Biraz Daha Dürüstlük

12 2 0
                                    

Akşamları yemekten sonra genellikle Jenny ve Ian’la birlikte salonda oturup sohbet ediyor, Jenny’nin hikâyelerini dinliyorduk.
Bu gece anlatma sırası bendeydi, onlara kırmızı urbalıları ve Bayan MacNab’i anlattım.
“Tanrı biliyor ya çocuk biraz dayağı hak ediyor, yoksa şeytanın eline düşecek.” Yaptığım Bayan MacNab taklidi hepsini kırıp geçirdi.
Jenny gözlerinden akan yaşları temizledi.
“Of, çok güzel yaptın. Aslında durumunun o da farkında. Ian onun sekiz oğlu mu vardı?”
Ian başıyla onu onayladı. “Evet, en az o kadar var. Hepsinin adını hatırlayamıyorum ama Jamie ve ben gençken ortalıkta avlanan, balık tutan ya da yüzen bir sürü MacNab vardı.”
“Siz birlikte mi büyüdünüz?” diye sordum. Jamie ile Ian birbirlerine bakarak gülüştüler.
“Evet, birbirimizi tanırız,” dedi Jamie kahkaha atarak. “Ian’ın babası o zamanlar Lallybroch’un kâhyasıydı, bu işi şimdi Ian yapıyor. Gençlik günlerimde kendimi sürekli onun karşısında Ian’la dirsek dirseğe oturmuş bulurdum, bana ya da Ian’a babalarımıza saygı duymamız gerektiğini, bazen görünüşün aldatıcı olabileceğini, içinde bulunulan şartların durumları nasıl değiştirebileceğini anlatır dururdu.”
“Ve ben de,” dedi Ian, “bazı durumlarda kendimi Bay Fraser’ın önünde çite dayanmış bir şekilde sıramı beklerken Jamie’nin çığlıklarını dinler bir halde bulurdum.”
“Asla!” dedi Jamie. “Hiç çığlık atmadım.”
“Sen buna istediğin adı verebilirsin Jamie,” dedi arkadaşı. “Ama oldukça gürültücüydün.”
“Onu kilometrelerce uzaktan bile duyabilirdin,” diyerek lafa girdi Jenny. “Bunlar sadece çığlık değildi. Jamie çite dayanmış dururken bile kavga etmeyi başarırdı.”
“Avukatlığımızı hep Jamie yapardı. Neden konuşmayı senin yapmana izin verirdik hiçbir zaman bilemedim,” dedi Ian başını sallayarak. “Bizi hep başladığımız durumdan daha kötü bir duruma sürüklerdin.”
Jamie yeniden kahkahalarla gülmeye başladı. “Kaleden mi bahsediyorsun?”
“Aynen öyle.” Ian bana dönerek batıyı gösterdi, evin arkasındaki tepede yükselen tarihi yapıdan bahsediyorlardı.
“Bu Jamie’nin en iyi savunmalarından biriydi,” dedi gözlerini yukarı çevirerek. “Brian’a insanların bakış açısını değiştirmek için fiziksel güç kullanmanın gelişmemişlik olduğunu söyledi. Bedensel cezaların barbarlık olduğunu, tekmelemenin de modasının geçmiş olduğunu bildirdi. Dayağın sonuçlarının suç işleyenler üzerinde farklı etkileri olabileceğini ve bunların her zaman yapıcı sonuçlar doğurmayacağını...”
Hepimiz kahkahalara boğulmuştuk.
“Brian onu sonuna kadar dinler miydi?” diye sordum.
“Elbette,” diyerek onayladı Ian. “Ben de Jamie’nin yanında durup onun nefes almak için durduğu anlarda başımı sallayarak onun söylediklerini desteklerdim. Bu kez de Jamie’nin söyleyecek sözü kalmayınca babası hafifçe öksürdü ve ‘anladım’ dedi. Sonra arkasını dönüp bir süre pencereden dışarı baktı, elindeki kayışı sallayıp bir şeyler düşünüyor gibi kafasını sallıyordu. Biz Jamie’nin demin de söylediği gibi dirsek dirseğe oturmuş, terliyorduk. Sonunda Brian bize dönüp onu ahırlara kadar takip etmemizi söyledi.”
“Bize birer süpürge, fırça ve kova verip kaleyi gösterdi,” dedi Jamie, Ian’ın kaldığı yerden hikâyeye devam ediyordu. “Onu ikna ettiğimi ve bize ‘yapıcı’ bir ceza vermeyi planladığını söyledi.”
“O kale yerden on sekiz metre yüksek,” dedi bana dönüp, “ve çapı da dokuz metre ve üç katlı. Orayı baştan aşağı süpürdük, sonra fırçaladık. Bunu yapmamız beş günümüzü aldı, bugün bile öksürürken oradaki çürümüş yulafların kokusunu alabiliyorum.”
“Üçüncü günde sen beni öldürmeye çalıştın,” dedi Jamie, “bizi o duruma düşürdüğüm için beni öldürecektin.” Yavaşça başına dokundu. “Kulağımın üzerinde hâlâ süpürgeyi vurduğun zaman olan yaranın izi var.”
“Oh, iyi olmuş,” dedi Ian, çok rahattı. “Sen de iki kez burnumu kırmıştın, eşitiz.”
“Murray hep skorları aklında tutar,” dedi Jamie başını sallayarak.
“Şimdi bir bakalım,” dedim parmaklarımı havaya kaldırıp saymaya başladım. “Sana göre, Fraserlar inatçı, Campbelllar sinsi, MacKenzieler hoş ama içten pazarlıklı, Grahamlar aptal. Murraylerin belirgin özelliği nedir?”
“Kavgada onlara her zaman güvenebilirsin,” dedi ikisi birden ve güldüler.
“Sen de güvenebilirsin,” dedi Jamie kendini topladıktan sonra. “Onun senin tarafında olmasını istersin hep.” İkisi birden yine gülmeye başladılar.
Jenny kocasına ve kardeşine bakarak başını hiç büyümeyecekler der gibi salladı.
“Daha şarap bile içmedik,” dedi. Dikişini yanına bırakıp ayağa kalktı. “Benimle gel Claire, bakalım Bayan Crook şarabın yanında yememiz için kurabiye yapmış mı?”

Yabancı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin