Özel bölüm 1

720 67 148
                                    

2min special 1: gel

Merhaba ben Lee Minho. Hani o çok sevdiğiniz kızıl şeytan. Evet işte o mükemmel kişi benim.

Yaşadığım süre zarfında asla diğer insanlara benzer çekincelerim olmamıştı. Özgüven eksikliği denen şeyi anlayamamış, neden insanların aynada gördüklerini beğenmediklerini çokça sorgulamıştım. Her insan olduğu gibi çok güzeldi. Tek sorun bunu kabul etmemeleriydi.

Ben aynada gördüğümü çokça seviyordum. İnsanların da bunu beğendiklerini biliyordum. Lee Minho'nun kahrolası bir yakışıklılığı vardı.

Sahip olduğum görünüşün bilincindeydim ve sıcakkanlı kişiliğim sayesinde insanlarla iyi anlaşırdım. Herkes beni hep mutlu ve enerjik ortam insanı olarak tanısa da bazı şeyleri fazla kafaya taktığımı küçük bir azınlık dışında kimse bilmezdi. Her şeyi fazla düşünmek gibi bir huyum vardı.

Bateri çalmak dışında boş zamanlarınım çoğununda heykel yaptığımı da bilmezlerdi. Beni tanımaya da çalışmazlardı etrafımdaki kalabalık. Bu benim için sorun değildi, çünkü onların gerçek olmadığını biliyordum. Onlar bu yakışıklı surata tutuluyorlardı ve bu benim deli gibi hoşuma gidiyordu. Söyledim size az önce ilgi seven bir yapım var benim.

Heykel yapmak da insanların güzelliklerini bana daha çok fark ettiren şeydi aslında. Her yaptığım heykelde nasıl ince işlemeler olduğuna, her insanın nasıl kusursuz yaratıldığına tanıklık ediyordum. Saatlerimi alıyordu bazen tek bir gözü sert taşlara oymak. Bu yüzdendi belki de güzelliğe bu kadar takık olmam.

İstediğim ilgiyi de hep aldım karşı taraftan ama buna bir istisna vardı.  Kalbimi delip geçen gerçek olmasını çok istediğim biri vardı. Asla gerçekliğine inanamadığım biri var.

Chan ve Hyunjinle koreye döndükten sonraydı hatıralarım bana oyun oynamıyorsa. Yağmurlu bir gündü ve ben kitap kafelerin birinde oturmuş heykellerle ilgili bir kitap okuyordum. O zaman gördüm işte onu. Kahverengi saçları ve gözleri, yaptığı işe çok odaklanmış gibi gözüken ciddi yüz ifadesi. İlk gördüğümde çok dikkatimi çekmemişti ama bir saate kalmadan masama gelip oturmuş heykellerle ilgili bir sohbet başlatmıştı.

Girişken insanları severdim. Yanımda her zaman en az benim kadar özgüvenli birisini hayal etmiştim. Belki de hayal ettiğim kişi oydu.

O günden sonra sürekli görüşmüş, çokça sohbet etmiştik. İçini açmaktan ne kadar korktuğunu, bencillik diye adlandırdığı kendini koruma çabasını görmüştüm. Kendisini önemli gören düşünce yapısına hayran kalmış, kendinden asla şüphe etmeyen yapısının büyüsüne kapılmıştım. İnce bir zehir gibi Seungmine aşık olmuştum.

Aslına bakacak olursam belki de beni sevdiğinine sadece ben inanmak istemiştim ama çok iyi rol yapıyordu Seungmin. Jeongin için beni yakından gözlediğini bilemezdim sonuçta.

Gözünde yaşlarla yumuşakça öperdi beni, yalan olduğuna inanmak istememiştim. Beraber geçirdiğimiz gecelerin yalnızlığını dindirdiğini söylerdi her zaman bana. Nasıl inanırdım ki rol olduğuna.

Tabi ki işler her zaman istediğimiz gibi gitmezdi. Benim aşkım ne kadar gerçekse onunki de o kadar yalandı ve bunu karşıma geçip alayla açıklarken gözlerimdeki kırgınlık umurunda olmamış, tanıştığımız kafede beni terk etmişti. Arkasından bakmamıştım, o da zaten bana dönmemişti.

O günden sonra daha da hassaslaşmıştım yalan konusunda. İşte Jisung'u kandırıp kalbini kıran Hyunjin'e bu yüzden bu kadar sert çıkışmıştım. Hatta Hyunjin'i iyice dövmüştüm ama hala pişman değildim. Aşık birini kandırıp kalbini parçalamak en büyük günahlardan biriydi bana göre

another day maybe never ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin