Bavullarımı bagajdan çıkarıp bana doğru uzatan taksi şoförüne ücretini ödedim. Taksi arabası önümden geçip giderken geldiğim mahalleye baktım. 5 yıl önceki mahalleme.
Çocukluğumun geçtiği mahalleye...
Hazır mıydım bunca yıl sonra tekrar buraya gelmeye? Hazır mıydım ardımdan konuşulacak şeylere? Ve en önemlisi hazır mıydım onunla yüzleşmeye?
Kafamdan bu soruların hepsini silmeye çalıştım. İki elime de aldığım bavullarım ile birlikte inmeye başladım o yokuşu. Geri döndüğümden kimsenin haberi yoktu. Bizzat haber vermemiştim. Ezbere bildiğim o yolları adım adım atmaya başladım. Her yer...
Her yer anılarla, anılarımızla doluydu...Mahallenin girişinde durdu adımlarım. Tam yedi bina sonra bizim ev geliyordu. Hemen karşısında, dört apartman sonra da onların evi geliyordu.
Daha fazla beklemeden ilerlettim adımlarımı. Evime yaklaştığım anda annemin bağırışları daha net duyuluyordu.
Muhtemelen arka bahçedeydiler. Annem yine "Hadi Batu kalk artık. Herkes sofrada senin uyanmanı bekliyoruz!" diye seslendi batuya.
Demir kapının karşısında durdu yeniden adımlarım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve yüzüme bir gülümse yerleştirerek açtım yeniden gözlerimi. Elimi demir kapıya attım ve çıkardığı gıcırtı ile açıp içeriye geçip yeniden kapattım. Evin hemen yanından dolanarak arka bahçeye doğru yürüdüm. Hemen sola döndüğümde annem arkası dönük bir şekilde sofrada eksik var mı diye bakıyor, abim her zamanki gibi telefonuyla ilgileniyor, babam ise çayını yudumluyordu.
"Geldim anne geldim gel-. Abla?"
Beni o an ilk fark eden Batu oldu. Gözlerimin içine bakarak şaşkınlığını gizleyemedi tabi. Annemden de yanıt geldi hemen Batu'ya. "Ne ablası oğlum? Dün görüntülü konuştun ya zaten. Hemen mi tüttü burnunda? Gerçi benimde burnum tütüyor ya. Sanki şu kapıdan çıkıp gelicekmiş gibi."
Annemin sözleri ile yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Batu tam konuşacağı sırada işaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işareti yaptım. Hemen ardından da" Belki çıkıp gelmişimdir Cennet sultan" diyince annemin tabakları düzelten eli havada kaldı, babamın yudumlamak için dudaklarına götürdüğü çay bardağı havada kaldı, abimin bakışları ise hemen sesin geldiği yöne, bana doğru döndü.
"İyice delirdim sanırım. Eliz Name'nin sesini duyuyorum baksana."
"Yok anne delirmedin. Gerçekten burda. Hatta tam karşımda" diye yanıtladı abim annemi.
Annem hemen bana doğru döndü. Aynı şekilde babamda.
"Eliz!" diye seslenip kollarını açtı. Koşarak girdim kollarının arasına.
"Annem"**************
"Eeee Name. Hangi rüzgar attı seni buralara? Daha dün gelmeyeceğini söylemiştin."
"Aslında evet. Gelmek istemiyordum. Ama tayinim buraya çıktı baba. Gelmek zorunda kaldım yani diyelim"
"O nasıl laf kız? Zorunda kaldım da ne demek oluyor? Burası senin ananın babanın evi. Geliceksin tabi. Moralin bozulmasın diye demiyordum ama sinirleniyordum sana kızım. İnsan 5 yıl boyunca gelmez mi anasının, babasının, kardeşlerinin yanına?"
"Tamam Cennet sultan. Demedim bir şey. Hem siz geliyordunuz İstanbula beni ziyarete. Durumları biliyorsunuz zaten"
"Biliyoruzda kızım. Ne bileyim insan evladını da görmek istiyor evinde, kardeşlerinin arasında."
"Öyle de anne. Her neyse artık burdayım ne de olsa"
"Vallaha mı" diyince Batu, Selim abim kafasına vurdu hafifçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN YARASI
ChickLit"Keşke." dedim yine ve yeniden. "Keşke seninle hiç tanışmasaydık." dedim göğsüne bir kez vurarak geriye doğru sendelemesine sebep olurken. "Keşke sana bunca yılımı vermeseydim" ve bir kez daha vurdum göğsüne. Yine geriye doğru düştü adımları. İstese...