Bölüm 1 - Elâ(i)lem

2.8K 164 186
                                    

Hepimizi yalvar yakar salona toplayan başkasıymış gibi sessizce tavana bakan Eren'i normalde de çok anlayabildiğimiz söylenemez ya, an itibariyle delilik sınırını çoktan aştığını düşünüyorum. İnşallah o da biri açıklasın buraya neden toplandığımızı diye düşünmüyordur, yapmadığı şey değil çünkü. Derken açıyor ağzını, meğer açmadan gözünü de karartmış. Bak sen şu götü bokluya!

"Biz Simay'la evlenmeye karar verdik."

İnsan böyle bir anda annesi ve babasının birbirine bakmasını, hiç olmadı konunun ana kahramanına bakmasını, en en kötü yere göğe bakmasını bekliyor. Bekliyormuş yani. Annem de babam da bakışlarını bana çevirene kadar ben de bilmezdim. Bilmezdim. Bu derde düşmeden önce*. Evlenen o, bana niye bakılıyor anlamıyorum ki? Bir şey mi söylemem gerekiyor? Boğazımda kalan tükürüğü bile yutkunamadan bir tepki vereyim en azından diyorum. Ama işte, insan bir işe başlamadan önce en azından bir tükürüğünü yutmalı.

"Hay-öh öhö öhö! Öh!" Elimle bir su be işareti yapıyorum, annem hemen ayağa kalkıyor. Babam sırtıma vuruyor. Eren'se gözlerini kocaman açmış dünyada ilk boğulan insan benmişim gibi bakıyor sadece. Bunun böyle olmaması gerekiyordu. Sudan birkaç yudum alınca kendime geliyorum nihayet. Anneme bir öpücük atıyorum,

"Teşekkürler." 

Bir nefes alıp Eren'in yaşını evlilik için erken bulsam ve her haltı bana danışıp bunu şöyle ucundan bir çıtlatmamasına bozulsam da kocaman gülümsüyorum, hayat onun hayatı. Canın ciğerin olsa da işine gelmezse, hayat onun hayatı.

"Hayırlı olsun ablacığım, çok mutlu olursunuz inşallah."

Ben konuşunca annem ve babam da çözülüyor, bu muydu?

"Hayırlı olsun, annem." Buydu.

"Hayırlısı bakalım. İsteyecek miyiz şimdi kızı?" Benden çekindiler.

Kıskanırım diye. 

Ayy! Kıskanırım diye. 

Elime doğan çocuğu kıskanırım diye. Biz içerdeyken uyanır da duymazsak diye beşiğinin başında beklediğim çocuğu kıskanırım diye. Mutluluğu için canımı vereceğim çocuğu kıskanırım diye, he?

Aşk olsun Özkaraca ailesi. Size aşk olsun ama.

*

Elimdeki kek tabaklarından birini anneme uzatıyorum diğerini kendime alıp oturuyorum. Günler çuvala girmiş gibi cumartesi günü gelen Zuhal teyzeye içten, öyle içten ki belki buraya ulaşamadan yolda sönen, bir gülümseme sunuyorum.

"Demek oğlanı evlendiriyorsun komşum." A-a! Anne? Göz göze gelince bakışlarını kaçırıyor annem, bir kızın anası babası öğrenseydi önce be kadın. Yememiş içmemiş.

"Ya öyle Zuhal'ciğim. Bakalım istiyorlar, isteyene de hayır denmiyor. Yoksa biliyorsun." Ay anne! Yapıldı bu.

"Önce ablası olsaydı tabi keşke ama kısmet bu işler Feride." Ben buradayımdır ama! Evlenmiyorum diye kütlemi ve hacmimi de mi kaybettim?

"Yani tabi. Kısmet. Yine de sıralı olsaydı..." O nasıl iç çekmekti öyle be annem? Karşıki dağlar yıkıldı. Benim başıma. Sıralı olsaydı nedir ayrıca, Allah aşkına? Ölüm ile birse bu, insan kızını kendi elleriyle gönderir mi? Hani kız çocuklarını diri diri gömme işini kapatmıştık? Tabağımdaki keki dört parçaya bölüyorum hırsla, kocaman lokmayı yutmak duyduklarımı yutmaktan daha kolay nasılsa. Ye kızım, ye. Kime güzel gözükeceksin sanki? Okulu olsa kazanırdık, çalışılarak yapılsa en iyisini yapardık, para verilip alınıyor olsa... Gerçi o- Neyse canım! O kadar da değil, o kadar da ölmedik. Limon kabuğu muydu yuttuğum? Güzel olmuş bu şerefsiz de.

(Ben) Evlenmeden Olmaz (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin