"Kim Taehyung, senin sıran." diyen sesi herkese karşı olduğu gibi aşırı sert değildi. Ama yine de normal bir sese göre sertti. Afallayarak yüzüne baktım.
Çenesini kasıp, "Davetiye mi bekliyorsun? Gel ve bir an önce bitirelim." dedi bu sefer buz gibi ve sinirli çıkan sesiyle.
Kirpiklerimi kırpıştırıp oturduğum yerden kalktığımda karşısında durdum. "Uzan," dedi ciddi bir şekilde. Çimenlere uzandım. Saçlarımın arasından başıma batan çimenler beni rahatsız etse de sesimi çıkarmadım. "Tanrı aşkına, çocuk musun?" diyerek gözlerini devirdikten sonra ayak ucuma geçti ve sert bir hareketle bacaklarımı kırmama sebep olduğunda yüzümü hafifçe buruşturdum.
Dizlerinin üzerine oturduğunda, ellerini diz kapaklarımın üzerine koyup kendi diz kapaklarını postallarımın ucuna kadar dayadı. Bacaklarım gergiden dolayı daha şimdiden acımaya başlamıştı. Çok sertti hareketleri.
"Kollarını göğüsünde birleştir." dedi sert sesi. Titreyen ellerimi çapraz bir şekilde göğsümde birleştirdim. "Kalkmadan önce burnundan derin bir nefes alıyorsun, dikleştiğinde ağzından veriyorsun. Nefesini korursan zorlanmazsın." dediğinde onu başımla onayladım.
Daha sonra dalgınlığıma geldiği için başımı kaldırarak tepkisine baktım. Komutanım demeliydim! Bir yıldır askerlik yapıyordum ama karşımdaki komutan bana tüm bildiklerimi unutturmuştu.
"Başla hadi,"
Yapabileceğim en hızlı şekilde birkaç mekik çektim. 7, 8, 9, 10...
Aniden bacaklarımı iki yana ayrıldığında yutkunup başımı yere koydum ve hafifçe kaldırarak komutana bakmaya çalıştım.
Ne yapmaya çalışıyordu ki?
Bacaklarımın arasında girdi ve üzerime doğru eğildi. "Nefes almayı unutuyorsun, çocuk. Nefes al." Fısıltı şeklinde derin sesiyle konuşması bedenimi kuş gibi titretmeye yetmişken, bilmem kaçıncı kez gözlerimi kırpıştırdım ve derin bir nefes aldıktan sonra karnımı kasarak dikleştim ama bu kadar yakına geleceğimizi hesaba katamamıştım.
Birkaç saniye gözlerinin içine baktım. Kapkaraydı ve göz bebeklerini ayırt etmekte zorlanıyordum. Hoş erkeksi kokusunu bu mesafeden daha iyi alıyordum. Odunsu ve çikolatayla karışık tarçın gibiydi. Hoştu. Çikolata olduğu için daha bi' hoşuma gitmişti.
"Nefesini versene," dedi aniden.
Tanrı'm! Ona bakarken dünyadan soyutlanmıştım resmen. Nefesimi tuttuğumu şimdi fark ediyordum. Aralık dudaklarımdan serbest bıraktığım nefes komutanın yüzüne çarptı. Gözlerini kapattı ve çenesini kastı. Sinirlendirmiş miydim?
"Devam et, asker."
Sanki... Biraz daha nazikti. Bu hoşuma giderdi çünkü buradaki bütün komutanlar çok sertti. Komutan Jin'den sonra bütün komutanlar fazlasıyla sert gelmişti bana.
Yanaklarım kızarırken gözlerimi üzerinden kaçırıp etrafı incelerken geriye doğru yatıp derin bir nefes aldıktan sonra bir kez daha dikleştim. Nefesimi yeniden yüzüne doğru verdim. Ağırca gözlerini kırpıştırıp gözlerimizi birbirine tutundurdu. Kiraz gibi renkli ve nemli görünen dudakları aralandığında kendimi tutamayarak bakışlarımı dudaklarına düşürdüm.
Cidden... Bu kırmızı ve hafif dolgun dudaklara dudaklarımı bastırmak istemem normal miydi? Çok çekici görünüyordu.
Aptal diye bağırdı iç sesim.
Saçmalama! O senin komutanın!
"Asker," diye oynattı kırmızılıklarını. Yutkundum ve gözlerinin içine baktım. "Devam et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the military | taekook
FanfictionBir senedir askerlik yapan Taehyung'un, bölük komutanı değişir. kapak: humanlouvreart