18 | ❝çünkülerin virgülü çocuk adam❞

494 48 4
                                    

Dudaklarımdan dökülen kelimelerle birlikte kahveleri yukarı doğru kanat çırptı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dudaklarımdan dökülen kelimelerle birlikte kahveleri yukarı doğru kanat çırptı. Kendisine kırgınlıkla bakan elaların üzerine usulca konarken bir ben geçtim gözlerinin içinden. Dakikalar önceki trendeydim hala; buğulu cama başımı yaslamış, ateşe verilen bozkırları izliyordum. Saçlarını savuran rüzgar ciğerlerine buz gibi bir soğuğu davet etti neden sonra ve Mert'in durgunca ilerleyen gemisini bir fırtına esir aldı.

"Ne oluyor size?"

Eli kolumdan aşağı doğru ağırca inerken sesin sahibi, ablam, ikimize de şüpheyle bakmaya başladı.

"Bir şey olduğu yok." Konuşan bendim. "Sadece merhaba dedi, ben de cevap verdim."

Bana inanmadığını belirten bakışlarını, yüzünden düşen bin parçayla beni izleyen Mert'e çevirdi. "Öyle," diyordu dudakları. Oysa gözleri bambaşka konuşuyordu. Mert devamını getirmek yerine başını sallamakla yetinirken ablamın gözleri yeniden beni buldu.

"Siz bir araya geleceksiniz ve sessizce konuşacaksınız, öyle mi? Ben de yedim."

Sıkıntıyla nefesimi verirken bakışlarımı ablamın şüphe ile kısılan gözlerinden çekip ağaçların üzerine yerleştirdim.

"Neye inanmak istiyorsan ona inan."

Ablamın bir şeyleri anladığı ortadaydı; dünden bu yana göz hapsinde tutuyor, üzerime titriyor ve kendisi öğrenmeden önce benim onunla konuşmamı bekliyordu.

"Eğer her zamanki Kamuran olsaydın..." dedi ablam, "buna az önceki gibi değil, şöyle cevap verirdin: E sana afiyet olsun o zaman."

Bakışlarım yeniden onu buldu. Gözlerimin içine üzüntüyle bakıyordu.

"Ben kardeşimi bilmez miyim?"

Beni konuşturmak için karşımda kırk takla atan ablamın üzerinde bir süre daha dolanan gözlerim en nihayetinde adımlarını durdurdu ve geriye doğru dönerek odasına girdi. Bu kez olur da birileri yine kapıyı zorlar diye, kilitlemeyi ihmal etmemişti.

Onu yok edene kadar ayakta kalmalıydım...

Benden cevap alamayacağını anlayan ablam sorusunu Mert'e yöneltti. "Dün ne oldu?" Mert bana gözünün ucuyla bakıp ablama kısa bir cümleyle cevap verdiğinde onlardan başka her yeri izlemeye çalışıyordum.

"Bir şey olmadı."

İkimizden de laf alamayacağını anlamış olacak, mavi gözlerini öfkeyle aralayıp ikimize de tehdit dolu bir bakış attı. Tam ağzını açıp bir şeyler söylemek üzereydi ki aramıza sevgi dolu bir ses girdi.

Neredeyse yıllardır duymamış olduğum bu ses karşısında yüzümdeki gergin ifade bir anlığına silinerek yerini şaşkınlığa bıraktı.

"Günaydın Kamuran."

Gözlerim duyduğu ses yüzünden, binlerce duyguyla bana bakan ablamdan kayıp yıllardır görmediğim adama, Mert'in abisine çevrildi.

Sabah yorgunluğunu saatler öncesinden atmışcasına gülümsüyordu. Yeşil gözlerinde bizleri yeniden görmüş olmanın mutluluğu ve heyecanı vardı. Soğuk bakışlarımın üzerine birkaç demet konarken onun ne kadar da değişmiş olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Aradan geçen dört yılda koyu kumral dalgalı saçları uzamış, omzuna dökülür olmuştu. Soluna yatırdığı saçları üzerimize düşen sabah güneşinde ışıl ışıl parlıyordu. Kilo almış, vücudu şekillenmişti; şen şakrak hareketli hallerinin ona kazandırdığı zayıflıktan eser kalmamıştı. Üzerindeki siyah kaşe kabanın içinde kendinden emin bir adam vardı şimdi; yetişkin bir adam.

Son Aşk | OnsraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin