaktır. Ama ondan önce uyuman gerek. Sadece bir buçuk saat uyudun ve bu çocuklar için çok az."

Mırıltılarla onu onayladı ve olduğu yerde iyice küçülerek Steve'in göğsüne kıvrılmış oldu. Saniyeler sonra uykuya daldığında sinirli bakışlarını tekrardan ekibe çevirdi. Tehditkâr bakıyordu ve bu birkaçını yutkundurdu.

"Bak dostum. Bunu konuşarak halledebiliriz." Dedi Sam gergince.

Natasha keyifle sırıtarak Steve'in oturduğu koltuğun boş tarafına oturdu. "Lütfen birbirinizi öldürün."

"Tanrım," dedi Wanda inleyerek koltuğa kendini bırakırken. "İkinci bir İç Savaş'ı kaldıramam."

"Bu İç Savaş olmayacak." Dedi Steve tehditkârca. "Bu seri cinayet."

❄️

Parmaklarını işlemlerin üzerinde gezdirdi. Onlara dokunmak ve anlamak, insanlarla uğraşmaktan her zaman daha kolay geliyordu. Bir dahi olmak her ne kadar güzel olsa da sosyal anlamda bu kadar zayıf olmak çaresiz hissettiriyordu. İnsanların duygularını anlayamadığı gibi, kendisininkileri de yorumlamakta güçlük çekiyordu.

Bucky Barnes, tüm yorgunluğuna rağmen gülümseyerek kızın yanına oturduğunda Stella, bakışlarını sakince ona çevirdi. Çok geçmeden kollarını yukarıya kaldırarak ne istediğini belli etti ve saniyeler sonra da ikili sıkıca sarılıyordu. Başını omzuna yasladı, demirden parmakları açıp kapıyor, onların nasıl bir mekanizma ile çalıştığın kafasında tartıyordu. Metal kollu adam, onun zihnindeki çarkların sesini duyabildiği gibi duygularını da anlayabiliyordu.

"Tatlım," dedi nazik olmaya çalışarak. "Bana nasıl hissettiğini anlatmaya ne dersin?"

Dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini kaçırdı, bunu Bucky'nin göremeyeceğini bilse bile hissedeceğinden de emindi. Doğduğu andan beri yan yanalardı. "Bilmiyorum. Ben... Bilmiyorum."

"Neden hâlâ eski haline dönmediğini biz de bilmiyoruz. Ama bu önemli değil, Stella. Seni her halinle seviyoruz."

"Sorun bu değil," diye mırıldandı. "Ben bir şey yaptım ama ne hissetmem gerektiğinden emin değilim. Bucky, bir şey gördüm."

Bahar Askeri GerçekliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin