16.Bölüm : YÜZÜMDEKİ TEBESSÜMÜN SEBEBİ

32 3 2
                                    

Bir kaç gün sonra

Yarın Yiğit'in doğum günüydü. Ona bir bileklik almıştım. Demir abimin arkadaşı Özgür abi ile çarşıya çıkıp. Dükkan dükkan gezdik iki saat ama Yiğit hangisini sever bilemediğim için o kadar dükkan gezdik. Özgür abinin Yiğit'ten haberi yok hediyeyi Şebnem'e aldığımı sanıyo. Hayır Şebnem neden erkek bilekliği taksınki, anlamıştır diye düşünüyorum ama yapacak bir şey yok. Tekrardan ilk girdiğimiz dükkana götürdüm onu.
"Amine yeter 2 buçuk saattir çarşıdayız yoruldum Demir kızacak." diye kızdı Özgür abim.
"Tamam tamam." dedim ve o an karşıma ilk ne çıktıysa onu aldım. Yuvarlak bir bilelikti.

Ertesi gün Öğlen arası

Hızlı bir şekilde not yazdım ve Hayat'la çıktık. Yiğit'le anlaşmıştık bugün öğlen buluşacaktık. Buluşma yerine vardık. Ama Yiğit yoktu. Biz Hayat ile konuşarak ilerliyorduk bir anda Yiğit önümüze atladı.
"Böö." dedi. İçimden Kur-an'ı hatim ettim resmen. Öbür tarafa bir gittim geldim. Zebanilere 'Merhaba' dedim geldim.
"Ay Yiğit." dedim. Hayat yanımızdan gitti.
"Ya Yiğit neden korkuttun ödüm patladı." dedim.
"Napsaydım diz çöküp evlenme teklifi mi etseydim?" dedi.
"Ya yok en azından 'Merhaba Amine.' diyebilirdin."
"Aman ne bileyim." dedi ve güldü. İzin verde şu gülüşünde kaybolayım be adam. Aradan biraz geçti.
"Ay vallaha ömrüm ben uzatamayacağım direkt konuya giriyom." dedim.
"Ney için." dedi. Hızla notu ve hediyeyi çıkartıp uzattım.
"Ya Amine zaten kolyede almıştın öncesinde notu verde o hediye sende kalsın." dedi.
"Ya hayır ömrüm alır mısın şunu iki saat çarşıda gezip aldım ben onu." dedim. Biraz zor oldu ama ikna ettim bilekliği almaya.

Ertesi gün Saat 07.30

Sabah hem hazırlanıyor hem de Yiğit'le yazışıyordum, o esnada Demir abim içeriye girdi.
"Neye gülüyon kız sen." dedi.
"Kim ben mi?" dedim. Göz devirdi.
"Yok ben. Tövbe estağfurullah. Evet Amine sen neye gülüyon?" dedi tekrar.
"Ben gülmüyom ki abi." dediğim anda tüm ciddiliğini bozdu ve kahkaha atmaya başladı.
"Ya Amine çok komiksin gerçekten. Yiğit'le yazıştığın yüzündeki tebessümden anlaşılıyo." dedi gülmeye devam ederken.
"Ya abi niye utandırıyon beni durduk yere. Ben sana öyle yapıyom mu?" dediğimde sustu ve öksürmeye başladı.
"Öhöm. Neyse kapatalım bu konuyu olmaz mı? Üstüne hiç gülmemişim gibi davranalım olur mu?" dedi. Ay abim sevgili yapmış. Abimin çalıştığı kafeye gidiyomuş kız hergün kahve alıyormuş. Yani tam sevgili denmez şuan arkadaşlar abimin numarasını istemiş bu odunda anlamamış okul numarasını vermiş. Kıza bugün verecek numarasını.
"Ay iyi tamam. Adınıda sor, temelli ağaca dönme." dedim.
"Aşk olsun Amine ben odun muyum?" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Artık nasıl anlarsan abi." dedim.
"Of ben geç kaldım hadi bay bay." dedi abim ve hızla dışarıya çıktı.
Yani istemsizce oluyo aslında farkında olmuyosun güldüğünün. Yaşadığım bir örnekle açıklayayım mı? Evet evet açıklayayım yoksa içimde kalır. Oyunun bildirimlerinin açık olduğu bir gündü. Ben anlatırken sizde hayal edin isterseniz beni daha iyi anlarsınız. Derdinin, tasanın çok olduğu bir günün akşamı olarak hayal edin. Çok yorgunsun. Yüzünde bir hüzün, elinde büyük duble bardak çay, sırtında şal ile balkonda çay içiyorsun. Her yer çok sessiz. Masanın üzerine ters bir şekilde koyduğun telefondan bir bildirim geliyor ansızın. Her ne kadar bakmak istemesende merak edip bakıyorsun. Mesaj ondan diğer yarından gelmiş. Yüzündeki hüznün yerini buruk bir tebessüm alıyor birden. Tüm derdini, tasanı alıp götürüyor.
Şimdi anlıyosunuzdur umarım beni. Yanlız öyle sandığınız gibi değil. Gerçekten içimde çok güzel ama tuhaf bir his oluyor. Düşünsene sanki üzgün olduğunu hisseder gibi sana yazıyor. Yani sanki Yiğit'in kuşları var ben üzüldüğümde, efkâr yapacağım zaman kuşlar Yiğit'e haber gönderiyor Yiğit'te bana yazıyor artık nasıl oluyor her seferinde anlayamıyorum. Ama balkonda bir anda mesaj geldiği zaman anladım ben Yiğit benim sadece diğer yarım değil aynı zamanda YÜZÜMDEKİ TEBESSÜMÜN SEBEBİYMİŞ.

Saat 17.09

Telefonum çalıyordu ama hem  bulaşık yıkadığım için hem de telefon salonda olduğu için bakamıyordum.
"Arda sen bakar mısın?" diye bağırdım.
"Kanka yabancı bir numara." diye bağırdı Arda salondan.
"Aç sen konuş ya bir şey olmaz." dedim bağırarak sesimi duyurmak için.
"Tamam kanka." dedi. Bir kaç dakika ses gelmedi salondan.
"Arda ne oldu kimmiş?" dediğimde koşarak mutfağa geldi. Yüzünde çok kötü bir ifade vardı ve gerçekten insanı rahatsız eden bir ifadeydi. Arda çok şaşkın ve üzgün duruyordu.
"Arda konuşsana." dedim.
"A-amine. Şey bir şey diyeceğim ama korkma olur mu?" dedi.
"Kanka ne oldu? Yiğit'e bir şey mi oldu?" dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.
"O zaman ney Arda konuşsana. Kimmiş?" dedim ses tonumu yükselterek.
"Tamam o zaman. Amine Yusuf hoca-..." dedi ve başını yere eğdi 4-5 saniye hiç konuşmadı. Elimin köpüğüne aldırmadan ardanın omuzunu sıktım.
"Lan konuşsana ne olmuş babama?!" diye bağırdım Arda'yı biraz sarsarak.
"Amine o, ö-..." derin bir nefes aldı ardından.
"Ölmüş." dedi. Dona kalmıştım elimdeki tabağı yere düşürdüm. Bir kaç saniye sonra hızla kendimi yere attım.
"Hayııııır!" diye bağırdım ve göz yaşlarımın akmasına izin verdim. Arda yanıma oturdu ve bana sarıldı.
"Arda şaka de lan. Şaka de şaka de şaka de!" diye haykırdım ardından.
"Lan ne olursa olsun babam o benim. Gitmedi de mi?" dedim. Arda konuşmuyodu. Sadece karşımda ağlıyordu.
"Ya Arda konuş bir şey söyle ölmedi de, şaka yaptım sana de!" diye bağırdım.
"Lan söz kızmayacağım ne olur şaka de!" dedim son kez bağırarak. Arda başını olumsuz anlamda sallıyodu. Eren hızla içeriye girdi.
"Amine! Ne oluyo Arda?" dedi Eren.
"Eren babam yok artık. Ölmüş. Yok o." dedim.
"Ne?!" dedi Eren hayretle.
Evet babam ölmüş yok artık. Bana her ne kadar kötülüğü dokunmuş olsada insanın canı yanıyo babam sonuçta o benim. İnsanın derdi çoktur, ağır gelir omuzlarına taşıyamaz çok yakar canını. Bu derdin yükü yakar canını.
Artık tamamen yoktu babam. Benim için bir yangında, Ömer ve Amine için ise bir trafik kazasında ölmüştü babam. Ama bu sefer gerçekten ölmüştü. Bir insan ikince kere aynı acıyı nasıl taşıyabilirdi? Aynı yükleri tek başına nasıl sırtlardı? Aynı yüklerin canını bu kadar çok yakmasına nasıl izin verirdi? Ama sanırım bu sefer tek başıma sırtlamayacaktım bu yükü, Yiğit yanımda olacaktı bu sefer. Yaralarımı saracaktı. Derdimi paylaşacak birisi olmuştu yanımda. Her halimden anlayacak bir Yiğit'im var benim, her zaman yanımda olacak bir Yiğit.
İnsana yaşadıkları ağır gelir bazen ama yaşamaktan vazgeçmez, daha doğrusu vazgeçemez.
Kiminin canını sevdiği yakar, kiminin babası, annesi, kiminin en yakın arkadaşı yakar canını. Kiminin yarasını sararlar, kimin yarasını umursamadan öylece bırakırlar. Kimin acısı diner, kiminin acısı ömürlük kalır insana...🥀🥀🥀

***

Kitabımı okuduğun için teşekkür ederim güzel insan...❤❤❤

(Yazardan not= Lütfen oy vermeyi unutmayın. Kitabım için görüşlerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz.🤗)

RÜYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin