Yeni bir haftanın ilk gününde, saat sekiz buçuğa gelirken günlerdir bana ev sahipliği yapan hastane odamın penceresinden yeniden görünmekte olan cılız gün ışığını izliyordum. Bir belirip bir kaybolan güneşin yer aldığı gökyüzü bulutluydu ve küçük yağmur taneleri yere düşerek etrafa kekremsi bir toprak kokusu yayıyordu. Aslında birkaç gün öncesine kadar ıslak toprak kokusunu severdim —şimdilerde pek haz etmesem de. Otobüslerin kalkarken çıkardığı dumanlı sese, aynı yolu paylaştıkları arabaların ıslak zeminde oluşturduğu gürültü eşlik ediyordu.
Yüzüme vuran sonbahar soğuğunu hissetmek için gözlerimi kapayıp derince bir nefes aldım ve ruhumdan çekilip giden hayatın ciğerlerime yeniden dolmasına izin verdim. Nefes, yaşamdı. Yaşamı tekrar duyumsamanın ardından pencereyi kapayıp kendimi odanın sıcağına bıraktım. O sırada odamın kapısı birkaç kez tıklatılarak açıldı.
Tüm gece boyunca benimle ilgilenmiş olan babam sitemle yüzüme bakıyordu.
"Hala giyinmedin mi Kamuran? Ağabeyin yoldaymış."
"Şimdi hazırlanıyorum."
"Ben aşağıdayım o halde. Çıkış işlemlerini yapıyorum." Halime kısaca göz gezdiren babam ekledi. "Kendini iyi hissetmiyorsan bekle beni, birlikte inelim."
"Yok, iyiyim ben." Babamın sorgu dolu bakışına karşı gülümsedim. "Gerçekten iyiyim."
Düne göre oldukça iyi çıkan sesim onu inandırmış olmalı ki, üstelemeyerek dışarı çıktı. Kendimi mükemmel hissettiğim söylenemezdi çünkü hastalık hastası bir karaktere sahiptim. Ufacık bir üşütmeyle bile yataklara düşen, bağışıklığı zayıf olan garip tiplerden birisiydim maalesef. Önceleri halterci olduğum için kendime ekstra dikkat eder, hastalanmamaya özen gösterirdim ama ne yazık ki bu konuda istikrarlı olamamıştım. Koçun bunu duyunca vereceği tepkiyi düşünmek bile istemiyordum.
Babamın gidişinin ardından koltuğun üzerinde duran, dün annemin getirmiş olduğu poşeti alarak banyoya girdim ve hastane kıyafetlerinden kurtularak hızlıca üzerimi giyindim. Kadife lacivert bir pantolon ve koyu sarı boğazlı bir kazak ile kendince fenerbahçeli teması oluşturmuştu ancak ortada düzeltmemiz gereken bir konu vardı ki, maalesef o da benim beşiktaşlı olmamdı. Mert şu halimi görseydi, bir fenerbahçeli olarak muhtemelen kahkahalara boğulurdu. Fenerbahçeden pek hoşlanmazdım nihayetinde, fakat elbette Mert bu takımı destekliyor diye değildi bu. O düşünceyi aklınızdan çıkarın öncelikle. Bir şeylerden hoşlanmamam için sebebe ihtiyacımın olmadığını biliyorsunuz.
Çıkardıklarımı katlayıp bir köşeye koyduktan sonra elimi yüzümü de yıkayarak aynadan son kez kendime baktım. Kahküllerim gerçekten hızlı uzuyordu, kaşımın altına düşmeye başlamışlardı bile. Koyu renkli uzun kirpiklerimle savaş içerisindeydiler. Hastalığın getirisi garip görünüşüme daha fazla tahammül edemeyerek banyodaki işimi bitirdim. Doğrusu kendime dikkatli bir şekilde bakmayı sevmezdim. Sanki birisi beni dikizliyormuş gibi hissettiriyordu. Başımı iki yana sallayarak bu garip histen hızlıca kurtuldum. Koltuğun üzerindeki lacivert montu kollarımdan geçirip siyah şapkayı da başıma taktığımda gitmeye hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Aşk | Onsra
Teen FictionO, Tanrı tarafından kutsal bir görev için dünyaya gönderildiğine inanan ve sokakta gördüğü herkesi birbiri ile shipleme potansiyeline sahip bir shipperdı. Ta ki onlarla karşılaşana kadar... Onsra: Bir daha aşık olmayacağını anladığında gelen kalp kı...