Sorun denilen kavram insanların kendi hatalarının sonuçlarından başka bir şey değildir. Hata yapmayan insana insan denmez ama bazı hatalar vardır ki sonuçları düşündüğümüzden farklı olabilir. Bu yüzden hareket etmeden önce iki kere düşünmek gerekir. Biz de pek çok soruna neden olmuştuk zamanında aslında sorunlarımız hiç de ufak tefek olmasa bile sonuçlarını göze aldığımız ve inandığımız nedenlere dayalıydı. Okuldaki günümün ardından geçen iki gün boyunca annemlerin sıkı tembihleri ile hazırlanmalarını izledim. Bu sabah ise artık İstanbul'a dönmek için eşyalarını almış Yaman abileri bekliyorlardı. Akılları burada kalıyordu ama onlar burada iken bazı şeylerle yüzleşmem mümkün değildi. Yaşadığım olayın bendeki etkileri yanında ima ettikleri gibi reisle olan etkileşimimi de değerlendirmem gerekiyordu. Ve eğer düşündükleri gibi bir durumum varsa önce kendimle yüzleşip sonra onlarla bu durumu konuşmalıydım. Yoksa bu zamana kadar kurduğumuz bütün güzel ilişki tuzla buz olurdu. Yaman abi yanında Hüseyin hoca ile birlikte arabadan indiğinde kısa bir an şaşkınlık yaşasak da herkes sessizliğini korudu. Annem Yaman abiye dönüp:
" Bak Alişler sana emanet Yaman. Gözümü arkada bırakma ." dediğinde Yaman abi her zaman ki sıcak gülümsemesi ile:
" Endişelenme Ayten teyze ben onlara dikkat ederim." dedikten sonra valizleri arabaya yerleştirdi. Annem hepimizi kucaklayıp vedalaşırken babam bizleri hala tembihliyordu. Bu durumda beni en rahatsız eden şey ise babamın her zamankinden daha mesafeli oluşuydu. Onlar gittikten sonra içeri girip kendime bir kahve hazırlarken dalgın bir ifade ile içeri giren Kürdo beni düşüncelerimden çıkardı.
" Hangi denizde kadırga batırdın Kürdo?"
" Sorma Deniz Ali sorma. Başımda öyle bir bela var ki yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal nasipleniyor."
İkimizde kahvelerimizi aldıktan sonra salona giderken sessizce sorularıma iç çeken Kürdonun sessizliği beni tedirgin etmişti. Bu gün hiç birimizin dersi yoktu. Zira ikinci bir üniversite okuduğumuz için bazı derslerden muaftık. Salona geldiğimizde Kürdoya dik dik bakan Mert Ali:
" Konuş artık Allah'ın inat Kürdü. Anlat ki bizde merhem olabilir miyiz onu bilelim." dediğinde Kürdo tekli koltuğa oturup yeniden iç çektikten sonra:
" Size yeteri kadar sıkıntı verdim zaten. Benim yüzümden buradasınız ve Deniz Ali neredeyse..." konuşması benim kahkahamla kesildi.
" Salak, her yerde şerefsiz var. Sen mi saldın bu ahlaksızları başıma."
Sözlerim ile onu rahatlatmak istesem de Kürdo o olaydan beri ayrı bir mahçup, ayrı bir hüzünlüydü. Evet puanlarımız çok iyiydi ve biz istediğimiz üniversitelere gidebilecekken İsmail için Gazi'yi seçmiştik. Bu da zaten başlı başına Kürdoyu üzüyordu. Sessizliği nasıl böleceğimi bilmeden Kürdoyu izlerken Mert Ali hiddetli bir çıkışla beni yerimden zıplattı.
" Yeter be Kürdo biz bu yola birlikte girdik, bu yüzden senin derdin senin olamaz konuş hadi."
Kürdo Mert Ali'ye minnetle baktıktan sonra:
" Neresinden başlasam bilmiyorum ama tahmin edebileceğiniz gibi sorunum gene İsmail. Bu salak birine kefil olmuş o da kaçıp borcu buna yıkmış. Babamlar öğrenirse ne olacağını söylememe gerek yok." dedikten sonra başını öne eğdi. Borç küçük bir meblağ olsa bu kadar düşünmeyeceği için ilk sorum "Ne kadar?" olmuştu. Duyduğumuz rakam ile ikimizin de gözleri ayrıldı.
" 150 bin"
Az önce gürleyen Mert Ali de sessizliğe büründüğünde üçümüzde kara kara düşünmeye başladık. Buraya gelmeden önce 5-10 bin kenara koymuştuk ama bu sadece acil durumlar içindi. Ayrıca arabayı satabilirdik tabi devri abimin üzerine olmasaydı. Ayrıca borç istemek istesek bile bir bahaneye ihtiyacımız vardı ki bu da ailemizin kulağına gitmesine neden olurdu. Ben bunları düşünürken Met Ali söze girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ ALİ (BXB) (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralHayat onları gençken tanıştırmış üç güzel dost. Üç farklı yaşamın Ali'si kovuldukları askeri okuldan sonra aynı üniversiteye giderse, üç deli fişek Ali neler yapar neler.... Alevi savcının oğlu Deniz Ali Generalin oğlu Mert Ali Kürt ağanın...