Neredeyse pişmek üzere olan makarnalara ve buzdolabındaki malzemelere bakıyorum. Nihayet kendilerinin dile gelip bana bir yol gösteremeyeceğine ikna olunca salondaki Gamze'ye sormaya karar veriyorum, "Peynirli mi olsun, tavuklu mantarlı mı?"
Gamze'yi bıraktığım gibi bulacağımdan öyle eminim ki başımı uzattığım anda görmememe rağmen soruyu sorduktan ancak saniyeler sonra sesimin boş odada yankılandığını idrak ediyorum. Tuvalette herhalde diye düşünüp beş dakika beklersem ölecekmişim gibi kapıdan sorabilmek için oraya yürüyorum; kapı yardan yara açık, içerisi bomboş. Nerede bu be?
"Gamze! Ner-"derken odamın aralık kapısının ardında karşılıyor beni Gamze. Kavanoz. Kavanoz elinde. Daha değildi ama ya. Göz göze geliyoruz, gözleriyle ateş ediyor. Neyse ki ben asla çelik yeleğimi giymeden çıkmam.
"Hale! Boyun posun devrilsin senin! Allah almasın seni, bu ne?!" Planlı sessizliğim onu iyice çileden çıkarıyor, an be an delirişi karşısında korkmalı mıyım?
"Sen kurayla adam mı seçiyorsun?" Yani, geçmişe ikinci bir şans veriyorum da denebilir aslında. Gerçi kime neyi anlatıyorum ki? Karşımdaki Gamze sonuçta. Hiç kimse Gamze'den, Gamze de herkesten iyidir. Gözlerini kocaman açınca korkunç yerine sevimli olmasan belki be güzelim. Seni bin yıldır tanıyor olmasam belki biraz korkardım. Sen anca... neyse anmayalım şimdi adını. Haysiyet yoksunu, ahlaksız! Kocaman kocaman açılan gözlere, ağız da ekleniyor. Evlere şenlik. "Genç erkekleri ağına mı düşürüyorsun?" Ve bende filmi koparan bu oluyor, kahkahalar eşliğinde ellerimi ve dudaklarımı balık formuna sokuyorum.
"Kaçan balık misali, şu giden kimin yari?
Takıl ağıma canım, tadına bakacağım.
Takıl ağıma canım, tadına bakacağım."
Bir an gülecek gibi olsa da hemen geri çirkefleşiyor, "Arsız! Ahlaksız!"
Yatağın üzerinden aldığı yastığı kafama fırlatıyor, karavana! Kaçan balık ben mi oldum şimdi?
Ellerini havaya kaldırıyor drama queen, "Benim arkadaşım sapık Allah'ım!"
Beyanı karşısında ikimiz de kahkaha atıyoruz, çalan kapıya bakılırsa erken gülen ben oluyorum. Bir an, çok kısa bir an yetiyor Gamze'nin beni yıkıp geçmesine ve Pınar'ın ağzını bile açmasına müsaade etmemesine. Gollerimi açeydim iki yana...
"Hoş gel-"
"Hale eski manitalarından tombala yapmış!"
Derin bir sessizlik oluyor, az evvel ne kadar rahatsam şimdi onun on katı kadar değilim. Pınar. Pınar, benim sonum olabilecek güçte biliyorum. Ya yönetmenin ya yapımcının yakını bu kesin tarzı berbat bir oyunculukla eli ağzını buluyor Gamze Hanımın, göz ziyanı!
"Hiiih, pardon! Bilerek oldu."
Oysa Pınar belli ki sahne tozu yalamış yutmuş, iki üç seneye belgesellerde rahmetli hocasıyla yaşadığı güzel anılarını anlatacak.
"Hale!"
Benimki uçtan uca acınası ve boşuna, "Gamze!"
Bu kez de dünyayı yakmış kaşlarını almanın peşinde, "Pınar! Hoş geldin, canım!"
"Şerefsiz." Daha ağzındaki tükürük kurumadan, henüz birinci çinkoyu bile görmemişken...
"Ay ne yaptım ya? Gören de kurayla adam seçip tavlamaya çalışıyorum sanır." Bak hala!
"Doğru mu duydum ben?" Pınar'cığım sen bir dur şimdi aşkım; çıplak elle boğmam gereken ortak dostlarımız, omuz omuza siyah gözlük takmamız gereken cenazeler var. Elimi yüzüne doğru sallarken en çok canını acıtacağı yerden başlıyorum. İnceldiği yerden veya en güçlü yerinden hiç fark etmez, kopsun yeter!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(Ben) Evlenmeden Olmaz (Tamamlandı)
MizahAbla olmak kolay değildi. Eş dosttan gördüğüm kadarıyla hele de erkek ablası olmak, daha da zorluydu. Belli bir yaştan sonra yalnızlığın da pek matah bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim ya, hadi o benim seçimim olsun. Ama bekar büyük görümce olmak mı...