22.BÖLÜM

2.6K 156 6
                                    

"Aç kapıyı su içeceğim!" diye bağırarak tekme attım kapıya. Kapımdaki adam kilidi döndürürken kapıyı açtım.

"Gecenin ikisinde kapıyı çalıyorsam açmalısın geri zekalı herif." dedim ve yanından geçip aşağı indim. Mutfağa gidene kadar resmen öleceğim sandım.

Düzensiz reglim beş buçuk ay sonra aramıza katılma kararı almıştı. İkinci günümdeydim ve ağrıdan uyuyamıyordum. Ne torba vardı ne de sıcak kollar.

Sahi, Asrın'ın kolları da artık sıcak değildir değil mi? Toprağın altında buz kesilmiştir yani.

Otuz bir martı bir nisana bağlayan gecedeydik. Çağrı kim bilir odasında nasıl uyuyordu bilmiyordum ama ben zaten stresten ölüyordum burada kaldıkça her anım panik içindeydi. Reglim zaten düzensiz, ağrılıydı. Bu stres bunu daha da beter hale getirmişti.

Ölüyor gibiydim ve umarım gerçekten ölüyorumdur. Çünkü ne bu ağrı katlanabilirdi ne de bu hayat. Daha ne kadar süre burada kalacaktım, Çağrı ömrünün sonuna kadar beni bu evde tutmaya mı çalışıyordu çözememiştim.

Mutfağa girip kendime bir bardak su doldurdum ve yavaşça içtim.

Aslında İstanbul'da değildik. Daha çok Çorlu tarafa yakın İstanbul'a uzak bir bağ evi gibi bir yerdeydik. Etrafta kimse yoktu. Çağrı bazen gidiyor eve yiyecek bir şeyler alıp geliyordu.

Ben bahçeye bile çıkmamıştım.

Suyum bittiğinde yeniden odaya gitmeden önce salona geçtim. Merdivenlerin başında beni izleyen adamın farkındaydım. Onları görmezden gelmek ve Çağrı'yı yok saymakta ustalaşmıştım resmen. O yüzden koltuğa oturup bir kırlenti kucağıma aldım.

Herkesi özlemiştim. Her şeyi özlemiştim. Burası hariç ve buradaki hariç herkesi ve her şeyi özlemiştim. Vapura binmeyi özlemiştim. Okula gitmeyi. Sınavlarımı. Lale'yi, Halenur'u. Evimi. Bilgisayarımı. Kendi yatağımı. Kendi yorganımı. Yastığımı. Koltuklarımı. Kalabalık İstanbul'u. Kaba insanları. Metrodaki, otobüsteki her cins insanı. Okulun kantinindeki İrem'i. Normal bir hastane görmeyi. Gidip bir kozmetik mağazasında öylece dolaşmayı. Bir market gezmeyi. Köfte yemeyi. Makarna yapmayı. Ev temizlemeyi. Ağlamamayı. Yahya'yı. Uyurken bana sarılan kolları. Asrın'ı. En çok Asrın'ı.

Geri getiremeyeceğimi bile bile en çok onu.

Hıçkırdım sessizce. Kırlenti suratıma bastırdım.

Asrın, ölemiyorum ben. Açlıktan, susuzluktan ölemiyorum. Banyoda bir ayna bile yok kırıp kesemiyorum bileklerimi. Annemden daha cesur, daha düzenliyimdir. Ben kessem yaşatamazlar da zaten.

Boğamıyorum kendimi. Kafama duvarlara bile vursam bayılıyorum sonra uyanıyorum.

Bitmiyor. Bugün üç buçuk ay oldu. Dörde daha yakın. Nisana girdik. On üçünde dört ay olacak.

Zormuş. Çok zormuş.

Annem delirmiş, haklıymış. Babam kafayı yemiş haklıymış. Ümit benim de kardeşim ama küçüktüm anlamamışım. Yemin ederim zormuş. Aklı başında biriyken ölenin arkasında kalmak çok zormuş.

Bir süre ağladım koltukta. Birkaç dakika sonra koltuk çöktüğünde kafamı kaldırdım. Çağrı oturmuştu. İnledim.

"Yalnız başıma ağlamamı da yasaklayacak mısın?"

"Yasaklarımı çok mu dinliyorsun?" dedi. Ayağa kalktım.

"Neden bana bir iyilik yapıp ölmüyorsun bugün?" dedim. Sessiz kaldı. Hızlıca kaldığım odaya gittim. Kapıyı kapatıp dolabı ittim kapıya. Sonra yatağa geri girmeden tuvalete gidip pedimi değiştirdim. Canım çok yanıyordu.

BİLİNMEYENİ BULMAK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin