" Sen olmadan bir yaşıma daha girdim, anne. 7 koca sene sensiz geçti. 20 yaşımı çoktan geçtim. Ama hala aynı küçük bir çocuğum ben, anne. Hala korumasızım. Hala karanlıkta uyuyamıyorum. En ufak şeyde göz yaşlarıma hakim olamıyorum. Seni çok özlüyorum. Keşke beni o canavarın pençelerinden kurtarmaya kalkışmasaydın. Keşke orada beni dövmüş olsaydı. Seni itmeseydi. O zaman hala sana sarılabilirdim, anne. Burada bu mezar taşına değil, sana sarılırdım, anne. Ama biliyor musun, senin adına mutluyum. En azından ondan kurtuldun. Sana yalan söylemeyeceğim, bana asla rahat vermiyor. Hala yaşıyor olsaydın, sana da vermezdi. Umarım, burada rahatsın, anne. Ben artık gitmeliyim. Gelecek sene görüşürüz."
Mezar taşına öpücük bırakıp kocaman sarıldı. O sırada onu izleyen çocuktan habersizdi.
Mezarlıktan ayrılıp eve yürüyerek gitmeye karar verdi. Ama biraz ilerledikten sonra karşısına çıkan banka oturdu. Hiç bir şey yapmadan bile yoruluyordu. Ruhen çökmüştü zaten. Artık yavaş yavaş vücudu da çöküyordu. Dizlerini kendine çekip sarıldı. Kendisinden başka sarılabilecek kimsesi yoktu.
" Merhaba, oturabilir miyim? Özür dilerim, korkutmak istemedim."
" Şey, hayır. Sorun değil ve evet tabi oturabilirsin."
Bir süre sessiz kaldılar.
" Anneni çok mu özlüyorsun?" Gözleri hafif dolu bir şekilde sordu.
Seungmin bir süre şaşkın şaşkın onun suratına baktı.
" Beni mi takip ediyordun?"
" Ben de mezarlığa gelmiştim. Senin sesini duydum. Hayatımda ilk defa benim kadar özleyen birini gördüm."
" Sen kimi ziyarete geldin? Yoksa sen de mi anneni kaybettin?"
Başını aşağı dikti.
" 12 yaşındaydım. Ben büyükannemin evindeydim. Annemler de beni almaya geliyorlardı. Fakat... Kaza geçirdiler. Her ikisi hayatını kaybetti. O günden sonra beni babaannem sahiplendi. Bana çok iyi baktı. Bana öz ailem gibi hissettirdi."
" En azından... Sana sahip çıkan birileri var. Mutlu olmanı sağlayan birileri var. Bu çok güzel bir şey."
" Peki sen anneni nasıl kaybettin? Yani rahatsız olursan, anlarım, anlatmaya da bilirsin."
Yaşadıklarını kimseye anlatmamıştı ki. Anlatacak kimsesi yoktu çünkü. İçini dökecek birine ihtiyacı vardı. O gün annesini nasıl kaybettiğini anlattı.
" Bu çok üzücü. Peki baban? O hala yaşıyor öyle değil mi?"
Keşke o da ölseydi. Onunla yaşamak yalnız yaşamaktan daha zordu.
" Evet, o hala yaşıyor."
" Yalnız olmamana sevindim."
" Keşke ben de sevinebilsem..."
Ne demek istediğini anlamamıştı. Ama içinden ona sarılmak geçti. Ve bunu yaptı. Seungmin başta şaşırsa da, daha sonra ona karşılık verdi.
" Oh, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Hyunjin. Hwang Hyunjin. Ya sen?"
Tanışmak için ona elini uzattı. Seungmin de onun elini tutup:
" Benim adım da-
Tam söyleyecek iken Hyunjinin telefonu çaldı.
" Ah, çok özür dilerim, bunu açmam lazım."
" Tabi, sorun değil."
" Alo! Efendim, Felix?" NE! NASIL OLDU BU? TAMAM, HANGİ HASTANE? HEMEN GELİYORUM! Çok üzgünüm, acilen gitmem gerek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet Heykeli [ HyunMin/SeungJin ]
FanfictionHayatındaki koca boşlukta kaybolan, yıllardır sahip olduğu huzursuzluğun sebebi olan eksik ama eşsiz parçasını arayan Hwang Hyunjin, içindeki çocuğu büyütemeyen, hayatı kâbus dolu gecelerden oluşan Kim Seungmini kurtararak yapboz hayatını tamamlar...