"Daha iyi misin?"
Gözlerime vuran öğle güneşine ters bir bakış atıp parmak uçlarımla şakaklarımı ovdum. Hava sinir bozucu derecede bulutluydu. Gökyüzünün neredeyse tamamını gri bulutlar sarmıştı ve yalancı güneş birkaç dakikada bir küçücük aralardan çıkarak bana ce-e yapıyor, sonra da arsızca gözlerimi alıyordu. Ben güneşe ateş eden Adanalılar gibi nefretle ışıktan kaçarken Ceren sorusunu yineledi ama ona cevap vermedim. Omuz silkip yerimde rahatsızca kıpırdandım. Kantinin rahatsız sandalyeleri yüzünden iyice dağılan bedenimi toparlayarak kendimi ayık tutmaya çalışıyordum. Boğazım acıyordu, burnum akıyordu, güneşin tam benim üzerime düşmesine rağmen tatlı bir üşüme hissi içerisindeydim ve ben bu his konusunda öyle tecrübeliydim ki, yarın grip olacağımın garantisini verebilirdim.
"Sana sıcak bir çay alacağım."
"Hayır," diyerek tersledim onu. Daha fazla bana iyi davranmasını istemiyordum. Eğer iyi davranırsa ona borçlanırdım. Bu da onunla daha fazla muhabbet içerisinde olmam demekti. "İstemiyorum."
"Hemşirenin dediklerini duydun. Eve gidip dinlenmen gerekiyor. Koçla konuşacağım dedin, sesimi çıkarmadım ama bu çok fazla. Sağlığınla oynuyorsun." Bakışlarım masanın üzerindeki parmaklarımdayken ofladığını işittim. "Böyle yaparsan gerçekten aileni arayacağım."
Yine omuz silktim. Buraya onun rızasıyla oturmamıştım, dolayısıyla dediklerine uymak zorunda da değildim. Hemşireye dizimi gösterdikten sonra kendime gelmek için kantine geçmiştim. Zil çalana kadar sessizlik içerisinde kafamı dinlemek istiyordum, bu dakikalar okulda zor bulunurdu çünkü. Lakin benim için kafa dinlemek pek de mümkün olmamıştı. Ceren derse girmek yerine etrafımda dolanıp duruyordu. Yani benim peşimden ayrılmayan kendisiydi. Ne diye beni suçlu psikolojisine sokuyordu ki?
"Bekle burada, tamam mı?"
Sandalyesini çekip ayağa kalkarken "Dur," dedim sessizce. Elimi çantamın gözüne atıp beş lira çıkardım. Bana dönüp sorguyla bakmaya başladı. "Çay alma. Sanırım grip olacağım, midem bulanır şimdi. Onu içince hep bulanıyor." Elimdeki paraya bakıp kaşlarını çatarken bunu umursamamaya çalıştım. "Bununla ayran alabilir misin? Sana borcum olsun istemiyorum."
"Koy o parayı cebine. Alt tarafı bir çay." Ben de çattım kaşlarımı. Çayın ne kadar olduğundan haberi yok muydu bunun? "Ayrıca ben için ısınsın diye çay alıyorum. Sen ayran mı istiyorsun cidden?"
"İyi alma o zaman."
Yüzümü düşürüp başımı bahçeden tarafa çevirdiğimde kıkırdadığını duydum.
"Tamam ayran alırım ama ılık, haberin olsun."
Dönüp elimdeki parayı ona uzatacakken çoktan seke seke Hilal teyzenin yanına vardığını gördüm. Gülerek istediklerini söylüyordu. Şu an karşımda gördüğüm kişiyle, sınıfa girdiğim ilk kişi bir mi diye düşünmeye yeltensem de bunu yapmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Aşk | Onsra
Fiksi RemajaO, Tanrı tarafından kutsal bir görev için dünyaya gönderildiğine inanan ve sokakta gördüğü herkesi birbiri ile shipleme potansiyeline sahip bir shipperdı. Ta ki onlarla karşılaşana kadar... Onsra: Bir daha aşık olmayacağını anladığında gelen kalp kı...