next song

1.8K 201 208
                                    


Bazı insanlar kendilerine yetemiyor. Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar hayat denilen bu amaçsız ve nereye çıkacağı belli olmayan yolda yalnız başlarına yürüyemiyorlar. Rüzgarda, fırtınalı havada savrulmamak için bir dayanağa ihtiyaçları var ve bu dayanağı kaybetmemek için yapabileceklerinin sınırı yok. İnanın çok şey değil istedikleri sadece yalnız kalmak istemiyorlar. Elleri, yüzleri, sesleri üşüyor ısıtacak birilerini istiyorlar.

İşte ben de bu insanların en büyük örneklerinden biriyim. Yalnız kalmaktan ölesiye korkuyorum çünkü yalnızken kafamdaki sesleri bastıramıyorum. Kafamın içindeki orkestra o kadar güçlü ki sesi altında eziliyorum. Bu yüzden birilerine ihtiyacım vardı. Yaptıklarımın -yaptıklarımızın- cezasını çekmiştik. Biz dört arkadaş kendi küçük dünyamızda oyalanırken her şeyin hakimi olduğumuzu sanmış bu yanılgı içerisinde hayatlarımızı sürdürmüştük.

benim onlara ihtiyacım vardı. onların bana ihtiyaçları yoktu.

kırılma noktamızın bize yaklaşması o üçünü ve beni ayırmıştı. yaptıklarımdan pişmanlık duymuyordum. onları yollarından döndürmüş, en azından hayatlarını kalıcı olarak mahvetmelerine engel olmuştum. pişman olduğum tek şey jeongin, seungmin ve changbin'i kaybetmekti. keşke başka bir sonumuz olsaydı.

üçüncü dersin son dakikalarına yaklaşmışken tüm dersi yarı uykulu  geçirdiğim için uyuşan vücudumu esnetmek kantine gitmeyi düşündüm. zil çaldığında tüm sınıf çil sürüsü gibi kapıya akın ettiğinde bir süre onların dağılmasını bekledim. bu yapmacık kalabalıktan olabildiğince uzak durmak istiyordum "hey jisung."

bana seslenen seslenen sese döndüğümde felix olduğunu gördüm. daha önce hiç konuşmamıştık ne için yanıma geliyordu ki? "jisung kantine mi gidiyorsun, ben de gelebilir miyim?"  felix bu gün cıvıl cıvıldı. bu kadar yakınıma geldiğinde belli olan çilleri ve kahverengi saçlarıyla okuldaki çoğu kişiden daha güzeldi. beraberinde ışık taşıyordu gerçekten.

felix'in güzelliğini düşünürken yara izim sızladı yine ve yeniden.

"evet kantine gidiyorum?" hala benimle normal konuşmasına şaşırıyordum. tekrar tekrar söylüyorum onu zorbalayanlardan sadece biriydim ben de daha önceleri. "benimle olman sorun değilse gelebilirsin. benimle takıldığın için daha çok sana bulaşabilirler."

yanımda gelmeyeceğine neredeyse emindim. insanlar genel olarak böyleydi. sorunlar ve zorluklar karşısında yanındakini tek bırakmaya eğilimliydiler. bunu felix için değil tüm insanlar için söylüyorum. eminim bay ölemezsin de bir süre sonra bıkacaktı benden.

"o zaman hadi gidelim. sana geçen gün için kahve ısmarlayayım mı? teşekkür olarak" canlı çıkan sesi beni gerçekliğe döndürürken ona yarım gülümsememle baktım. belki tüm insanlardan umudu kesmek için çok erkendi. benimle konuştuğu için mi yeni bir arkadaş edindiği için mi bilmem gözleri ışıldıyordu.

"o kantinde kahve diye bahsettikleri kahverengi sıvıdan mı bahsediyorsun? ısmarlayacaksan içerim." birbirimize gülümsediğimizde kantine doğru yol aldık. ben aşırı kalabalık olmayan kantinde bir masa bulduğumda felix de kahveleri almaya gitmişti.

bu gün  görünmezlik günümde olduğum için yanağımdaki perçemleri düzeltip insanları izlemeye başladım. derken gözümü bir masa çekti. sanki bir girdabın orta noktası gibi tüm öğrenciler onlara bakıyor bazı kızlar masanın yanından kıvırtarak geçiyor daha sonra da aralarında fısıldaşıyorlardı. masada üç kişi oturuyordu ve üçü de buraya ait değillermiş gibi gözüküyorlardı.

uzaktan baktığınızda çevrelerindeki havanın tamamen farklı olduğunu anlayabiliyordunuz. çocuklardan biri sarı saçlıydı arkasına yaslanınca kaslı gövdesi göz önüne çıkıyor, arkadaşının söylediklerine gülerken gözleri yok olacak kadar kısılıyordu. grubun lideri olduğunu bir bakışta söyleyebilirdim.

diğerinin saçları alışılmışın dışında bir turuncuydu. boya olduğuna neredeyse inandığım saçları ve beyaz teni öyle güzel uymuştu ki. kulağına taktığı küpesi ve biçimli yüzüyle arada geçen kızlara göz kırpıyor diğer yandan da arkadaşlarına bir şeyler anlatıyordu.

en son kalan üyeleri o kadar güzel yüz hatlarına sahipti ki yüzündeki hüzünlü ifade ona hiç yakışmıyordu. siyah saçları hafif uzundu ve kemikli ellerinde birkaç tane yüzük gözüme batıyordu. çevresiyle hiç ilgilenmiyor sadece turuncu saçlının söylediklerine yanıt veriyordu. uzun yüzü geniş alnı, hafif kısık gözleri ve gözlerinin altındaki halkalar anlaşılmayacak bir şekilde onu tamamlıyordu. sadece yüzü değil oturuşu bile mesafeli gözüküyordu. kimsecikler ona dokunmasın ister gibi bir hali vardı.

"ALGO'ya mı bakıyorsun?" diyerek yanıma elindeki kahvelerle gelen felix de onlara bir bakış atmıştı. kimdi bunlar,

"sen son zamanlarda sınıftan çıkmadığın için bilmiyorsun tabi. bu sene geldiler okula üç kişiler ve bir müzik grupları var. görünüşlerinden bahsetmiyorum bile. özellikle chan'ın büyük hayranıyım." bu yıl okulla pek bir alakam olmadığından onları tanımamam gayet de normaldi sanırım.

"hangisi chan?" felixin anlatırken ki hevesini görebiliyordum gerçekten chandan hoşlanıyor gibiydi. felix hevesli hevesli konuşmaya başlarken telefonumun titremesiyle telefonuma baktım. yine bay ölemezsin'di.

53x xxx xx xx: gözlerinle yedin çocukları   hoşuna mı gittiler

ji: sen de mi kantindesin?

onu bulmak için kafamı kaldırdım ama o kadar çok telefonla uğraşan vardı ki hayatta onu bulamazdım.

5xx xxx xx xx:  günün bilgisi evet kantindeyim :)

Görüldü...

"hey jisung dinliyor musun? sıkıldıysan anlatmayayım."  ah felixi tamamen unutmuştum. anlatmaya devam etmesi için işaret ettim.

"sarı saçlı olan chan liderleri ayrıca bas gitar çalıyor. ayrıca tam bir ağır abi kendisi kızlar kapısında köle oluyor bu da her gün başkasıyla geziyor. çok yakışıklı şerefsiz." felixin hışımla konuşması beni şoka uğratmıştı bu çocukla bir derdi mi vardı? "felix chan ile bir sorunun mu var bir seviyor bir sevmiyor gibisin."

"jisung kimseye söylemedim daha önce ama nedense sana güvenebileceğimi hissediyorum." gözlerime içtenlikle bakan bu çocuk boğazımın düğümlenmesine sebep oldu. felix gerçekten büyük bir kalbe sahipti. "chan yazın beni bir partide öpmüştü. sarhoştu ve ben de salak gibi benden hoşlandığını düşündüm. sadece minhoyla iddialaşıyorlarmış ve bir erkeği öpmek nasıl hissettiri merak etmiş pislik."

elimi masanın üzerinde duran elinin üzerine koyduğumda gülümsedi bana "ama meraklanma ben de lee felix isem o çocuk bana aşık olacak." kıkırdarken ona imrenmeden edemedim. herkesin imreneceği biriymiş felix, keşke önceden anlasaydım. "neyse siyah saçlı olan hyunjin hem ana vokal hem de gitar çalıyor. duyduğuma göre sözleri o yazıyormuş ve bir süre yurt dışında yaşamış. yalnız takılıyor ve pek kimseye yüz vermiyor. değişik biri biraz."

"turuncu saçlıları minho bateri çalıyor ve tam bir ortam orospusu. herkesle iyi geçinir ve çok tatlı birisidir. bu arada yüz hatlarının mükemmel olmasından ötürü ona heykel diyenler var. ayrıca taktıkları kolyeyi görüyor musun? hyunjin'in fikriymiş ama minho tasarlamış baya yaratıcı kişiler. ayrıca grup adını chan ile hyunjin koymuş ve yaşıtlarımız arasında bayağı popülerler.

konuşmasından başım şişecekti ama yeni arkadaşım için katlanmam gerektiğini düşünüyordum. belki biraz daha hevesli gözükebilirdim. "ne ki grubun anlamı ALGO kısaltma mı?"

"evet evet kısaltma. alter ego'nun kısaltması ikinci özü, başka ben gibi anlamaları var herkesin içinde sakladıkları başka bir tarafları olduklarına inanıyorlarmış." evet böyle söyleyince mantıklıydı.ayrıca bu bana nedense bay ölemezsin'i hatırlatmıştı onu daha sonra düşünecektim.

"bu arada unutmadan minhonun ailesi boşanmıştı annesi yenden evlendi. çok güzel bir üvey kız kardeşi var ve hyunjin'le ilişkisi olduğunu söylüyorlar."




BEYDA SENİN İÇİN ATTIM VALLA AŞKIM

hehehe bölümü nasıl buldunuz diğer karakterleri yavaş yavaş tanımaya başlıyoruz.

hadi tahminler bay ölemezsin kim acaba? bir fikriniz var mı?

felixi nasıl buldunuz sevdiniz mi çok mu konuşuyor.

another day maybe never ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin