Bölüm 15 - Beybi Lav

1K 98 151
                                    

Açılan gözlerimle birlikte başıma öyle bir ağrı saplanıyor ki hiç uyanmamış olmayı en son ne zaman böyle yürekten istedim bilmiyorum. Arka planda sürekli latin pop çalıyor, gözlerim acıyor, midem dönüyor. Hayır, madem bunları yaşayacaktım neden geri zekalı Kaan'la çıktım? Her istediğimi yapıyor bok varmış gibi. Kendimdeyken bu kadar dinlemiyor sözümü yemin ediyorum.

Ne içtim, ne konuştum, ne dans ettim kim bilir? Tek bildiğim, benim bilmediğim. Beynimi ezip pudra şekeri yaptılar sanki tartsan ağırlık korunmuş, her şey içeride ama format yerle bir, ortalık toz duman. Bir kahve, bir ağrı kesici, annemin coşkulu azarı, iç sesimin kapatılması; ne kendime getirebilir şimdi beni? Kimin gücü yeter hatırlanmayan bir gecenin ölçülemeyen hasarını yok etmeye? Ooof Eren, of. Ne vardı evlenecek? Falında çift çizgi mi gördün?

Telefonumun çalmaya başlamasıyla hemen doğruluyorum, dur lütfen! Dur, beynimin içinde çalıyorsun sanki. İnsanlık suçu bu canım! Uzattığım kolumla kim olduğuna bile bakmadan hemen kapatıyorum aramayı, sabahları aramayın beni demiyor muyum ben kardeşim? Soruma cevap olarak bir mesaj bildirim sesi geliyor. Başladı mı susmayacak ikimiz de biliyoruz, mesaj geldi... mesaj...mesaj... Tam artık bitti derken... Hala buradayım, ben mesaj! Bu yüzden hızlı ve acısız bir pes ediş olsun istiyorum. Telefonu elime geri alıp zar zor açtığım gözlerim ve yaratıcı küfürlerimle doğrularak bu cesur yürekli, eski dostumun mesajını okumaya niyet ediyorum. Bu da sensen işin iş Kaan'ım.

Beybi Lav

Kızmadan önce bana bir saniye ver ve saate bak 16:03

Öğleden sonra dört için kesinlikle sabah diyemeyiz 16:03

Kim bu ya? Beybi lav kim? Ve beni nasıl bu kadar iyi tanıyor? Bu ne? Şaka mı bu? Of, başım da bir yandan. Bir saniye sen bir dur aşkım ya. Tam numarayı kontrol edip kimsin sen diye soracakken biri üflüyor sanki; tozlar bir anlık da olsa kalkıyor, enkaz altında kalmış bir beyin hücrem kalan son gücüyle işaret ediyor. Onu dinleyip önce bir fotoğrafına bakıyorum. Tıkladıkça büyüyen fotoğrafla benim panik ataklarım da azalacağına büyüyor. Bu o! O bu! Aaa! O adam, bu adam. Hastane adam! Ay! A... Ali değil, Ahmet falan da değil... Daha uzun bir şey...

*

Güya ben kafa dağıtayım diye geldik, yine sahne senin Kaan Efendi. Almış kızın birini kollarına beyblade gibi döndürüyor, itfaiyeyi arasak adamların neden demeyeceği bir düellonun... dansın, dansın peşinde. Oh ne ala! Erkek olmak vardı ya. Ben de burada kös kös oturup telefona bakayım. Bardağımı dipleyip barmenden yenisini rica ediyorum. Bari şu yakışıklı bir parça olsaydı... İnstagram'da storyleri hızlı hızlı geçerken araya giren reklamla kalan bir gram huzurum da kaçıyor. Bizi dinliyor bunlar, net!

Kaşlarınızın biraz sevgiye mi ihtiyacı var?

"Ay sadece onların mı?  Benim de var! Ama çok değil. Çok sevgi sıkıntılı. Dozunda."

"Çok sevgiden hoşlanmayan, tek ayağı alçıda bir kadın. Böyle birini biliyorum sanırım."

"Hı?" Gelen sese doğru kafamı çevirmemle kalıyorum, bu o! Aaa! Çatılan kaşlarımla adını bağırıyorum,

"Ali!"

Gülümsemesi büyüyor, başını iki yana sallıyor. "Alp dedikleri oluyor."

Bu garip geliyor, devamı var gibi. "Ama?" diyerek zorluyorum fazlası için istemsiz bir merakla. Bu da garip geliyor. Garip bir gün.

"Alparslan, sen de Hale."

Dudaklarımı büküp bir saniye düşünüyorum, omuz silkiyorum sonra. Alp'i sevemedim. "Uzun hali daha iyi."

(Ben) Evlenmeden Olmaz (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin