O, Tanrı tarafından kutsal bir görev için dünyaya gönderildiğine inanan ve sokakta gördüğü herkesi birbiri ile shipleme potansiyeline sahip bir shipperdı. Ta ki onlarla karşılaşana kadar...
Onsra: Bir daha aşık olmayacağını anladığında gelen kalp kı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ecel ufaktan ufaktan yaklaşırken biz bahtsız dörtlü, neredeyse yirmi dakikadır Fikret hocanın kura çekerek diğer grupları belirlemesini bekliyorduk. Voleybol sahasının birkaç adım ilerisinde, futbol sahasının çevresindeki koşu parkurunun bulunduğu alandaydık ve umutsuz bir şekilde bankların birisine kurulmuştuk. Sırasıyla; sol köşede ben, sağ köşede Buğra ve ortamızda da Paris, Tuna ayakta stres atmayı tercih ediyordu.
Paris ve Buğra ile aramızdaki anlaşamamazlık yüzünden zaten konuşmuyordum. Bana iki de bir Beyza cadısını anlatan Tuna da sessizliğimden nasibini bir hayli alıyordu. Bu yüzden de Fransız heykeltıraş Auguste Rodin tarafından 1904 yılında yapılan tunç heykeli Düşünen Adam pozunda dakikalardır düşünüyordum.
Sinirliydim, huzursuzdum ve öfkeden deliye dönmek üzereydim.
Bu takımları gözü kapalı oluşturan Fikret hocaya tarifi imkansız bir öfke duyuyordum ama saygımdan maalesef gıkımı bile çıkaramıyordum.
Karşı tarafta Mert vardı.
Karşı tarafta Beyza vardı.
Karşı tarafta iki adet kimyasal patlayıcı vardı ve her ikisi de farklı nedenlerle benim onlara ateş etmemi bekliyordu.
"Sen iyi misin?"
Hemen sağımda oturan Paris'in endişeyle dolu sorusuna karşılık gözlerimi diktiğim fileden, pardon ikiliden, uzaklaşıp başımı başka bir yöne çevirdim ve ağaçlık alana bakmaya başladım. Gözlerimi oradan çekmem biraz iyi gelse de hala soğuk soğuk terliyordum, titriyordum ve arada sinirden hıçkırıyordum. Nasıl iyi olabilirdim?
Biraz sonra olay çıkacaktı. Hatta belki işler üzerine tereyağı falan sürerse korkunç voleybol performansım yüzünden rezil de olabilirdim. Tünelin iki ucu da malum yere çıkıyordu. Nasıl iyi olabilirdim?
"Kamuran?"
Paris sorusunu tekrar ettiğinde düşünen adam pozundan ödün vermeden boştaki elimi kaldırıp onu susturdum, yönümü dönmemiştim ancak beni anlamış olmalı, bir daha soru sormadı —cesaret edemedi de diyebiliriz. Dünkü vukuatını unutmamıştım. Nasıl kindar bir insan olduğumu birkaç dakikalığına durup hatırlayalım.
"Yol yakınken buradan tüymeniz gerekiyordu."
Tuna gün içerisindeki bitmek bilmeyen yüz bilmem kaçıncı nasihatinden sonra tekrar iç çekerek ellerini kirpi gibi dik saçlarına attı ve kafasını dağıtmak için olduğunu düşündüğüm bir refleksle sertçe saçlarını karıştırdı.
"Başka çare yok, olay çıkmaması için bile isteye yenileceğiz." Gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. "Ders içime kesin elliyi basacak." Sonra ansızın durup düşündü. "Biraz çabalar gibi mi görünsek acaba?"
Bu düşünce de kafasına yatmayan kuzenim, koşu parkurunun üzerindeki kırmızı toprağa sertçe ayağını sürttü ve kısık bir sesle çirkin bir küfür savurdu.