summertime sadness

1.2K 151 195
                                    

"büyük hüzünlerden bıkıp arar insan basit sevilmeyi.."


gözümü alan gülümsemesine bakakalırken o ise uzun süre benim kıyafetlerime, yüzüme, neredeyse tüm yüzümü kaplayan perçemlerime baktı. içime işleyen bakışları yüzünden utandığımı hissederken gözlerimi gülümsemesinden ayırmadım. zaten onun da bakmamamı istermiş gibi bir hali de yoktu.

uzun süren bakışmamızı bölen şey benim artık cevap vermem gerektiğini idrak etmem olmuştu. sanki hyunjini ilk kez görür gibi çocuğu dikizliyordum resmen. bakışlarımı yere eğip perçemlerimin yüzüme düşmesine izin verdikten sonra hafifçe öksürerek boğazımı temizledim. sesimin çatlak çıkması en son isteyebileceğim şey bile değildi.

"olur hadi beraber gidelim," dediğimde sanki o da transtan çıkmış gibi silkelendi ve başını onaylarcasına salladı. yola doğru döndüğümüzde içimde daha çok konuşmak isteyen bir taraf beni zorlarken dudaklarımı bir kez daha onunla konuşmak için araladım. bu şansı iyi kullanacaktım.

 Hyunjin ile karşılaşmamızdan sonra yolu beraber yürümüş, yürürken de çok güzel bir şekilde sohbet etmiştik. hayatında olanları ya da onu pek tanımıyordum ama nedense bu gün çok mutlu gözüküyordu. uzun zamandır üzerinde bir yük varmış da bu gün onlardan kurtulmuş gibi gibiydi. Yanlış anlaşılma olmasın ilk karşılaşmamamızdaki gibi gülümsemeyi kesmişti ama nedense gözleri daha başka bakıyordu. sadece iyi ruh halinde olan insanların gözlerindeki o parıltıdan onun göz bebeklerinde de vardı.

"hava gerçekten garip bir şekilde güzel." dediğimde parlayan gözleriyle başını bana çevirdi. konuşmadan önce tekrar taradığı yüzüme bakarak dudaklarını ıslattığında bir şeyler düşündüğünü anlamıştım çoktan. göz bebekleri sanırım kararsızlığın etkisiyle titreşirken en sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki dudaklarını araladı.

"belki de sen mutlu ol diye güzeldir hava." dediğinde konuştuğu için yüzüne bakan gözlerimin kocaman açıldığını hissediyordum zaten. istemsiz olarak kızaran yanaklarımı düşündüğümde en azından saçlarımın biraz olsun kamufle ettiğini düşünüp rahatladım.

"gökyüzünün beni umursayacağını düşünmüyorum ben," sözlerimde çok haklıydım. en azından kendime göre. koskoca gökyüzü, insanların anlamlandıramadığı kocaman çatı, yıldızlara ev sahipliği yapan kocaman sonsuzluğun beni umursayacağı düşüncesi bile gülünçtü ancak sanırım hyunjin benimle aynı fikirde değildi.

kafasını bir an için yukarıya kaldırdığında hafif uzun saçları arkaya doğru düşmüş kulağındaki piercingi gözümün önüne sermişti. "bak şimdi sana sebebini açıklayacağım. varlıklar ya da her şey kendine benzeyene sempati duyar. acıları tanıdıktır, yaraları tanıdıktır, sanki aynı yarayı ikiye bölmüşler gibidir. sen karşında senin aynın olsa onun acılarını hafife alabilir misin?" 

bu konuda haklıydı. yara yarayı çekerdi. insanlar en çok kendine benzeyeni yarası eşleşeni severdi. sanki önceden ayrılmış sonradan tekrar buluşuyor gibi bir tanıdıklık olurdu. biz yürümeye devam ederken o da kelimelerini toparlayıp devam etmişti sözlerine

"gökyüzü nasıldır biliyorsun değil mi?" bana sorduğunda bir süre düşündüm gökyüzü en çok neydi ki

"değişkendir galiba." diye mırıldandığımda beni onayladı. "evet gökyüzü görebileceğin en değişken şeydir. dakikada bile değişebilir. baktığın yere göre, güne göre farklıdır. dünyanın en güzel manzarasını da sunabilir sana, en korkunç fırtınasını da."

"işte sen de böyle değil misin? okuldakilere farklı davranıyorsun ama yakınlarına daha da farklı, gülümsediğinde dünyanın en harika manzarası oluyor, hüzünlendiğinde bulutlar sarıyor ortamı. bence gökyüzü birini önemseyecek olsa bu yalnızca sen olurdun jisung." diyerek sözlerini tamamladığında ne diyeceğimi bilememiştim. hyunjin düşündüğümden daha iyi bir gözlemciydi sanırım.

another day maybe never ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin