2.bölüm

37.9K 911 268
                                    

"insan içinde iki kişiyi taşır derdi beni büyüten kişi. hangi tarafı seçeceğine ise sen karar verirsin."

Poyraz Aktan (KOZA)

...

ahmet kaya candır gerisi heyecandır...

ben kendimi bildim bileli annem bana her zaman insanlara iyi davranamam gerektiğini asla kötü davranmamam gerektiğini anlatmıştı.

bende annemin bana öğrettikleri babamın bana gösterdikleri ile büyümüş bu yaşıma kadar görmüştüm. şimdi ise içim sökülürcesine ağlıyordum.

nedeni ise televizyonda gördüğüm haberdi. bir tane sokak köpeğini av tüfeği ile vurarak öldürmüşlerdi hemde hiçbir sebep yokken. 

ben hala ağlarken annem beni sakinleştirmek için sırtımı sıvazlıyor bana sarılıp teselli ediyordu. böyle insanlar neden dünyada vardı ki keşke tüm insanlar iyi olsaydı.

ağlamam biraz durulurken annem elleri ile gözyaşlarımı silip hafif tombul olan yanaklarımı okşayarak;

"bak bebeğim böyle insanlar her yerde var ve bizim elimizden onları şikayet etmekten başka bir iş gelmez kendiniz üzme. hem baban sen üzülünce o da üzülüyor hmm hadi bebeğim sen biraz odanda uzanıp dinlen seni seviyorum"

annemin sözleri ile kafamı sallayarak ona sıkı bir şekilde sarıldım boynuna bir öpücük bırakarak;

"bende seni çok seviyorum anne"

annemden ayrılıp odama doğru yöneldim yatağa girip tavanı izlemeye başladım. resaturant tan çıktıktan sonra çok karmaşık bir durumun içindeydim.

agah vurgun beyin dedikleri hem aklımı hemde düşüncelerimi yerle bir ediyordu. bana söylediği söz baya 'seni hep görmek istiyorum erva güneş' demişti. yada ben fazlası ile paronayaktım.

kafamı sağa sola sallayıp kitaplığımın önüne gelerek 'khaled hosseını' uçurtma avcısı kitabını alarak okumaya başladım.

boynumun ağrısı ile kafamı kaldırdığımda havanın karardığını gördüm. gözlerimi kocaman açıp kitabın arasına ayracı koyup ayağa kalkarak hafif bir esneme hareketi yaptım.

odadan çıkmam ile kapının çalması bir oldu. anneme doğru seslenerek;

"ben baktım!!"

kapıyı açtığımda babam olduğunu gördüm beni gördüğünde kocaman gülümseyip kollarını iki yana doğru açıp beni bekledi.

hızla kollarının arasına girdiğimde beni şefkati ile sıkı sıkıya sardı. babamdan ayrılıp elindeki poşetleri alarak içine doğru baktım gördüğüm çikolatalar ile gözlerimin parladığına emindim.

babama baktığımda bana gülümseyerek baktığını gördüm işaret parmağını dudağına bastırıp;

"şşşt annene söylemek yok"

dediği an annemin sesi yanı başımızda gelmişti ikimizde kocaman olmuş gözlerle anneme bakarken annem ellerini arkasında birleştirmiş bize çatık kaşları ile bakıyordu.

"elindeki çikolataları bana verir misin bebeğim?"

anneme yavru köpek bakışlarımı atarken annem bana gözlerini kısmış bir şekilde bakıyordu.

en son annem galip geldiğinde çikolatalar elimden alınmış yemek masasında önüme yaprak sarması konmuştu.

gördüğüm sarmalar ile çikolatalar tamamen aklımdan çıkmıştı. ben sarmaları yoğurda banıp yerken babam annem ve bana büyük bir mutlulukla bakıyordu.

yemek masamızda her zaman olduğu gibi eğlenceli geçerken bu son yemeklerimiz olduğunu bilmiyordum, bilmiyorduk...

yazardan

Agah Vurgun Dağıstanlı.

herkesin korktuğu mafya lideri.

bastığı adımlar yeri döverken o her zaman olduğu gibi sert ve buz gibi bakışları ile deponun ortasında elleri ve kolları sandalyeye bağlı bir şekilde ağlayarak ona yalvaran adama bakıyordu.

adam tabiri asla ona yakışmıyordu. ama işte ağız alışkanlığıydı. 

Agah Vurgun yavaş adımlarla işkence aletlerinin bulunduğu masaya geldiğinde bir elini cebine koymuş bir eli ise işkence aletlerinin üstünde geziniyordu.

derin nefes alıp eline gelen usturayı alıp incelemeye başladı. kafasını yukarı doğu kaldırıp;

"benim şu dünyada en nefret ettiğim 3 şey vardır onlardan biri kadına şiddet ve tecavüz diğeri ise çocuğa yapılan şiddet ve tecavüz son olarak ise yalandır "

tüm korumalar olan şeye hem hayranlık hemde korku ile izlemişlerdi.

her şey saniyeler içinde olmuştu.

ustura Agah Vurgunun hızla atması sonucu adamın tam akciğerine saplanmıştı

depoyu dolduran çığlık sesi ile Agah Vurgun derince bir nefes alıp en sadık ve tek arkadaşı olan murat'a dönüp;

"sana da bu ses geldi mi şerefsiz bir insanın çığlığı"

murat patronunun söylediği cümle ile; 

"evet patron ama sanki sesi az çıktı"

Agah Vurgun murat'ın söylediği söz ile kafasını hızlı hızlı sallayıp psikopat bir şekilde gülümsedi.

"doğru söylüyorsun murat hemde çok doğru söylüyorsun"

ve o depo Agah Vurgunun işkence sesleri ile dolmuştu.  

....

eli kandan görünmeyen Agah Vurgun kan içinde kalan gömleğine şöyle bir göz atıp yanında duran murat'a dönmeden; 

"bana takım elbise ayarla hemen"

yanından ayrılan murat ile deponun üst katında bulunan odasına girdi. 

gömleğini üzerinden çıkarıp pantolonunun kemerini çözerek sadece baxırla kaldığında odada bulunan banyoya ilerlemeye başladı.

hemen soğuk bir su ile duş alıp havluyu beline dolayarak banyodan çıktı elindeki küçük havlu ile saçlarını kurulayıp yatağın üstündeki takım elbiseyi giydi.

son kez ayna karşısında kol düğmelerini takıp yakasını düzeltti. 

komodinin üstündeki silahı alıp beline takıp ceketi üstüne giydi. depodan çıkıp arabaya binerken telefonu çalmıştı baktığında bunun baran olduğunu gördü.

kaşlarını çatıp telefonu açıp;

"söyle"

"ağabey bugün güneş ile buluşacağım haberin olsun dedim"

dediğinde Agah Vurgun eli ile ensesini kaşıyıp;

"bana fotoğraf atmayı unutma yeter ve ona çok dikkate et"

telefonu kapatıp karşıya bakara düşünmeye başladı araba düz yolda akıp gideren onu ilk gördüğü gün geldi aklına...

.........

merhaba arkadaşlar ikinci bölümün sonuna geldik.

umarım severek okumuşsunuzdur.

diğer bölüm görüşmek dileği ile.

kendinize iyi bakın.

Gece Güneşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin