%56

2.3K 219 237
                                    

Kaşlarımı çatmakla yetindim. Haklıydı. Çocuk gibi davranıyordum. Ama kesinlikle aynı şey sayılmazdı. Ben Chris ile bu olaylar başlamadan önce de sevgiliydim. Bilmeye hakkı vardı.
"Her neyse."

Sonraki bir saat içinde çok fazla konuşmamıştım. Doğrusu Hyunjin ne dese yapmacık kahkahalar atan Giselle zaten sinirimi yeterince bozmuştu, özellikle yaptığına yemin edebilirdim.

Varlığımı unuttukları sırada gitmek için bahane arıyordum ki zil çalmıştı ve bu fırsatı değerlendirerek ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Daha fazla durmanın bir anlamı yoktu.

Hyunjin'in de benimle birlikte ayağa kalktığını adım seslerinden anlamıştım. Tam kapıdan çıkacakken bileğimden yakaladı ve kendine doğru çekti. Şimdi yüzlerimizin arasında çok az bir mesafe vardı. Parfümünü istemsizce içime çektim. Çok güzeldi kokusu.

"Nereye gidiyorsun bakalım?"
Bileğimi kurtarmaya çalışıyordum çünkü o gün yaptığı gibi yine çok sıkı tutuyordu.
Elinin ayarı yok muydu bunun?

Ve yanlarında oluşum sanki bir şey değiştiriyormuş gibi gitmememi istemesi saçmaydı.

Sonunda acıttığını farketmiş olacak ki elini gevşetti ama hala tam olarak bırakmamıştı.

"Gitar çalışını dinlemek için geldim ben, flörtleşmenizi izlemek için değil."

Gözlerini yüzümün üzerinde dolaştırdı. Bunu hep yapıyordu. Hep yüzümü inceliyordu. Ben ise doğrudan gözlerine bile bakamıyordum.

"Git madem, seni zorla tutamam ya."
Bileğimi bıraktı. Gitmeden son kez Giselle'e baktım. Ayaklarımı yere sürüyerek arkamı döndüm ve uzaklaşmaya başladım. O ise gitar odasına geri dönmüştü.

Koridorun sonuna neredeyse vardığımda yine o şarkıyı çaldığını duydum. Onun evindeki tuvalette eşlik ederken yüzümde fondötenle beni yakalandığı şarkı.

O gün yaşananları unutmuştur sanıyordum ama anlaşılan hala aklındaydı ve şimdi benim duymam için çalıyordu.
"Bir şekilde kendini affettirmeyi biliyorsun." diye mırıldandım kendi kendime.


Kalan günler tahmin ettiğimden hızlı geçmişti. O günden sonra Hyunjin'le neredeyse hiç konuşmamıştık. Ama bugün tekrardan okula döndüğünde karşılaşmamız kaçınılmazdı.

Bir de telefonumu bulabilsem. İki gündür bakmadığım yer kalmamıştı ama hala bulamıyordum sanırım bugün de okula telefonsuz gidecektim.

Her zamanki gibi otobüs durağında bekliyordum. Biraz gergindim çünkü kaybettiğimde çok sarhoştum ve şu an o telefon her yerde olabilirdi.

Daha sınıfa varmadan onunla karşılaşmıştım bile. Bunun olacağını biliyordum ama o kadar da erken değil.
"Felix."

Yanına gittiğimde korkunç gözüküyordu.
"Hyunjin bu halin ne? Uyuduğuna emin misin sen, zombi gibi gözüküyorsun."

"Sen ilk önce o mesajları açıkla Lix." Bu çıkışı karşısında afallamıştım.
"Ne mesajından bahsediyorsun?"
Cebinden telefonunu çıkardı ve imalı bir şekilde ekranda yazan mesajı okudu.
"Tek bir hareketin beni tahrik edebiliyor. Ve ben ah- seni istiyorum. "

Ona anlam veremeyen bakışlar attıktan sonra tek kaşını kaldırdı sorgularcasına.
"Bunları yazan ben-"
Sözümü kesip mesajı okumaya devam etti.
"Chris gittiğinden beri çok yalnızım, ama artık sadece seni arzuluyorum."

"Oha bunları yazan ben değilim!"
"Emin miyiz?" diye sordu. Paniklemiştim tüm yüzüm yanıyordu. Telefonum kaybolmamıştı çalınmıştı ama bunu ona nasıl açıklayacaktım?

"Kaybettim." Diyebildim sadece. Sesim düzgünce çıkamamıştı bile.
"Neyi kaybettin kendini mi?"
"Hayır aptal telefonumu kaybettim."

Biraz fazla yüksek sesle söylemiş olacağım ki karanlık koridordaki tüm yüzler bize dönmüştü.

Birkaç saniye etrafa bakındıktan sonra tekrar gözlerimiz buluştu. Gözyaşlarım tam da zamanını buluyordu gerçekten.

Islanan kirpiklerime bakıp "Oha dur bu kadar gerileceğini düşünmemiştim özür dilerim." dedi. Titreyen ellerimi tuttu. "Senin böyle mesajlar atmayacağının farkındayım zaten. Sadece dalga geçiyordum."

Elimin tersiyle gözyaşlarımı temizlerken kolunu kaldırdı ve saçlarımı dağıttı. Diğer eli de çoktan yanağımdan çeneme süzülmüş gözyaşlarını siliyordu.

"Şunu yapıp durmayı kes Hyunjin."
"Neyi?"
"Bir şey söyleyeceksen doğrudan söyle. Böyle lafı dolandırıp durman çok sinir bozucu."

Tamam anlamında kafasını salladı. Bir yandan içten şekilde gülümsüyordu. Tek eli hala yanağımdaydı. "Gözyaşlarını başka güne sakla*Felix. İhtiyacın olacak."

*: Save your tears şarkısına ithafen.

-

"Chris olmalı." Dedim düşünceli bir şekilde.
"Kim?"
"Mesajları atan. Şifremi sadece o biliyordu ayrıldıktan sonra değiştirmek aklıma gelmemişti. Geçen gün sarhoşken de bir şekilde cebimden almış olmalı."

Hyunjin söylediğim her şeyi dikkatlice dinlerken cebindeki telefonundan bildirim sesi geldi.

Mesajı okuduktan sonra kafasını kaldırdı.
"Ve bu akşam da beni bir bara davet ediyor."
"Tabii ki gitmeyeceksin?"
"Telefonun o ucubede kalsın mı istiyorsun Felix?"

İtiraz etmek üzereyken elini dudaklarıma götürüp beni susturdu. Parmakları dudaklarımın üzerinde birkaç saniye oyalandıktan sonra elini geri çekti "Sadece telefonu alıp geleceğim ve o bana hiçbir şey yapamaz."

İçimi rahatlatması gereken bu sözler pek işe yaramamıştı açıkçası. Gördüğüm o mesajlardan ve telefonumu çalmasından sonra Chris'ten her şeyi beklerdim.

Giderken gözlerim onu izledi ve odağımı ondan etrafa kaydırınca tüm gözlerin bizi izlediğini fark ettim. İnsanlar gerçekten boştu. Kim bilir ne çeşit dedikodulara daha ortam hazırlamıştık. Sanırım artık insanların ne düşündüğünü takmamalıydım.


neler olacak sizce?
tahminleri alayim buraya

deal | hyunlix. 🖇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin