Sabah olmuştu. Hyunjin kucağında uyuyan Minnie'sinin saçlarını okşuyor, arada minik öpücükler bırakıyordu. Seungminin vücudundaki ağrılar yüzünden nefes almakta zorlandığını hissedebiliyordu. Minnie'sinin çabucak iyileşmesini istiyordu. Onun zorlandığı her nefeste o da zorlanıyordu. O yanındayken kendini cennette gibi hissediyordu. Her şeyi unutmasını, sadece ona odaklanmasını sağlıyordu.
Çalan kapıyla bakışlarını odaklandığı gençten çekip " Gir" dedi.
Jeongin yavaşça kapıyı aralayıp kafasını içeri soktu.
" Günaydın, hyung."
" Sana da günaydın, Jeongin."
" Hala uyuyor mu?" Samimi gülümsemesiyle sordu. Hyunjin gözlerini Seungmine çevirip gülümseyerek kafasını salladı.
" Beni Minho hyung yolladı. Dedi eğer uyuyorlarsa, rahatsız etme. Ama eğer yiyişiyorlarsa, beni sesle ben bakarım icabına."
Hyunjin gözlerini devirdi. Ama gülmemek için kendini zor tuttu. Şuan o kadar huzurluydu ki, hyungunun cümleleri bile onun rahatını bozamazdı.
" Gördüğün gibi, Jeong. Uyuyor. "
" Pekala, hyung. Size iyi uykular. Zamanında kahvaltıya gelin ama. Daha şirkete uğramamız lazım."
" Ben bu gün gelmeyeceğim. Evde Seungminle kalacağım."
" Oh, peki. Bunu onlara söylerim." Dedi ve kapıyı kapatıp gitti. Hyunjin tekrardan yapmayı çok sevdiği şeye, Minnie'sinin saçlarını okşamaya geri döndü.
Aradan bir az geçtikten sonra Seungmin yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı. Kafasını kaldırıp saçlarını okşayan gence baktı. Vücudundaki ağrılara rağmen gülümsedi.
" Günaydın."
" Günaydın, meleğim."
Duyduğu hitapla yüzü kızardı. Yüzünü saklamak için Hyunjinin göğüsünde gömdü. Hyunjin onun bu yaptığıyla seslice güldü.
" Şuanda nasıl hissediyorsun? Ağrıların hiç azaldı mı?" Saçlarını okşamaya devam ederek sordu.
" Evet. Bu gün canım daha az acıyor." Kafasını kaldırıp onu cevapladı.
Azalsa da, hala canının yanması Hyunjinin de canını yakıyordu. Acı dolu gülümsemesiyle her şeye rağmen ona parlayan gözlerle bakan çocuğa baktı. Aynı anda nasıl hem zayıf, hem de bu kadar güçlü olabiliyordu? Belki de, bu onun gücü değil, sabrıydı. Evet, doğruydu. Ayaktaysa, hala yaşıyorsa, bunu sabrına borcluydu. Çünkü bir hayali vardı.
Seungmin istediği hayaline ulaşmıştı. Aradığı aşkı bulmuştu ve kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Şimdi güvenle kafasını göğsüne yasladığı bu çocuk ona hayatın en güzel yanını göstermişti. Hyunjin ondan canını istese, hiç düşünmeden verirdi.
" Duş almak ister misin, bebeğim?"
Seungmin kafasını salladı.
" Peki yardım etmemi ister misin?" Pişkin pişkin gülerek sordu. Seungmin yeniden ve bu sefer daha fazla kızardı. Hızla kafasını iki yana salladı. Ve bu Hyunjinin kahkaha atmasına sebep oldu.
" Peki, peki." Ayağa kalkıp Seungmin'in de kalkmasına yardım etti. Onun için ayrılan odanın banyosuna gitti Seungmin. Hyunjin de yüzünü elini yıkayıp kendi odasına çekildi. Seungmin duştan çıktıktan sonra onunla birlikte yapmak istiyordu kahvaltısını.
Seungmin duştan çıkıp beyaz bornozu giydi. Elindeki havluyla saçlarını duruladı. Dolabın önüne geçip giyecek güzel şeyler arıyordu. Ama tam o sırada arkadan ona sarılacak bir Hyunjin beklemiyordu. Hyunjin kollarını Seungmine sarıp bornozun boyun kısmını gevşeterek kendisi için yer açtı ve yüzünü boyun girintisine gömdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet Heykeli [ HyunMin/SeungJin ]
FanfictionHayatındaki koca boşlukta kaybolan, yıllardır sahip olduğu huzursuzluğun sebebi olan eksik ama eşsiz parçasını arayan Hwang Hyunjin, içindeki çocuğu büyütemeyen, hayatı kâbus dolu gecelerden oluşan Kim Seungmini kurtararak yapboz hayatını tamamlar...