Merhaba tatlışlarım.
Nasılsınız?
Bomba gibi bir bölümle geldim.
İyi okumalar.
~
Resim sergisi var ona katılacağım bana dayım eşlik edecek. Kırmızı, diz boyunda, ip askılı bir elbise ve beyaz, özel tasarım bir ayakkabı giydim. Hiç çıkartmadığım kolyem boynumda yine, beyaz inci bir küpe taktım. Dayım evden beni aldı. Şoför yerine dayım arabayı kullanacak. Dayı yeğen bir gün geçirmek istediğini söyledi. Dayımla bazen çok güzel zaman geçirebiliyorum ama hep işiyle ilgili bir olay çıkıyor ve yanımdan ayrılmak zorunda kalıyor. Arabadayken bana bazı sorular sordu ben de başta işaret diliyle cevap verdim fakat dayım işaret dilinde kötü beni çoğu zaman anlayamadığı için sonra yazarak konuştum.
Sergiye vardığımız da dayım kapımı açtı onun koluna girdim ve içeri girdik beklediğim gibi değildi ortam sakindi, fazla insan yoktu rahatlamıştım.Bir süre sonra dayımı bıraktım ve kendim gezmeye başladım. İçimden bende bir gün burada resimlerimi sergileye bilir miyim diye düşündüm.
Birinin bana seslendiğini duydum etrafıma bakındım. Dayımın olduğu tarafa döndüm ve Ömer abiyi gördüm. Yanlarına gittim. Ömer abiye döndüm. Nasılsın iyi misin diye konuştuk. Dayım bana döndü bakmak istediğin tablo var mı yoksa artık gidelim. Sizi yemeğe götüreceğim.
Yok anlamında başımı salladım ve mekandan çıktık.-yemekte-
Dayım:"Merve sizin de sınav haftası yaklaştı dimi?"
Ben:Evet, benim için zaten problem yok her türlü yüz alacağım.
-Bunları telefondan gruba yazıyorum.-
"Senin şu kendini beğenmişliğin yok mu beni öldürecek."
Ben:Ya dayı doğruyu söylüyorum suç mu?
Ömer abi:"Bırak kız haklı bizim oğlan da öyle umurunda değil zaten iyi alacağım boşu boşuna beni strese sokmayın diyor."
Dayım:"Tamam, konuyu kapatıyorum. Berat nasıl?"
Ömer abi:"İyi, maçları var bu hafta onlara hazırlanıyor çok görmüyorum o yüzden. Merve siz hiç görüşmediniz dimi Beratla o günden sonra."
Ben:Hayır, görüşmedik.
"Görüşmek ister misin?"
"Asla. Konuşmadığım için kimseyle görüşmek istemiyorum biliyorsunuz."
"Tamam, sen ne zaman istersen o zaman görüşürsünüz."
O zaman, konuştuğum zaman, ne zaman olacak, nasıl olacak, hiç ama hiç bilmiyorum. Şimdi ağzımı açtığımda hiçbir şey söyleyemiyorum fakat bir gün konuşacağım. Bunu en derinden hissedebiliyorum. İlk konuşacağım kişi beni anlayan biri olmalı, hislerimi, o an ne yaşadığımı anlamalı yani ben böyle birinin yanında uzun zaman sonra tekrar konuşmalıyım.
Dayımın telefonu çaldı. Hemen geliyorum dedi yani her zaman ki gibi işi çıkmıştı ve gidecekti.
Dayım:
-Benim acil işim çıktı Ömer abin seni eve bıraksa olur dimi.
Ömer abim:"Benim için problem yok."
Başımla onayladım. Dayımda hemen gitti.
Ömer abiyle vakit geçirmek güzel beni çoğu zaman güldürüyor. Bana bir arkadaşıymış gibi davranıyor."Yemeğin bittiyse gidelim hadi."
Eve geldikten sonra üzerimi değiştirip koşuya çıktım. Bizim evin etrafında yürüyüş yaptığım bir orman var orada koşarken bir ağlama sesi duydum sese doğru gittim. Karşıma dört beş yaşlarında, yeşil gözlü, benim gibi kızıl saçlı ve çilli bir kız çocuğu çıktı, yaralanmıştı bende hemen Ömer abiye yazdım hemen geri dönüş yaptı geliyorum diye. Çocuğun yanına oturdum bisikletten düşmüş dizi ve kolu da kan içindeydi. Ona yardım çağırdığımı yazı ile anlatmam gerekiyordu fakat okuyabilir miydi bilmiyorum. Yine de şansımı denemek istedim. Bekle biraz tamam mı yazıp çocuğa gösterdim başıyla onayladı çok şaşırdım okumasını beklemiyordum. Neyse şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. O çok korkmuş görünüyordu. Ömer abi ancak on dakika sonra gelmişti. Çocuğu alıp hastaneye götürdü yolda da anne ve babasının kim olduğunu, evinin adresini, adını sordu fakat eviyle ilgili sorulara cevap vermedi sadece adını söyledi adı Pelinmiş. Evden kaçmış olacağını düşündük. Teyzemin hastanelerinden birine götürdük tabii-Kızın kimliği olmadığından işlem açamayacaklardı teyzem sayesinde o işi hallettik- yarasına bakılırken hiç ağlamadı ama yüzünden nasıl acı çektiği anlaşılıyordu. Çok güçlü ve zeki bir kız gibi duruyordu Pelin. -sanki ormanda ağlayan o küçük değilmiş gibi- pansuman bittikten sonra pelin beni yanına çağırdı bana “Sen konuşamıyor musun?” dedi o an gözümden bir yaş döküldü. Normalde bu soru benim için çok basitti fakat pelin bana küçüklüğümü anımsatmıştı küçük Merve’yi düşündürttü. Ağladığımı gören pelin sanki büyük biriymişçesine bana sarıldı. “Ağlama, bu üzülmen gereken bir şey değil özür dilerim bu soruyu sorduğum için” dedi. Bende sanki ağlamıyorum dermiş gibi gözyaşımı sildim ve ona gülümsedim. Sanki ben küçüktüm o büyüktü. Sonra telefondan şöyle yazdım:
Ağlamayacağım eğer sen bana anne babanı ve evini söylersen.-benim anne ve babam öldü. Yetimhanede kalıyorum ben oradan kaçtım. Sende beni buldun. Lütfen beni oraya geri götürme.
Cevap olarak: Hiç akraban yok mu? Yazdım.
-Yok, olsa zaten onlarda olmaz mıydım ne saçma soru bu?
Fazla oluyorsun ama sen de sözlerine dikkat et yazdım.
Hiç korkmamıştı zaten bunları yazarken sırıttığımdan korkmasını bekleyemezdim.
Teyzem yanımıza geldi:
-e söyle bakalım evin nerde senin?
Konuşabilirsin demek için başımı salladım.
-ben yetimhane de kalıyorum.
-oradan mı kaçtın?
-evet, oraya tekrar gitmek istemiyorum.
Teyzeme dur işareti yaptım. Telefondan şu mesajı yazdım:
-şimdi seni oraya geri götüreceğiz sonra ben kısa bir süre sonra seni gelip oradan alacağım o zamana kadar şimdi sana vereceğim kolyeyi al ve üzüldüğünde ona dokun ve geri geleceğimi hatırla tamam mı?
Şimdi ağlayan oydu. Bana:-yani beni evlat mı edineceksiniz?
Başımı salladım. Kolyemi çocukluğumdan beri boynumda duran kolyeyi ona vermiştim. Annemin bana verdiği kolyemi...
Ben: Bu kolyenin biri sende diğeri bende olacak ve sen ona dokunduğunda ben sana yardım edeceğim tamam mı?
Teyzem:"Şimdi gözyaşını sil ve bize kaldığın yetimhanenin adını söyle."
Adını söyledi ve biz de oraya gittik arabada ona neden oradan kaçtığını sorduk aslında görevlilerin iyi olduğunu fakat çocukların onu sevmediğini ve dışladığını söyledi. Teyzemin tanıdığı bir arkadaşı oranın müdürüymüş. Bu yüzden sorun çıkarmadı ve kısa bir süre içinde evrakları hazırlayabileceğini söyledi. Peline son bir kez sarılıp öptüm ve gittik.
Pelini dayım ve canan evlatlık edinecekti. Fakat pelin benimle yaşayacaktı.Eve gittiğimde annemlerin odasına girdim ve 8 yıldır hiç dokunmadigim kutuyu açıp içinden annemin kolyesini buldum ve taktım. Böylece artık ben anne pelin de kızım olmuştu.
Evrak işleri bir hafta içinde halledildi ve bizde pelini almaya gittik. Dayım bu durumdan memnun olsa da canan pek mutlu değildi. Pelin ve ben bebek mavisi bir elbise giymiştik. Dışardan görenler pelini benim kızım bile sanabilirlerdi çünkü bana o kadar çok benziyirdu ki…
Pelin evi çok sevmişti benim odamda birlikte kalacaktık. Zaten evde her istediği şeyi yapabileceği alanlar vardı. Pelin beni bir konuda çok şaşırttı. Sesi çok güzeldi ve piyano çalmayı biliyordu. Pelinde çocukluğumu görmüş olmam çok normalmiş. Çoğu yanı bana benziyor. Bir hafta sonra pelin eve tam anlamıyla alışmıştı. Tüm tanıdıklarım pelini çok sevmişti. Ailemizin gerçek bir üyesi olmuştu artık ve bu durumdan kimse şikâyetçi değildi.~
Bölümü nasıl buldunuz?Pelin hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yorum ve oyları unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANLA BENİ
Teen FictionBu hikaye Merve'nin hikayesi... Merve, anne ve babasını -onu en iyi anlayan kişileri- kaybetti. Anne ve babasının vefatından sonra konuşmamaya başladı. Yıllarca onu anlayabilen birini aradı ama 8 yılın ardından onu anlayan kimse çıkmadı. Merve 18 ya...