%62

2.3K 223 123
                                    

Hyunjin
Chris olduğunu tahmin ettiğim kişinin -hâlâ tahmin ettiğim kişinin diyordum çünkü burnunu kırmış olmama bu kadar sinirlenmesi tuhaf geliyordu.- çağırdığı yerin ismine ve navigasyondaki görüntüsüne tekrar göz gezdirdim. Arabayı kapıya yakın bir yere park edip indim ve yürümeye başladım.

Etraf kalabalıktı insanlar sokak lambalarının ışıkları altında farklı yönlere sürükleniyorlardı. Oldukça işlek bir bardı anlaşılan.

Girişi bulduğumda iki tane yapılı güvenlik görevlisinin kontrolündeki kapıdan geçip kuytuda bir sandalye seçip oturdum. Işıklandırma o kadar baş döndürücüydü ki etraftaki insanları zor seçiyordum.

Saatin geceyarısı olmasına on dakika vardı. Sözünde duracaksa yakında burada olması gerekiyordu.

Gözlerimi etrafta gezdirirken arada bir de saati yokluyordum. Zaman geldiğinde hala burda olduğuna dair bir işaret yoktu.

Karşımda duran sandalyeye oturacaktı, telefonu alacaktım ve Felix'in yanına dönecektim. Güzel plan.

Kalabalığı taramaya devam ederken gözlerim doğrudan bana bakan Chris'in gözlerine kitlendi. Göz altları mordu, yüzü genel olarak çökmüştü ve okuldan ayrıldığını biliyordum, onun harici sürekli kavga ettiğim çocuktu işte.

Tamam, mesajları atanın o olduğunu zaten biliyordum. Bana doğru yürümeye başladığında duruşumu dikleştirdim. Elinde bir poşet vardı ve ben telefonu koymak için bir poşete ihtiyacı olabileceğini düşündüğüm için aptaldım.

Aniden birkaç metre ötemde durduğunda poşeti diğer eline aldı ve içinde bir şeyi kavradı. Bundan sonraki her şey çok hızlı oldu.

Birkaç milisaniyede gözlerimin önünde ilerleyen kurşun, hedefini bulduğunda tüm bedenimi bir ürperti sardı. Bu kadar kıskanç olması komikti. Yemedik sevgilini.

Çevremdeki hemen hemen herkesin donakaldığını gördüm, etraf birkaç saniyeliğine bile olsa sessizleşmişti.

İnsanlar ölüm eşiğinde ne düşünüyorlardı? Onların aksine benim son dakikalarımda düşünebileceğim pek bir şey yoktu. Annem, joy belki arkadaşlarım. Ve Felix. Onun hakkındaki düşüncelerimi bilemeyecek olmasına üzülebilirdim aslında.

Çevresine yaydığı sıcaklığı, kendimi özel hissettiren bakışları, özgün aurası ve benimkinin yanında minik kalan bedeniyle çevremde olması, hepsi farklı hissettiriyordu.

Hep benimle olmasını isteyeceğim bir arkadaş gibiydi. Belki ondan öte.

Kurşun göğsüme geldiyse ki öyleydi sanırım, bir çeşit boşluk gibi hissettiriyordu.  Zamanım dolmuştu. Geleceği ve tahminen asla gerçekleşmeyecek şeyleri düşünerek bir saniye daha harcayamayacak durumdaydım.

Kısacık bir an yarışmayı düşündüm. Giselle'i filan. Dün onun yanındayken Felix'in yanımızda somurtmasını hatırladım. Tatlı şey.

Giselle ile onun tepkisini ölçtüğümü bilmiyordu. Kendini erkek arkadaşım olarak tanıttığı geldi aklıma.
Hem de sevgili gibi davranmamıza gerek kalmamasına rağmen. Sahi bunu bildiğimi de bilmiyordu. Bildiğimi ona söylememesini rica etmiştim Joy'dan. Yine onu deniyordum.

Yere düşmeden saniyeler öncesinde yüzüme bir tebessüm yayıldı. Düşüşümü yavaşlatma çabam nafileydi, reflekslerim yavaştı, durmanın eşiğindeydi.

Yere düştüğümde ciğerlerimdeki son hava da boşaldı ve nefessiz kaldım. Göğsüme yakın bir yerlerden akan kan üstümdeki beyaz tişörtün üzerinde kırmızı lekeler oluşturmuştu.

Tüm bu şeylerin yarattığı acıyla kendimden geçmeden hemen önce bulanık görüşümde beliren ve bana doğru koşan bir yüz seçebilmiştim. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Yanıma çöktüğünde yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözlerimi çok az aralayabildiğimde birkaç santim ötedeki yüzü tarif edilemez bir sürü duyguyu barındırıyordu.

"H-hyunjin" Sesi aşırı derecede titriyordu ve gözyaşları yüzüme damlamaya başlamıştı.

"Beni duyuyor musun?"
Cevap vermediğim her saniye ağlamasını bastırma çabasının iki katı kadar gözyaşının yüzüme düştüğünü hissettim. Benimse kalan son gücüm onun tam adını seslenmeye bile yetmemişti. "Lix."

deal | hyunlix. 🖇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin