Heelllooooooooo!!Nasılsınız bakemmm???
Gününüz nasıl geçiyooorrr??
Ummmarımm güzel mi gizle bir gün geçiriyorsunuzduuurr!!!!!!
Minnoşlarımızı aydınlatsak mıı???
İyi okumalar dilerimmmm!
🌜🌚🌛
"Çalınan gülüşler vardı, parlaklığı yitirilen göz vardı, kana dolanan eller vardı. Ve dahası kirlenen ruhlar vardı. "🌜🌚🌛
Huzur neydi tam olarak? Bu sorunun cevabını verebilen birine daha rast gelmemiştim. Bunu belki benim asosyal olmama da bağlayabilirdik ama gerçekten huzuru ölmeden kaç kişi tadıyordu?
Hayatım boyunca sürekli bir mücadelem vardı. Sürekli bir savaş döngüsü içindeydim. Tüm bu döngüye girmeden önce normal hayatlar içinde anormal bir hayatım vardı. O zaman o insanların arasında kendime güçlüyüm diyebiliyordum. Çünkü kendimi korumayı biliyordum ama şu an... Mesele güç olunca aklıma sadece dövüş veya fantastik güçler gelmiyordu. Aklıma kontrol geliyordu. Kontrol sizdeyse bir şeyleri başarırdınız. Bay Canavar çok güçlü değildi belki ama kontrol ondaydı. Diğer Temsilciler için de aynı şeyi söyleyebilirdim. Sahi tek suç Bay Canavar'da mıydı? Diğerleri? Onlar kötü değil miydi?
Kontollü müydüm? Hayır. Kontrol bende değildi. Ama öğreniyordum, öğrenmek zorundaydım. Dik durmak değildi mesele, mesele eğilseniz de düşseniz de yeniden karşı koyabilmekti. Dik veya değil, tekrardan ayağa kalkmak, kırık bir şekilde durmaktı mesele. Her zaman dik kalamazdık ki. Bazen kötü de olmak gerekiyordu. Kötü olmadan iyiden haberimiz olmazdı.
Marcus'un sinir krizini Danny anlatmıştı ve kendimi kötü hissediyordum. Ama bir inancım vardı, bir yolum vardı ve bu yolda kötü de hissedecektim, düşecektim de. Ama yine ayağa kalkacak, yine gülecektim. Eğer şartlar bunu gerektiriyorsa yapardım, en iyisiyle.
Başım ağrıyordu. Boğazım tahriş olmuştu ve aynı zamanda üzerimde yoğun bir halsizlik vardı. Bunun nedeni kurt boğan ve mine çiçeğiydi.
Kural 1: Zarar verilen her şeyi koza çevir.
Zaaf diye bir şey yoktu. Algılar vardı. Beni düşüren şey beni daha güçlü yapabilirdi. Bay Canavar bunu atlıyordu işte. Caleb'ı benim zaafın olarak görüyordu ama ben onun için baş kaldırıyordum. Zaaf dediği şey beni daha güçlü kılıyordu. Beni Marcus'un zaafı olarak görüyordu ama Marcus benim için ona baş kaldıracaktı. O, bizim güç aldığımız şeylere zaaf diyordu ama asıl gücün kalpten geldiğinden bir haberdi.
Aynadaki dudağım dudağımın kıvrılması ile aynı anda kıvrıldı. Bazen sadece aynaya bakmaya ihtiyacım oluyordu. Yüzüme değil, ruhuma. Kendime bakmak istiyordum. Kendimle tartışmak, kendime hatırlatmam gerekiyordu. Ela gözlerimin ardındaki kişinin hâlâ Eleanor olduğunu görmeliydim. Ben oradaydım, ben gelişiyordum ama ben değişmemeliydim. Sahi ruhum değişmeyi kaldırabilir miydi?
Yüzümde bir gülümseme yoktu. Gülmek her zaman ruhuma bir ferahlık saçmıştı. Bana ne olursa olsun günün sonunda gülebileceğimi hatırlatıyordu. Karanlığın sadece kötülüklerle değil iyiliklere de gelebileceğini hatırlatıyordu. Göğsüm şiddetle inip kalktı. Geçirdiğim tüm kötü her şey göğsümde birikmişti sanki ve ben her nefes alışımda onlara karşı direniyorum sanki. Çok kötü günler geçirdiğimi biliyordum. Ama şunu da iyi biliyordum ki, kötü olan her şeyin sonunda bir iyilik de gelirdi. Bu günler de geçecekti. Hep geçerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE KANI
FantasyEleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan bir çocuktu. Ama artık büyümüştü ve bunları savunup tekrar deli olamazdı. Çocukluk arkadaşı olan Cal...