"Ne zaman başlayabilirim?" Mehmet abi bana sıcak bir gülümseme sunarken ayağa kalkıp uzattığım eli sıktı.
"Neden şimdi başlamıyorsun? Kapatmamıza daha iki saat var en azından diğerleri ile tanışabilirsin." Hevesle başımı salladım.
Acele ile ona veda edip ilk geldiğim gün beni gezdirdiği için yerini bildiğim soyunma odasına girip üzerimi değiştim. Saçlarımı sıkı bir şekilde bağlayıp beyaz bonemi bağladım.
Aynadaki önlüklü görüntü beni oldukça heyecanlandırmıştı. Uzun zaman sonra bu işin başında olmak ve başkaları için bir şeyler pişireceğimi düşünmek kalbimi istemsizce hızlandırıyordu.
Daha fazla geç kalmamak için sonunda kendime bakmayı kesip mutfağa ilerledim kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdiğimde ilk karşılşatığım kişi kırmızı saçları ensesinde topuz halinde toplanmış benden uzun bir kadındı.
Kapıyı araladığım sırada büyükçe bir kasa patatesi tezgahın üzerine bırakıyordu.
"Merhaba..." Gözleri önlüğümde gezinirken yakama işlenmiş ismime hızlıca bakmıştı. "Kiraz." Cümlesini tamamlayınca gülümser gibi dudakları kıvrıldı.
"Kiraz mı?" Tam bir şey söyleyeceğim sırada yanımızda beliren mutfak şefi olduğunu belirten şapka giymiş adam araya girmişti.
"Memnun oldum. Ben Kiraz Farel. Bundan sonra birlikte çalışacağız." Mutfakta bulunan herkes bir anda dikkatini bana vermişti. Aslında pek fazla insna yoktu. Bu da beni şaşırtan bir başka nokta olmuştu.
Şu anda Antalya'nın en meşhur restorantlarından birindeydim. Sapidum. Dışarıdan bakınca içeride çalışan yüzlerce insan var gibi gelirdi. Fakat hepi topu altı kişi vardı karşımda.
"Ben Rüzgar. Birinci şefim. Mehmet abinin seni işe almasından bunu ne demek olduğunu bildiğini varsayıyorum." Pekala anlaşılan birinci şef gerçekten sıkıntılı şeflerden biriydi.
"Biliyoru-"
"Soru sormadım." Bugün ikinci kez araya girerken derin bir nefes alma ihtiyacım ikiye katlanmıştı.
"Herkes işlerinin başına tanışma faslını sonraya erteleyebilirsiniz. Yemeklerini bekleyen onlarca insan var." Ellerini çırparken herkesin dikkati tekrardan işlerine dönmüştü. Konuşmalar ve uğultular artarken duyduğum doğrama ve ateş sesi beni resmen yemek yapmak için ateşliyordu.
"Hangi pozisyondasın?" Rüzgar kollarını önünde kavuşturmuş vereceğim cevabı bekliyordu.
"Balıklar ve soslar." Aramızda rahatsız edici bir sessizlik oluşunca dudaklarım kendiliğinden aralandı. "ama genellikle balıklar."
Gözlerini devirdi ve arkasını döndü.
"Pekala gel ve benim için bir levrek pişir." Dedi hızlı adımlar ile dolaplara yönelirken.
"Müşterinin özel bir isteği var mı? Doğaçlama mı?"
"Baharat kullanma." Plastik kaptaki levreği bana uzattı ve arkasını dönüp diğerlerine bakmak için uzaklaştı.
"Yirmi dakikan var." Dediğinde bacaklarım kendi kendine harekete geçti. Diğerlerinin görevlerini dahası kendileri hakkında hiçbir şeyi bilmediğim için birilerinin alanını işgal etmediğimi umarak tezgahın üzerine balığı bıraktım. Hızlıca ellerimi yıkayıp geri döndüm ve tezgahın üzerinden kendime fileto bıçağı çekerek balığı plastik kabından kurtarıp doğrama tahtasının üzerine aldım.
Ezbere bildiğim şekilde balığı kılçıklarından ayırdıktan sonra elimdeki kılçıkları ve deriyi bir yağlı kağıdın üzerine serip hızlıca boştaki bir fırına yolladım. Bulduğum ufak bir tavaya hızlıca zeytinyağı ve ezilmiş sarımsağımı koyduktan sonra iç tarafına tuz uyguladığım balığı soğuk yapın üzerine bırakıp ocağın küçük gözüne kısık ateşte koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes CHEF
Fiksi Umum(DÜZENLENECEK) Mutfak kendimi tek kendim gibi hissettiğim yerdi. Ve bir yıl boyunca oradan uzak kalmak eziyetten başka bir şey değildi. Geri döndüğümde beni karşılayacak olan şeyin sıcak tavalar, yemek kokuları, baharatlar, meyveler, sebzeler, çeşit...