kendimden kaçarken

957 123 146
                                    




17

"vücutların yakınlığının; iki zihni birbirine yakınlaştırmaya yetmediğini keşfettim."

ne gerekir yalnız olmak için? çoğu düşünüre göre yalnız kalınmazmış biliyor musunuz? bu içine sıkıştığımız kocaman ve aynı zamanda küçücük gezegende baktığımız her yer yürüyen bedenlerken nasıl tam olarak yalnız kalabiliriz ki..

herkesin bahsettiği o yalnızlık yalnız hissetmek işte. çoğunluk yalnız hissediyor ve kimse bunu nasıl aşacağını bilmiyor. bu sadece yalnızlık da değil. insanların içine çöken bir buz kütlesi sanki. kimsenin seni anlayamayacağı düşüncesi, içindekileri paylaşamamanın korkusuyla birleşince ortaya yalnızlık hissi çıkıyor işte. bu yüzden sevilmek istiyoruz; belki de sevilmekten çok anlaşılmayı istiyoruzdur bilemiyorum.

aslında anlaşılsanız da yalnız kalmayacağınızın garantisi yok. hayatımda tek bir sefer tamamen kendimi anlaşılmış hissetmiştim. Onun bana şarkı söylediğini duyduğumda, dolgun dudaklarından dökülen kısık ses anlatmak istediklerimi anladığını göstermişti. biraz da bundandı kırgınlığım, madem beni anlamayı başarmıştı yarı yolda bırakılmaktan ne kadar korktuğumu da mı bilmiyordu? yoksa sadece umursamamış mıydı?  varlığının gölgesinde yalnızlığıma çare bulduğumu sanmıştım. o ise bir gölgeyi bile çok görmüştü bana.

geçen hafta evde duramayacağımı fark ettiğim günlerden birinde elimde şeftali suyumla beraber yürüyordum, şunu da eklemek istiyorum mutsuzdum, melankoliktim, kendime söz vermemiş olsam iki kutu sigarayı rahat rahat bitirebilirdim ama bunun yerine tek kulağımda kulaklık düşüncelerimi biraz sakinleştirmek adına yürüyüş yapıyordum.

Açık gökyüzünün altında kendimi daha az kapana kısılmış hissetmiştim.

Üzerimde siyahtan farklı renkler vardı. Krem rengi kargocu pantolonumun üzerine giydiğim haki sweat moralimi biraz olsun düzeltmişti. yolda başım eğik, perçemlerim tüm yüzümü örterken telefonla konuşan bir kızın ağladığı dikkatimi çekti. Yanlış anlamayın yüzümü yerden kaldırmadan yürümeme rağmen o kadar sesli ağlıyordu ki ister istemez dikkatimi çekmişti. saman sarısı saçları yalancı kış güneşinin altında parlıyordu, üzerindeki haki yeşili kaban onu soğuktan korumaya yetmiyor gibiydi çünkü titriyordu. "hayır," dedim kendi düşüncemin darlığına gülerek insan sadece soğuktan titremezdi çünkü.  belki psikoloğuydu belki ailesinden biri belki de öylesine çevirmişti numarayı bilmiyorum ama kurduğu cümle öyle içtendi ki eğer böyle bir insan olmasaydım hemen yanına gider sıkıca sarılırdım ona

"yalnız değilim arkadaşlarım ailem herkes yanımda ama yemin ederim o kadar yalnız hissediyorum ki daha fazla böyle yaşayamayacağım. anlamıyorsunuz içimde kendimle savaşıyorum ve eğer savaşı o kazanırsa kendimi ilk çatıdan atmak olacak."

kız önümden hızlıca yürüyerek geçerken benim tek yapabildiğim gittikçe uzaklaşan sırtını izlemek oldu. demek ki her yerde vardı yalnızlar. çoğu başka şeyler yaşıyordu bir çoğunun diğerinden haberi yoktu  ama özlerinde hepsi o kadar yapayalnızdı ki bu içimde bir şeyleri kırıyordu. hepsine üzülüyordum ama hiçbirini tanımıyordum. ben onları düşündüğüm için bu yalnız olmadıkları anlamına gelmiyor muydu?

Tanımasanız bile görmeseniz bile birini yanınızda hissedemez miydiniz? Düşündükçe beynimde büyüyen bir kasırgaydı düşüncelerim. Eğer içimde taşıdığım bu hisler hayal kırıklığı ve aldatılmış hissiyse neden böyle hissettiğimi anlamam gerekiyordu. İnsan ne kadar çok severse o kadar kırılıyordu.

Ben hyunjini bu kadar çok mu sevmiştim de yokluğunda nefesim tıkanıyordu.

genelde içimde ince bir sızı olarak hissettiğim yalnızlık hissi bay ölemezsinin gerçek kimliğini öğrendikten sonra iyice artmıştı. taşıması çok zor bir yüke dönüşen yalnızlığımı şu sıralar hafifleten tek şey felix ve minhoydu.

another day maybe never ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin