Günün ikinci hellosundaaaaaaaaaaann!
Ummmarımm daha daha iyisinizdirr!
Hiç tutmadan sizi ben bölüme aktarayımm!
Bir de hazır okuyorken yıldıza mı dokunsak ne?
🌜🌚🌛
"İplerin onun elinde olduğunu savunuyorlardı, daha ipleri kimin ördüğünü bilmeden."🌜🌚🌛
Yumruğumu kum torbasına daha sert geçirdim. Bay Lionel'in isteğini yerine getiriyordum ama bu durumdan pek memnun değildim. Herkesin gözünün önünde küçük düşmüştüm. Kendimi tekrar ve tekrar telkin ettim; Böyle olmak zorunda.
Saatlerdir spor aletleri ve kum torbası ile haşır neşirdim. Kaç saat geçmişti tam olarak bilmiyordum ama kesinlikle altı veya yedi saatten fazla geçmişti. Vücudum yorulmuştu. Ben bir insandım! Yani en azından sayılırdım. "Sence de çok kötü vurmuyor musun?" diyen kız sesi ile irkilerek başımı hemen yan torbayı yumruklayan kıza çevirdim. Kızıl saçlarını tepeden toplamıştı. Keskin, koyu mavi gözleri bende değildi. Üzerindeki siyah atlet sayesinde her kum torbasına vurduğunda gerilen kaslarını görebiliyordum. Dudakları sanki az önce o konuşmamış gibi birbirine sıkı sıkı kenetliydi.
"Nasıl yani?" diye sordum kaşlarımı hafifçe havalandırarak. Bakışları beni buldu. Alnından süzülen terler eşliğinde yerde duran su matarasını aldı ve bana cevap verme zahmetinde bulunmadan şu matarasını ağzına dikti. Tamam, bu kabaca bir davranıştı. Su matarasının kapağını çevirirken hâlâ onu izliyordum. Hayır, bir şey deyip kenara çekilemezdi.
"Şöyle ki elini çok kasıyorsun. Bu hareket hızını engelliyor. Ve ayrıca darbesi daha az yumruklar atmanı sağlıyor." Bandajlarla sarılmış ellerime baktım. Bakışlarımı geri ona çevirdiğimde dudaklarıma hafif bir tebessüm kondurdum. Bu işe bir yerden başlamak gerekiyordu. İlk gün önemli falan değildi.
"O hâlde bana tam olarak nasıl vuruşlar yapmamı öğretir misin?" dedim tatlı bir gülümseme eşliğinde. Şu an masum göründüğümü umuyordum. Yani bana öğretmek istemesi muhtemeldi.
"Hayır." dedi ve bana hiç de tatlı olmayan bir gülümseme yolladı. Gülümsemesi saniyeler içinde sönerken tekrar kum torbasına doğru döndü. Tamam, karşımdaki bu kız kesinlikle kabaydı.
"O zaman niye hatamı söyledin ki?" diye sordum başımı hafifçe iyi yana sallayarak. Ellerini kum torbasına vurmak için hazırlarken bana yandan dudaklarındaki hafif bir tebessüm eşliğinde baktı.
"Bil diye." dedi alayla. "Çok zayıf görünüyorsun. Senin yüzünden bakışlar bana da kayıyor." Acaba buraya insanları alırken gıcıklık testine göre mi alıyorlardı? Hayır, yoksa her konuştuğum insan gıcıkken aksi mümkün olamazdı.
"Zayıflığım sadece bir dönem sürer o hâlde." dedim ben de kum torbasına dönerek. "Ben gölgeyim." Bu sefer ben ona yandan bir bakış attım. "Sizin türlerinizin hepsini taşıyorum, Cadı. Kanım bile size güç veriyorken zayıf olmam pek de mümkün değil." Enerjimi tüm vücudumda hissederken bu sefer kum torbasına yorgunlukla değil tüm gücümle vurdum. Her hatamı düzeltmiştim.
"Bu havalı lafların sadece laf olarak kalıyor, Gölge." derken onun da işine döndüğünü yandan bakınca gördüm. Nefeslenerek gülerken bir yumruk daha attım kum torbasına. Kum torbası vuruşumun şiddeti ile arkaya doğru sallanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE KANI
FantasyEleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve vampirler tarafında öldürüldüğünü savunan bir çocuktu. Ama artık büyümüştü ve bunları savunup tekrar deli olamazdı. Çocukluk arkadaşı olan Cal...