%73

2.2K 214 147
                                    

Felix

Soluk duvarları ve tavanda cızırdayan loş ışıklarıyla iç karatıcı sayılabilecek bir hastane odasında oturuyorduk. Daha doğrusu Giselle oturuyordu ben ise odanın kapıya yakın, onlara uzak bir köşesinde bekliyordum.

Hyunjin'in yaralandığını öğrenir öğrenmez bir şekilde Instagram hesabımı bulup hastane bilgilerini vermemi istemişti.

Eh, vermeye meraklı değildim ben de ama gelirse Hyunjin'in mutlu olacağına inandırmıştı beni.

Çiçek bile getirmişti. Masanın üzerine bıraktığı kabarık gül buketinden dökülen yapraklar rüzgarla birlikte odanın her yerine savruluyordu.

Güneş pencerelerden içeri dolarken günün ilk saatlerindeydik. Sedyenin üzerinde seruma bağlı yatan Hyunjin için narkozun etkisi hala geçmemiş demişti doktor.

Dudakları şişmişti ve her an bayılacak gibiydi. Tüm hafta onu görebilmek için kapısında bekledikten sonra Giselle'in aniden gelip Hyunjin'le konuşmak için bana zaman bırakmaması sinirlerimle oynamıştı.

Kurşun birkaç santim daha yukarı gelseydi şu an hayatta olmayabilirdi demişti doktor. Buna rağmen oldukça sakin gözüküyordu. Tabii bunu ben narkoza bağlıyordum.

"Sanırım ateşim var." Hyunjin ellerini yanaklarına koymuş kendi kendine ateşini ölçmeye çalışıyordu.

"Gözlerim yanıyor." Daha kendini yeni yeni toparlıyordu. Konuşması uzun zaman bulmuştu.

"Bakayım ateşine." Dedi hemen yanındaki koltukta oturan Giselle. Makinelerin arkasında kalmış kafasını anca ayağa kalktığında görebilmiştim.
Hyunjin'in önüne gelen saçlarını sağ eliyle arkasında birleştirdi ve dudaklarını alnına bastırıp bir süre öyle bekledi.

Gözlerimi kısıp olan biteni izlerken Hyunjin'in ne tepki vereceğini merak etmiştim.
O ise sadece Giselle'in görüş alanını kapatan siyah saçlarını önünden çekmekle yetinmişti.

Bence hala neler olup bittiğini anlayabilecek düzeyde ayık değildi. Giselle'in de bunun farkında olduğunu biliyordum. Kabul etmek gerekirse komik bir manzaraydı.

Telefonumun kamerası parçalanmamış olsa belki Hyunjin'in fotoğraflarını çekerdim. Bu fikir beni gülümsetmişti. Eminim yılın geri kalanında sinirlerini yeterince bozacak malzeme de çıkardı bana.

Gelen arama sesiyle Giselle geri çekilip çantasından telefonunu çıkarmıştı. Biraz söylendikten sonra rahatça konuşabilmek için odadan çıkacakken kapının eşiğinde durdu ve son kez ona döndü.

"Bana ateşin yokmuş gibi geldi." Sonra alnına bıraktığı ize bakıp kıkırdadı. Hyunjin'in ise umrunda olduğu söylenemezdi.

Kablolarla kendine bağlanmış makineleri izliyordu. Elini atıp birkaçını kurcalamaya yeltendiyse de son anda engel olmayı başarmıştım. Bu haliyle çocuk gibiydi.
"Yapmasana" Buruk şekilde gülümsedim ve kurcalamaya çalıştığı makineleri gösterdim.

"Senin de gayet iyi bildiğin gibi, hayatın bunlara bağlı."

Giselle odadan çoktan ayrıldığında cebimden bir mendil çıkardım ve önceden onun oturduğu koltuğa oturdum.

Hyunjin'in alnını çok bastırmadan temizlemeye çalışıyordum ama bunu yaparken ne kadar yakınına girdiğimi fark etmemiştim.

Sıcak nefesi yüzüme vurduğunda utanıp geri çekildim. Sonrasında ise tekrar gözlerine bakacak cesareti toplayamadım. Aslında burada olmasının sebebi bendim tüm bu yaşadıkları benim hatamdı, kendimi affetmemiştim.

Mendildeki ruj lekelerini görene kadar o da ne yaptığımı anlayamamıştı. Gerçi temizlemekten çok daha da yaymıştım, kıpkırmızı olmuştu alnı ama bunu onun bilmesine gerek yoktu aynaya bakınca farkedecekti zaten.
Tabi bakabilirse.

"Umarım her ateşi olana aynısını yapmıyordur." Dedim yüzümde bir gülümseme oluşturmaya çalışarak. Havadaki gerginliği bozmak için uğraşıyordum.

"Felix."
"Hm?"
"Senin de ateşime bakmanı istiyorum."

"Tabii."
Elimi kaldırıp ölçmek için hazırlanırken uzanıp bana engel oldu ve sessizce gülümsedi.

"Bundan bahsetmediğimi sen de biliyorsun." Diye fısıldadı kulağıma doğru.

Gözlerini doğrudan dudaklarıma dikmişti. Sonrasında elini yanağıma koydu ve başparmağını dudaklarımda gezdirdi. Sıcacıktı parmak uçları. Yanağımı yakıyordu belki de gerçekten ateşi vardı.

Ne demek istediğini yeni anlamıştım.
"Kendinde değilsin." Diyebilmiştim sadece.
"Gayet kendimdeyim."
"Sanmıyorum."
Niye fısıldayarak konuştuğumuz hakkında en ufak fikrim yoktu.

Sol elimi göğsüne bastırarak onu kendimden uzaklaştırmayı denemiştim ama dudaklarından kaçan iniltiyle yaralı bölgesine dokunduğumu sanarak panikledim.

Gözlerini acıyla kısmış bir eliyle dokunduğum yeri tutuyordu. Ne ara ayağa kalktığımı hatırlamıyordum bile.

"Ben özür dileri- Ne diye gülüyorsun sen?"
Canının yandığı falan yoktu rol yapıyordu sadece.

"Pisliksin hyunjin. Tam anlamıyla bir pislik."
"H'si büyük olsun."
"Yeter." Diye omzuna vurdum. O ise yarasının izin verdiği ölçüde kahkaha atıyordu.

Kaşlarımı çatmış onu izlerken ben de gülmeye başlamıştım. Koltuktan aldığım yastığı yarasına gelmeyeceğini umarak ona fırlattım o da kendi yaslandığı yastıkla beni hedefledi.

İkimiz de aynı anda ıskalayınca gülmekten nefes alamayacak hale gelmiştik. Kapının aniden açılmasıyla nihayet sustuk. Giselle'in kapının dışındaki varlığını unutmuştum.

İçeri girdiğinde bize bakıp gözlerini devirdi. Telefonunu çantasına yerleştirirken Hyunjine bakıp gülümsedi. "Çabuk iyileşiyorsun bebeğim. Yarışmaya seninle çıkabileceğim için çok mutluyum."
Bebeğim mi? Yavşaklığın kaçıncı leveli bu?.

Hyunjin bu sözlerine küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Eve ne zaman dönüyorsun, bir ara bana gel de mükemmel uyumumuzu daha da mükemmelleştirelim." Girdiğinden beri bana ilk kez bakarak konuştu.
"Yalnız olduğumuzda tabi."

Bu kızı oracıkta boğabilirdim. Hyunjinden tepki bekledim itiraz eden herhangi ufacık bir tepki.

O ise sadece başını dalgınca sallayarak gözlerini kısa bir an benim olduğum tarafa kaydırdı. Birkaç saniye gözgöze geldik. Derin bakışlarından kaçırdım gözlerimi. Onun harici her yere baktım. Giselle dahil.

Hyunjin'in yanına yaklaştığında aceleyle kalkıp odadan ayrıldım. Dışarı çıktığımda sıktığım ellerimi açtım.

Kafamı çok karıştırıyordu.
Benimle oynuyor muydu?
Giselle çıktığında öperek ateşine bakmamı istiyor, o varken ise farklı davranıyordu.

Adımlarım hastanenin çıkışına yöneldiğinde iç sesim gitmemem gerektiğini söylüyordu. Öbür tarafa döndüm. Biraz yürüdükten sonra gördüğüm kantin tarzı bir yere oturdum ve bir tane kahve aldım. Kafamı masaya yaslayıp düşünmeye başladım.

Düşüncelerime daldığım sırada gözlerim kapanmaya ve uykusuzluğum ağır basmaya başladı. Çok geçmeden gözlerimi kapayıp en dipteki masamda uyuyakaldım. Rüya gördüğümü sanmıyorum.

deal | hyunlix. 🖇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin