can't you see

1.2K 169 107
                                    



9
"YETER DEDİM JEONGİN DUR ARTIK."

Karşısındaki çocuğu ölümüne döven jeongin ona bağırmamla öfkeden kısılan gözlerini bana çevirdi. Üzerine doğru eğildiği çocuk yarı kapalı gözlerle çoktan kararmış, gri gökyüzünü izlerken bilincinin gittiğini tahmin ettim. Çocuğun gözlerinde bir bakış yoktu, tamamen boşluktan ibaretti gözleri.

Oysa jeongin hala hırsını alamamış bağışımın yankısı tüm sokağı kaplamayı bitirdiğinde çocuğa attığı son tekmeyle geceye bir çığlık koy vermişti. Şu anda gözleri kırmızı giydiği siyah tişörtten gözüken damarları tamamen öfkesine teslim olduğunun bir işaretiydi ama durmadım. Alabileceğim yaraları önemsemedim ilk kez.

Gece yarısını geçmiş saat, nefes seslerimizin bile duyulduğu o sessiz kimsesiz sokakta, tek seyircilerimiz seungmin ve changbin iken ilk kez jeongine bağırıyordum. Hep oynadığımız tiyatro oyununu bu kez de ben başlatıyordum.

Vakti gelmişti tüm bu oyunlara, saçmalıklara, suçlara, sanki çok büyük bir işmiş gibi başladıkları uyuşturucuya ben son verecektim. Hayatlarını daha fazla mahvetmelerine engel olmak belki bana düşmezdi ama ben buradayken hala hayattayken en azından onlara bir faydam olacaktı.

Bağlı olduğum kukla ipleri tamamen jeonginin elindeydi. Gerekirse neşterlerimle o ipleri tek tek koparacaktım çünkü artık sabrım kalmamıştı.

"Ne dedin sen."

Fısıltı halinde çıkan sesi kocaman bir fırtınanın habercisiydi. O bana doğru yaklaşırken titreyen ellerimi yumruk yaptım. Eğer titremelerinize çare olacak birisi yoksa onları saklamak en iyisiydi. Hep titrerdim ben kimse bilmez belki de umursamazdı ama zamanla saklamayı öğrendim. Bir gün geçecekti tüm titremelerim. Belki birisi sayesinde olurdu bu belki soğuk bir uyku sayesinde orası daha belli değildi.

Korkuyordum ama beni koruyacak kimse yoktu. Jeongin çevreye göz atarken seungmine işaret ettim dudaklarımı okuduğunda hemen yerdeki çocuğu kaldırdı ve changbin'e saklandığı yerden verdiği işareti gördüm. İşte o zaman plana başladığımızı anladım.

Vakti gelmişti. Perde bu kez benim için açılacaktı.

"Sana soru sordum değil mi canım sevgilim." Üzerime doğru yürürken ben olacaklara çoktan kendimi hazırlamıştım. Ona cevap vermediğim her an boynundaki damarlar belirginleşiyor, gözleri gittikçe kararıyordu. Gittikçe soğuyan hava beni üşütürken beynim tamamen berraktı. Korkuyordum ama geri çekilmeyecektim.

"Yeter dedim sana. Tüm öfkeni suçsuz insanlardan çıkarman yanlış." İçine çektiği öfkeli nefes sanki olabilirmiş gibi daha da kısılan gözleri bana aşık olduğum kişinin gerçekten değiştini düşündürtüyordu

Ya da belki ben onu başka türlü görmek istemiştim.

"Ne zamandan beri işlerime burnunu sokuyorsun." Üzerime doğru o kadar şiddetle geliyordu ki geriye gitmekten başka seçeneğim kalmamıştı. Zaten dar olan sokak arası sanki ikimiz kalınca daha da daralmıştı. İçime çektiğim nefesleri boğazımı yakıyordu adeta.

"Neden çalışmayan beynini zorluyorsun. Senin görevin ne? O çocuğun kim olduğunu bile bilmiyorsun sen. LANET OLSUN Kİ SENİN BİLDİĞİN HİÇBİR ŞEY YOK"

 Sırtım duvara yaklaşınca durdum. Geri geri gitmeyi bırakınca hemen dibimdeki jeonginle göz göze geldim. Öfkeliydi, neredeyse iki haftadır uyguladığımız plan şimdi etkisini gösteriyordu. Sınırına ulaşan jeongini bu gün patlatacaktım.

Sesim mırıltıdan farksız çıkarken konuştum "senin yanında durmak." Verdiğim yanıt hoşuna gitmiş olmalıydı ki bakışları birazcık yumuşadı. İşte han jisung normalde buydu. Alıştığı jisung buydu, herkesin gördüğü jisung buydu.

another day maybe never ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin