Bölüm 14 - Şeytanın bacağı

1K 89 81
                                    

"Daha ne kadar alacak bu böyle?"

"Ne bileyim anasını satayım? Hepiniz aynısınız." Telefondan gelen bildirim sesi Kaan'ı benim gazabımdan kurtarıyor ama içim rahat. Ben olmasam Gamze, Gamze olmasa Pınar, hiç olmazsa İrem. Biri boş verse diğeri alır ifadesini. Ve tabi ki haklı çıkıyorum, Gamze görevi üstleniyor. Bir kere de yanıl be Hale Özkaraca(!).

"Sana sormadı ya! Bilmiyorum ki Pınpın, hiç bu kadar yapmamıştı."

Gelen mesajın kimden olduğunu bile bile kontrol ediyorum. Aa- Ateş? Ne tesadüf? Bir saat önce mesajlaşan başkasıymış gibi ne yaptığımı sormuş? Kontrol manyağı mı yoksa bana mı bağımlı bir türlü çözemedim. Hayır, ona göre kızacağım. İkisinin kızma yükü bir değil ki. Doktor adam ya halbuki, deli olabilir mi yine de? Terzi kendi söküğünü mü dikemiyor, nedir? Neyse diyip mesajı görmezden gelerek telefonu çantama geri atıyorum. Belki bakmazsam kendi kendini imha eder hem, belli mi olur? Teknoloji çok gelişti canım, çoook. Yap şovunu Elon!

"Neyse bir yerde limiti biter herhalde." 

Aşk olsun, İrem Hanım. Bunları da bir saniye boş bırakmaya gelmiyor, hani hedefimiz Kaan'dı ordular! "Duyuyorum ben sizi bu arada."

"Duyuyorsan cevap ver, sen hayırdır kızım? Ne oldu Ateş'le aranız mı bozuldu?"

Yo. Çok iyi aramız. Çok çok iyi hatta. O kadar çok iyi ki artık iyiliğin sınırını aşmış kötülükten baş veriyor. "Maşallahımız var."

"E o zaman?" Eli belinde tek kaşını havaya kaldırmış yolumu kesiyor Pınar. Dedim ama boş ver ne yapacaksın trafik kolunda diye, bak hala çıkamıyor etkisinde. Müzik kolu öyle miydi ama? Mis gibiydi; bir marş, serbest şarkı, flüt, kapanış. Ah, ah... Omuz silkip elimi uzatıyorum. "Yeni tanışıyoruz galiba sizinle, merhaba ben Hale."

"Hale!" Bir düdüğü eksik, ama bizim eksiğimiz yok fazlamız çok.

"Bebeğim ben hamile kalsam yemek değil o son gördüğüm çantayı aşeririm. Beni biliyorsun bazen tek çekim genelde taksit." Kendi ayakları üzerinde duran, modern, şık giyimli ve çoğunlukla yalnız. İki X belki de sadece bu konuda bir Y etmiyor.

Pınar henüz tek kaşını indirip de ağzını açamamışken Gamze atılıyor, "Yok! Valla ben seni bilmiyormuşum bebeğim. Ben seni böyle bilmezdim Hale'm."

Çalan telefonumla küçük bir kararsızlık yaşıyorum, arayanı elbette biliyorum. En sonunda yüzyıllardır bilinenden şaşmıyorum, her denize düşen gibi ben de yılana sarılıyorum. Göz kırpıp telefonumu sevimlice başımın yanında sallıyorum, bana müsaade. "Ateş arıyor."

Sonrasında konuşuyorlarsa bile ben bir tek alo diyen sevgilimi duyuyorum.

"Efendim Ateş?"

"Hale. Ne yaptınız canım, bulabildin mi bir şeyler? Mesaj attım dönmeyince endişelendim."

Derin bir nefes alıp sadece ilk soruya odaklanıyorum. Hayır Hale, tabi ki sen beş dakikadır cevap vermedin diye seni aramadı. Nereden çıkarıyorsun bunu? Yok öyle bir şey. Yok, yok. Dön ilk soruya bakayım. Benim elimde şartlar gereği hiç poşet yok. Şöyle bir arkama dönüyorum; Kaan'da beş, Gamze'de üç, Pınar'da üç, İrem'de iki. Hala yerimiz var, kapasiteler fullenmemiş.

"Eh işte."

"Hmm... Ne zaman çıkarsınız peki? Seni ben alayım istersen, eve geçene kadar görüşmüş oluruz." Ay bugünde mi ya? Yeter artık. Off günümüz değil mi bugün bizim Hale diye isyan eden beyin hücrelerimi zor bastırıyorum.

"Yok hiç zahmet etme sen. Hem benim arabayla geldik zaten."

"Sen bana zahmet olmazsın tatlı balım. Gelir alırım ben seni, sabah da aracına ya da iş yerine ben bırakırım. Böylece daha çok görüşmüş oluruz." Yağmurdan kaçarken şu başıma gelene bakın. Dolu bile değil bu, gökten taş yağıyor resmen. Taş! Dünyanın ayarıyla oynadık işte, hadi sağ kal bakalım şimdi kalabiliyorsan insanoğlu. Ne yazı yaz, ne kışı kış, ne taşı taş! Ama Ateş de taş gibi adam be Hale. Ona da böyle kayalar yakışırdı. Öyle düşün. Bir de öyle bak.

(Ben) Evlenmeden Olmaz (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin