Günler günleri kovaladı ve nihayet yaz tatili yaklaştı. Artık okulun son haftasıydi. Maalesef Jimin'in istediği olmamış ve biricik hyungu sağlıklı bir şekilde dönememişti meleğinin yanına. Bunun için üzgün olsada, babasının verdiği söz için mutluydu Jimin. Babası söz verdiği gibi onu Amerika'ya, hyungunun yanına götürecek, o da hyungunu görebilecekti. Bu yüzden çok heyecanlıydı. Sürekli, onunla karsilacaği anın hayalini kuruyordu.
Ama maalesef hayat bazen planladigimiz gibi olmuyordu. Karne günü gelip çatmıştı. Notları çok iyiydi elbette, hyunguna verdiği sözü tutmuştu. Üstelik kilo da almıştı. "Yoongi hyung, hem beni sağlıklı görecek hemde notlarımın iyi olmasından dolayı benimle gurur duyacak" dedi kendi kendine. Hyungu ile şakalaşarak evlerine geldiler. İkisi de çok mutluydu, çünkü ikiside iyi bir karne getirdiği için ailesi çok sevinecekti.
Eve geldiklerinde, karşılarında halasını görünce çok şaşırdı Jimin. Hemen koşup boynuna sarıldı. "Halacim, ne zaman geldin, çok sevindim seni gördüğüme." "Bende birtanem bende sizi gördüğüm için çok mutlu oldum. Karneler nasıl?" diye soran halasina hemen karnesini gösterdi. Sonra, "annemler nerede?" diye sordu iki kardeş. "Dedeniz rahatsizlandi tatlım, anne ve babanız acilen Busan'a onun yanına gittiler, bende onlar gelene kadar yanınızda kalacağım." diye cevapladı halalari. Jiminde, hyunguda çok üzülmüştü. Öyle ki, o gün ilk kez hyungunu aramayı unuttu. Yemek yiyip biraz sohbet ettikten sonra derin bir uykunun kollarına bıraktı kendini.
Diğer yandan Yoongi, biriciğinden telefon bekliyor, uyumamak için direniyordu. Ama, beklediği telefon gelmedi ve o da kırgın bir şekilde uykuya daldı. Meleği söz verdiği günden beri ilk defa aramamisti Yoongiyi. Ertesi günde aramadı Jimin, dedesi yoğun bakıma alındığı için o da halası ve Jin hyungu ile Busan'a gitti. Yoongi, sürekli aklıňdaydı ama onu üzmemek için arayamiyordu.
Bir kaç gün böyle geçti. 1 haftadır, Busandaydilar ve artık hyungunu çok özlemişti Jimin. Artık dayanamadı ve aramaya karar verdi. Telefon defa kez çalmasına rağmen açan olmadı. İki saat sonra tekrar denedi Jimin. O gün defalarca aradı ama telefonu açan olmadı. İçini büyük bir endişe kapladı, ya ona birşey olduysa ya ben aramadım diye benimle konuşmak istemiyorsa diye çok korkuyordu. Bu yüzden ağlayarak uykuya daldı.
Ertesi gün büyük bir acı yaşadı Jimin ve ailesi; dedesi vefat etti. Jimin dedesini çok seviyordu. Her yaz mutlaka Jin hyungu ile beraber birkaç hafta dedesinin yanında kalır, onunla keyifli vakit geçirirlerdi. Dedesinin pastanesi vardı, orada türlü türlü tatlılar, pastalar yaparlar ve çok eğlenirlerdi. Şimdi yazları kimin yanına gelip, pasta yapacağız? Kim mutfağı una buladık diye bize kızacak? Satranç oynamayı bile ondan öğrendim, ben kiminle satranç oynayacağım? Aklına sürekli dedesi ile anıları geliyordu. Bir kaç gün böyle sessiz sakin geçti. Dedesini kaybettikten sonra anladı Jimin, ölümün ne demek olduğunu. İçini büyük bir acı kapladı. Ya, hyungumu da kaybedersem, ben ne yaparım diye düşündü. Günlerdir aramamisti Yoongiyi. Telefonu çaldırdı, çaldırdı, yine açan olmadı. Bu yüzden endişesi daha da arttı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı ki telefonu çaldı. Evet arayan o olmalıydı, zaten numarası ailesi, Tae, Hoseok ve Yoongi hyungu dışında kimse de yoktu. Ama oydu işte arayan biricik hyunguydu.
Yoongi: "jimin!"
Jimin: Konuşmak istiyor ama sesi çıkmıyordu. Birden hıçkırarak ağlamaya başladı.
Yoongi: "Jimin, neyin var meleğim? Neden ağlıyorsun?"
Jimin: "Hyung, ben özür dilerim, sözümü tutamadım, ne olursa olsun her gün seni arayacaktım ama yapamadım."
Yoongi: "Ağlama birtanem, yalvarırım ağlama! Biliyorum birşey olmuş, yoksa sen beni arardin."
Jimin: göz yaşları arasında "Dedemi kaybettik hyung. Bizi bırakıp gitti. Benim her yazım onun pastanesinde pastalar tatlılar yaparak geçerdi hyung. Benim dedem melek gibiydi, sürekli gülümser etrafa neşe sacardi. Beni ona benzetiyorlar biliyor musun? Adımız bile aynıydı. Ve şimdi o yok hyung. Ne yapacağım ben şimdi? Ölüm, korkunç bir şey, sevdiklerimizi koparıyor bizden."
Yoongi: "Biliyorum meleğim ama herkes bir gün ölecek. Bu, herkesin başına gelecek. Lütfen sakin ol ağlama artık."
Jimin: "Hayır hayır, sen sakın ölme, söz verdin bana, beni yalnız bırakamazsin. Sakın ölme hyung, sende dedem gibi beni bırakma yoksa bende peşinden gelirim. Yaşayamam ki ben sensiz."
Yoongi: "Birtanem benim, söz verdim ya ben sana. Sen aramadigin günlerde bile mücadele etmeyi bırakmadım."
Jimin: "Özür dilerim hyung, ben hastasın ve üzücü şeyler senin minik kalbini daha da yorar diye arayamadim ama bir an bile aklımdan çıkmadın, yemin ederim."
Yoongi: "Düşünceli meleğim. Yalan yok her gün aramanı bekledim. Telefon her çaldığında acaba o mu diye kalbim öyle çarptı ki birtanem, sesine öyle muhtacım ki. Ne kemoterapiye ne ilaçlara benim yalnızca sana ihtiyacım var. Ama, arayamamanın mutlaka bir sebebi olduğunu düşündüm. O yüzden, fazla üzülmedim. Bunun için kendini suçlama tamam mı? Ne demiştik, birbirimizi arayamasakta sen benim kalbimdesin bende senin biliyorsun."
Jimin: "Biliyorum hyungnim. Ama, senin nasıl güzel bir kalbin var öyle. O kalpte olduğumu bilmek öyle güzel ki sende benim kalbimdesin ve değerli bir hazine gibi saklıyorum seni kalbimde. Kalbimdeki en değerli hazinesin hyung, seni çok seviyorum."
Yoongi: "Bende seni çok seviyorum minik meleğim."
............
Minicik kalplerinde taşıdıkları, yaşlarından büyük sevgileri ile sizce de çok tatlı değiller mi?😻🐣

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letters that cannot be sent/Yoonmin
RomanceJimin, Busanlıydı ve ailesi ile birlikte Busan'da yaşıyordu. Jimin'in sınıf öğretmeni, sosyal medyanın ilişkileri yozlaştırdığından şikayetçiydi. Bir gün öğrencilerine, kendisinin küçükken bir mektup arkadaşı olduğundan ve kendisiyle hala görüştüğün...