İnsan yaşadıkları ile şekillenebilirse gerçek benliğine ulaşır derler. Ben yaşadıklarımı deneyim olarak görmeyi tercih edenlerdenim. Eğer bu şekilde hayata bakamazsam sanıyorum rüzgarda savrulan bir yaprak gibi kendi sert denizimde kaybolur giderim. Ancak sıcağı sıcağına yaşananlar yaşadıklarımıza objektif bakmamızı engelleyen yegane unsurlar oluyor. Şu an ki durum buna en iyi örnek . Kolundan tutup dışarı çıkardığım Balım hala yaşadıklarının etkisi ile olsa gerek hem söyleniyor hem de zangır zangır titriyordu. Adnan biz dışarı çıkarken de yanımızdan ayrılmayıp eve kadar bizimle birlikte geldi. Şu an ise Deniz Ali ile oturmuş iki saat kadar önce iki gözü iki çeşme ağlayan Balım'ın İsmail ile dedikodu yapışını izliyorduk.
" Merdo insan oğlunu anlamaya benim aklım yetmiyor bazen . Hele de kadınsa."
" Al benden de o kadar kardeşim."
Şaşkınlığımızın tek nedeni bu değildi aslında. Eve geldiğimizde herkesin tuhaf bakışlarına rağmen tas tamam yarım saat aralıksız ağlayıp abisine saydıran Balım ağlaması kesildiğinde ne yapacağını dillendirdiğinde kapı arasından bizi izleyen İsmail fırlamış boynuna dolanarak:
" Üzülme kardeşim ben yanındayım " demişti. Ne ara bu kadar çabuk benimseyip daldı anlamdık demeden Balım da ona sarılıp:
" İyi ki varsın" diyerek bir fasılda ikili ağlama seramonisi vermişlerdi. Ağlamaları kesildiğinde ise şu an ki manzara ortaya çıkmıştı ki karşımızda yeni tanışan iki kişi değil de yıllardır süren iki dost vardı sanki. Gerçi insanları anlamayı bırakalı çok olduğu için derin bir iç çekerek mutfakta yemekle boğuşan Kürdo'nun yanına yönelip Deniz Ali'yi bu tuhaf manzaranın içinde bıraktım. Mutfağa gittiğimde Kürdo et kavurmayı bitirmiş salataya geçmişti bile. Kürdo ne zaman canı sıkılsa et yemeği yapardı ve itiraf etmeliyim ki çok da iyi yapardı. Mutfağın kapısına omzumu dayayıp gülümseyerek arkadaşıma laf attım.
" Zavayê jêhatî, tu çi çêdikî?( Maharetli damat ne pişiriyorsun)"
Cevabı ise gülmemek için kendimi zorlamama yetecek seviyedeydi.
" Bêrûmetiyê neke, ez wek zarokekî bê zava me... (Şerefsizlik etme ne damadı doğurmadan çocuk sahibi gibiyim)"
Aslında haklıydı. Neden diye soranlara cevap olarak İsmail demek en doğrusuydu aslına. İsmail'i tanımadan önce akılımda hem Kürt olması hem aşiret çocuğu olması nedeni ile bir önyargı oluştuğu için ilk tanışmamızda fark ettim ki önyargı yanlış bir şey. İsmail, buğday tenli , bal rengi iri gözlü, üniversiteye gelince tüm vücuduna epilasyon yaptırmış pürüzsüz tenli, her şeyi yemeyen , her şeyi giymeyen bebek gibi bakım isteyen biri. Bu da tabi ki ona göz kulak olmaya çalışan Kürdo gibi bir adam için zor bir durumdu. Açıkçası insan ancak kendi çocuğunun bu kadar nazını çekerdi. Kürdo'nun bana kötü bakışlarını sunması ile ellerimi teslim ol şeklinde kaldırıp içeri geçtim. Bu arada adımı duymam ile konuşmalara dikkat kesilmem bir oldu. Balım ballandıra ballandıra beni anlatırken gururum okşanmadı değil ama konuşmanın sonuna doğru eğilip İsmail'e söylediğine İsmail elini ağzına kapatıp gülerek karşılık verince işkillenmeden edemedim. O sırada çalan telefonum ile bu konuşmaya olan ilgim dağılmıştı. Ekrandaki ismi gördüğümde ise dişlerimi sıkıp kaşlarımı çatsam da telefonu alıp odama geçtim.
" Efendim."
" Bu sözü senden duymak heyecanlandırıyor beni."
" Aybars bey ne diyecekseniz çabuk söyleyin sizinle uğraşacak kadar boş adam değilim."
Sözlerim üzerine bir kahkaha atan Aybars itine görmese de göz devirdim. Adam kardeşi ile kavgalıydı ama benimle uğraşacak kadar gereksizdi. Ayrıca kardeşi dört erkekle aynı evdeydi. Gülmesi kesildiğinde duyduğum tok sesi ne kadar sinirlerimi bozsa da etkileyici olduğunu inkar edemem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ ALİ (BXB) (TAMAMLANDI)
Ficção GeralHayat onları gençken tanıştırmış üç güzel dost. Üç farklı yaşamın Ali'si kovuldukları askeri okuldan sonra aynı üniversiteye giderse, üç deli fişek Ali neler yapar neler.... Alevi savcının oğlu Deniz Ali Generalin oğlu Mert Ali Kürt ağanın...