O, Tanrı tarafından kutsal bir görev için dünyaya gönderildiğine inanan ve sokakta gördüğü herkesi birbiri ile shipleme potansiyeline sahip bir shipperdı. Ta ki onlarla karşılaşana kadar...
Onsra: Bir daha aşık olmayacağını anladığında gelen kalp kı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Neredeyse bir gün.
Gerçekten neredeyse bir gün.
Karantina bitip okula gitmeme yalnızca bir gün kalmıştı ki başıma bir felaket daha geldi. Hayır yeniden korona olmadım. Hayır kolumu kırmadım. Hayır boynum halterin altında kalmadı. Hayır, hayır hafızamı falan da kaybetmedim.
Lakin keşke bunlardan birisi başıma gelseydi dediğim bir şey yaşadım. Saçlarımı kestirmek durumunda kaldım. Böyle bir trajedi başıma nasıl gelmiş olabilir, merak ediyor olmalısınız. Size bunu anlatacağım ama onun öncesinde, bir saniye, burnumu silmem gerekiyor. Tamam, nerede kalmıştık?
"Ben bu acıyla nasıl başa çıkacağım?"
Kahvaltı masasından yeni kalktığı için elinde ince belli çay bardağı ile oturan annem, feryat figan ağlayan bana bakarak bir kez daha kaşlarını çatıp sabır çekti. Kahvaltının başından henüz kalkmamış olan, her zamanki mağrur ifadesi ile hareketlerimi gözlemleyen Banu Atladagel ise acımdan ve mutsuzluğumdan sadistçe zevk alan bir ruh emici gibi kıkırdayıp telefonuna geri döndü.
"Neden ben?"
Sabah yemeğini büyük bir kibirle mideye indiren Banu Altaladagel'in en az kendisi kadar sevimsiz süs balığı Clara, akvaryumun camına yaklaşıp sağ gözünü bana doğrulttu ve pörtlek dudaklarına sinsi bir gülüş yerleştirip şılop şılop sesiyle kıçını kıvıra kıvıra uzaklaştı. Bir emekli fizik öğretmeni olan babamsa, benim yüzümden sabahın köründe ayaklanmış olmanın huysuzluğunu yaşayan anneme ve acımı iplemeyen diğer aile bireylerine kıyasla daha iç acıtıcı bir tepki vererek gri renkli sabahlığının üstünü salya ve sümükle kirletmem için bana omzunu açtı.
"Kamuran dünden beri ağlayıp duruyorsun. Kökü sende değil mi? Uzar elbet kızım. Döktüğün şu yaşa değer mi?"
Başımı iki yana sallayıp kafamı babamın kolundan çektim ve ellerimi havaya kaldırarak bayılır gibi koltuğun diğer ucuna düştüm.
"Bu nasıl bir acıdır ey Hak..."
"Ahmet kalk şuna bir peruk al."
"Şu saatte nereden bulayım peruğu Nezaket?"
Annem ayağa kalkarak bana doğru geldi. Ardından başını kınarcasına üzerimde gezdirip babamla aramdaki boşluğa oturdu.
"Şu üstünün başının haline bir bak. Terden sırılsıklam oldun, ateşin çıkacak şimdi."
Elini alnıma koyup bir kez daha ateşimi teyit ettiğinde, elini başımdan çekerek daha büyük bir ateşle başa çıkmaya çalıştım.
"Hayallerim... Gece gündüz kurduğum hayallerim..."
Banu Atladagel ve bir gün büyük bir zevkle vahşi denize salacağım süs balığı gülmeye devam etti.
"Ben Japonların karşısına bu şekilde nasıl çıkarım anne?"