Aradan geçen bir kaç yılda minik Jimin ve biricik hyungu Yoongi, birbirlerine daha da bağlanmış, birbirlerinden ayrı hiçbir şey yapamaz olmuşlardı. İkisininde başka arkadaşları olmuş ama birbirlerinin en değerlisi olmaya devam etmişlerdi.
Jimin, 15 yaşında lise 2. sınıf öğrencisi, Yoongi ise artık üniversiteye hazırlanan bir lise son sınıf öğrencisiydi. İkiside derslerinde oldukça başarılıydı. Okulun ikinci dönemindeydiler, yani, birkaç ay sonra, okul bitecek ve Jimin'in en değerlisi mezun olacaktı. Bu durum, Jimin'i çok üzüyordu. Çünkü, artık aynı okulda olmayacaklardı; buda demek oluyordu ki; Yoongi'yi daha az görecek, öğlenleri onunla yemek yiyemeyecek, okula onsuz gidip gelecekti. Ya, hyungu başka bir şehirde daha da korkuncu başka bir ülkede üniversiteye giderse, o zaman ne olacaktı; araya mesafeler girecek, gözden uzakta olan gönülden de ırak olurmuş misali, hyungu sarı civcivini unutup, hayatına başkasını alırsa diye ödü kopuyordu.
Bunlar o kadar yersiz korkulardı ki, Yoongi'nin meleğinden uzaklara gitmeye hiç niyeti yoktu, bunun için bırakın başka bir ülkeyi başka bir şehre gitmeyi bile düşünmüyordu. Hem, Busanda da çok iyi imkanlara sahip üniversiteler vardı. Ama ailesi öyle düşünmüyordu. Biricik oğulları, harika bir piyanist olacaktı bu yüzden çok iyi bir konservatuarda okumalı, mesleğine iyi bir başlangıç yapmalıydı. Onlarda, Yoongi'nin, biriciğinden ayrılmak istemeyeceğini biliyor, ama, onun güzel bir gelecek elde etmesi için gerekirse mesafelere katlanması gerektiğini düşünüyorlardı. Bunun için, Jeonkook' da anne ve babasını destekliyordu. Aslında onun amacı farklıydı, Jimin'e olan öfkesi geçen yıllara rağmen geçmemiş daha da artmıştı. Çünkü, hyungu, derslerden geriye kalan tüm zamanlarını Jiminle geçiriyor, Jk, ne zaman onunla birşeyler yapmak istese, Jimin ile planı olduğunu söylüyordu. Bunun için Yoongi'ye de kızgındı ama onu öyle çok seviyordu ki öfkesi hemen diniyordu. Hyungu yurtdışında bir üniversiteye giderse, ailesini de ikna edip, hyungu okulunu bitirene kadar ailecek oraya yerleşmeyi planlıyordu. Hem belki kendisi de üniversiteyi orada okur, Kore'ye hiç dönmezler, Jimin, Yoongi'nin hayatından tamamen çıkardı. Bunun imkansız olduğunun o da farkındaydı ama imkânsız sözcüğü onun lugatinda yoktu.
Herkesin gelecekle ilgili böyle karmaşık planları varken, bizim tatlı miniklerimiz, kalplerinde birbirlerine duydukları büyük aşk ile yanıp kavruluyordu. Aşk, diyorum çünkü ikisi de kalplerindeki bu büyük bu anlaşılamaz duygunun basit bir abi kardeş sevgisi değilde, yüreklerini kora çeviren büyük bir aşk olduğunun farkındaydılar. Önce Yoongi, farketti bunu. Sınıfındaki yakın arkadaşlarından birisi ona bir kıza olan aşkını anlatırken bahsetmişti neler hissettiğinden. Yoongi, arkadaşından dinledikçe, kendisininde Jimin'e karşı aynı hisleri beslediğini farketti. Önce, inkar etmek istedi, çünkü Jimin de bir erkekti, "bu nasıl olur" dedi kendi kendine. Ama duygularından kaçamadı. Yaşadığı farkındalikla artık onunla bir araya geldiğinde kalbi daha farklı atıyor, farklı istekler uyaniyordu minik ruhunda. Mesala artık, onu herkesten kıskanıyor en fenası da onu öpmek istiyor, evet evet onu öpmek istiyordu ama yanağından değil, dudağından. İçsel bir çatısma yaşıyordu. Kendisine öğretilenler, toplumun dayatmaları bunu nasıl yapabilirdi. "Olmaz" dedi kendi kendine "bunu yapamayız, ikimizde zarar görürüz, insanlar, bunu kabul etmez, benim meleğimin kalbi çok hassas kendisine edilecek hakaretleri zorbalıkları kaldıramaz." Bu düşünceler, son zamanlarda üniversite seçiminde acaba ailemi mi dinlemeliyim diye düşünmesine neden olmaya başlamıştı.
Jimin ise daha yeni tanımıştı aşk kelimesini. Yoongi, sınavlara hazırlanmak için etüte kaldığı bir gün, Tae ile film izlerlerken, genç delikanlı aşık olduğu kıza hislerinden bahsederken o da Yoongi gibi farketmisti gerçeği evet o, hyunguna aşıktı. Çünkü, şu koskocaman dünyada onun kadar sevdiği, onun kadar değer verdiği kimse yoktu. Üzerine titrerdi hyungunun Jimin, en ufak bir rahatsızlığında ondan çok acı çekerdi, o ağladığında dünyası başına yıkılır, kalbine sancılar girerdi, kar tanesi hep mutlu olmalıydı, iyi olmalıydı, mutluluktan bile olsa güzel gözlerinden inci taneleri dökülmemeliydi. Aşktan hiç korkmuyordu Jimin,ama reddedilmekten korkuyordu. Ya hyungu ona olan aşkını farkettiğinde onu istemez, ondan uzaklaşırsa en kötüsü de ondan nefret ederse, ne yapardı o zaman. Bununla baş edemezdi Jimin, onsuz yasayamazdi. O yüzden Yoongi ile bu konuyu konuşmayı bir kaç sene ertelemeye karar verdi. Liseyi bitirip yetişkin bir insan olduğunda açılacaktı Yoongisine. Evet Yoongi'si, Jimin'in Yoongi'si, "onu kimseye vermem, o benim bende onunum" diyordu.
Zaman akıp geçiyor, mezuniyet günü yaklaşıyordu. O gün yaklaştıkça, Yoongi de, Jimin de birbirlerinden ayrılacakları için her anlarını beraber geçiriyorlardı. Bu arada Yoongi, üniversite sınavını kazanmıştı, başka bir şehir yada ülkeye gitmek istemiyordu ama maalesef bu da seçenekler arasındaydı. Çünkü, annesi yabancı bir firma ile anlaşmış, eşi ve çocukları ile birlikte Florida'ya yerleşmeye karar vermişti. Hem, Yoongi'nin okulu bitmiş ve üniversiteye orada devam edebilirdi hem de Jk' de orada daha iyi koşullarda büyüyebilirdi. Henüz çocuklarına bundan bahsetmemiş sadece eşi ile paylaşmıştı bu durumu.
Jimin: "Hyung, tercih sonuçları ne zaman açıklanacak?"
Yoongi: "İki hafta sonra civcivim."
Jimin: "Başka bir şehire gitmeyeceksin dimi."
Yoongi: "Tabii ki."
Jimin: "İçim rahatladı hyung. Senden uzakta kalamam biliyorsun. Zaten aynı okulda olamayacağız artık bari aynı şehirde olabilelim. Seni eskisi kadar göremesemde bu şehirde olduğunu bilmek bir nebze içimi rahatlatacak."
Yoongi: "Bende senden uzak kalamam ki birtanem." dedikten sonra sımsıkı sarılıp, meleğinin güzel kokulu saçlarına minik öpücükler kondurdu. Jimin'de Yoongi' sinin bedenine daha da sıkı sarıldı.
Jimin: "Hyung, mezuniyet balosuna gidecek misin?"
Yoongi: "Aslında gitmek istemiyorum ama sen istersen beraber gidebiliriz."
Jimin: "Gerçekten mi hyung?"
Yoongi: "Mezuniyet balosu için sen benden daha heveslisin biliyorum ve ben meleğimin istediklerini yapmaktan onur duyarım."
Jimin: "Ne giyeceksin peki, gerçi sen o kadar yakışıklısın ki, çuval bile giysen yakışır."
Yoongi: "Demek çok yakışıklıyım?"
Jimin: "Evet. Benim hyungum dünyanın en yakışıklı insanıdır."
Yoongi: "Hey, sakin ol, hem Jin hyungun duymasın sakın."
Jimin: "Bende Jin hyungumdan sonra dedim zaten."
Yoongi: "Seni minik yalancı. Neyse, inanalım bari. Bu arada ben smokin giyeceğim, sen ne giyeceksin peki?"
Jimin: "Bende smokin giyeceğim tabi. Hyungumun yanında onun kadar yakışıklı olmalıyım."
Yoongi: "Sen zaten çok yakışıklısın şapşal."
Beklenen gün gelmiş Yoongi, balo için güzelce hazırlanmış ve Jimin'in dediği gibi çok yakışıklı olmuştu. Bu arada hazırlanan birisi daha vardı. "Hyung, nasıl olmuşum?" "Çok yakışıklı olmuşsun da hayırdır nereye gidiyorsun Jk." "Nereye olacak bir tanecik hyungumun mezuniyet balosuna gideceğim." "Ama, birtanem konuştuk ya bunu, baloya Jimin ile gideceğim." "Bende gelirim ne olacak ki, bir kişiden fazla kişi gelemiyor mu sanki." "Gelebilir ama biz başbaşa gidecektik." "Başbaşa gitmek ne ya, siz sevgili misiniz, o bok böceği alt tarafı senin arkadaşın ve benim onun yarısi kadar değerim yok senin gözünde."
"Bunu nasıl söylersin, seni ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun Jk." "Sevme istemez, o çok sevgili sarı kafa ile istediğin yere git, ben gelmiyorum artık" dedikten sonra koşarak giden kardeşinin arkasından bakakaldı Yoongi.Jimin, hazırlanmış, Yoongi'yi bekliyordu. Balo saati yaklaşmasına rağmen Yoongi, hala gelmemişti. Jimin, daha fazla dayanamadı ve hyungunu aradı ama telefon defalarca çaldırmasına rağmen Yoongi, cevap vermiyordu. Tekrar tekrar aradı Jimin ama hala cevap veren yoktu. Sonra, Yoongi'nin annesini aradı ona da ulaşamadı. Son çare Jk'i aradı, üçüncü çalışından sonra telefon açıldı.
Jimin: "Alo Jeonkook ben.."
Jeonkook: "Ne var ne istiyorsun?"
Jimin: "Ben hyungu bekliyordum, birlikte baloya gidecektik ama hala gelmedi, aradım, ulaşamadım da."
Jeonkook: "Geliyordur merak etme, senin yüzünden tartıştık zaten, birde utanmadan beni arıyorsun."
Jimin: "Ben ne yaptım ki?"
Jeonkook: "4 yıl önce hyungun hayatına girdin, defalarca hastanelere düştü senin yüzünden. Benden uzaklaştı, tüm hayatını sana adadı. Çok daha iyi üniversitelere gitme şansı varken, sırf senden uzaklaşmamak için tüm imkanları elinin tersiyle itiyor. Bu akşam, onunla baloya gidecektik ama seninle başbaşa gitmek istediğini söyledi. Onun için senden önemli kimse yok ama ben onun biriciğiydim sen hayatımıza girmeden önce. Umarım en kısa zamanda hayatımızdan çıkarsın, senden nefret ediyorum." Jimin, yüzüne kapanan telefon ile kala kaldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/285684315-288-k50198.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letters that cannot be sent/Yoonmin
RomansaJimin, Busanlıydı ve ailesi ile birlikte Busan'da yaşıyordu. Jimin'in sınıf öğretmeni, sosyal medyanın ilişkileri yozlaştırdığından şikayetçiydi. Bir gün öğrencilerine, kendisinin küçükken bir mektup arkadaşı olduğundan ve kendisiyle hala görüştüğün...