Helüüü diyoruuuumm!
Nasılsınızzz?
Sizi daha fazla bekletmeden söyle alayımmmm!
İyi okumalarr!
🌜🌚🌛
"Kalbimin atışları kalbinin atışlarına dokunuyordu."
🌜🌚🌛Yanımdaki Aiden'a bir bakış attım. Tüm dikkatiyle dersi dinliyordu. Ya da öyle gözüküyordü.
Gergindi. Fazlasıyla gergindi. Artık daha fazla gelişen duyularım bunun iyi bir gerginlik olmadığının farkındaydı. İçimdeki hislerin de bundan pek bir farkı yoktu. Elindeki kalemi döndürüyordu. Bacağını ilk başlarda sallıyordu lakin sonra kendini durdurmuştu. Sallamamak için kendini zor tuttuğunu kasılan bacaklarından anlayabiliyordum. Gergindi ve stres altındaydı. Ayrıca derste bana kaçamak bakışlar atıyordu. Neden?
Teneffüslerde ise ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Ben konuşmak için inatla çabalasam da o beni sadece geçiştiriyordu. Benimle konuşmak istemiyor gibi bir hâli vardı. Ayrıca bakışlarının derininde çok büyük bir pişmanlık ve acıma görüyordum. Bir derste altıncı defa çenesini kaşıdı. Bayan June'a bir göz atarken onun dersiyle ilgili olduğunu gördüm. Kurtların dolunay laneti falan filan. Nefesimi verirken beynimde gerçekleşen çınlama ile yüzümü buruşturdum. Bu işi kesinlikle beceremiyorlardı!
Bir anda yanımdaki Aiden'ın ayaklanması ile ona doğru başımı kaldırdım. "Ne oldu?" dedim meraklı bir sesle. Gözleri bana değmedi bile.
"Kütüphaneye gideceğim. Geçen gün bir kitap almıştım. Onu bırakacağım." Elinde hiçbir şey yoktu.
"Herhalde kitap gökten yere iniyor." dedim alayla. Ama asıl yapmak istediğim sorgulamaktı.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu sertçe. "Bu nasıl bir ima?" Kaşları çatık, bakışları soğuktu.
"Bir şey demek istemiyorum. Bunu da nereden çıkardın?" dedim gülerek. Nefesini verirken yüzü gevşedi.
"Özür dilerim. Sadece fazla gerginim. Bunu sana yansıtmak istememiştim." Ben de hem ona yol vermek hem de güven vermek amaçlı ayağa kalktım.
"Bana anlatabilirsin Aiden." Yüzümde anlayışlı bir ifade belirdi. "Herkesin zor günleri olur. Bunları tek başına atlatmak zorunda değilsin." Elimi omzuna koydum. Gözleri omzundaki elime kaydı. Adem elması hareketlendi.
"Bazen bir şeyleri kendi içinde çözmek zorundasındır Eleanor. İzin ver bunu kendim çözeyim." Yüzümde küçük bir tebessüm belirirken ona yol verdim.
"Peki. Ama bana yalan söylemen gerekmiyor." dedim ona hüzünle bakarken. Belki de içimdeki her şey bir kuruntudan ibaretti. Sonuçta herkes zor dönemlerden geçebilirdi. Her şeyi kendime bağlamam gerekmiyordu. "O kadar salak değilim."
Gözlerini kaçırdı. İçimdeki kuruntular daha da arttı. Çok çelişkiliydi. O sesleri bastırdım. "Sen çok akıllı bir kızsın Eleanor. Asla öyle düşünmek gibi bir hataya düşmem." İçimdeki ses tam olarak böyle bir hataya düştüğünü bağırarak dile getiriyor nedense Aiden.
"İyi. Öyle olsun." dedim gülerek.
"Görüşürüz." Amfiden çıkarken arkasından öylece bakıyordum.
"Herhâlde Marcus bitti Aiden'a başladın Eleanor." diyen ses tabii ki de Sharon. Ona doğru baktım. Artık Sharon'dan gıcık kaptığımdan emin değildim.
O da hepsi gibi Meclis'in bir kölesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE KANI
FantasyEleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan bir çocuktu. Ama artık büyümüştü ve bunları savunup tekrar deli olamazdı. Çocukluk arkadaşı olan Cal...